Zihni ve Bedeni Okumak

Zihin, geniş öğrenme kapasitesine ve hayatımızı kolaylaştırıcı tonlarca fonksiyonuna rağmen insanın henüz eksiksiz kullanabildiği son sürümüne evrilebilmiş değil.

Zihin; çocukluktan beri belli bir kültür, eğitim ve bakış açısı ile yontularak düşünce yapısı şekillendiği için dar kalabilen, kişisel gerçekliklerin üzerini örtebilen, koşullanan, baskı altındayken karışıp korkunca işlevsizleşebilen, senaryo üretebilen, andan çıkıp zaman makinası gibi geçmiş ve gelecekte dolanabilen ve tüm bunlar gibi birçok nedenden dolayı sık sık düşünce sisteminde hata yapabilen bir katmanımız. “Benim için doğru olan ne? Bu durumda ne yapmalıyım?” gibi sorular sadece zihinle düşünerek cevaplanmaya çalışıldığında, sorunların olduğundan daha büyük görünmesi ve çözülememesi de bundan. Böyle anlarda bedensel duyumsamaların da farkında olabilmek, bedenle bağlantıda kalmak ve zihin bir şeyler söylerken aynı anda bedenin ne söylediğini dinleyebilmek kendimiz için çok daha doğru eylemleri gerçekleştirebilmemize alan açabilir.

Peki, bedenin neler söylediğini anlamak nasıl mümkün? Sinir sistemi veya sinir ağı, canlıların içsel ve dışsal çevresini algılamasını sağlayan, bilgi elde eden ve elde edilen bilgiyi işleyen, vücut içerisinde hücreler ağı sayesinde sinyallerin farklı bölgelere iletimini sağlayan organların ve kasların aktivitelerini düzenleyen bir organ sistemi. Bu sistem, zihinden ve insan zekâsından çok daha eski, canlılığın yüz binlerce, hatta milyonlarca yıl geçmişinden gelen kadim bir yapı. İçeride hiç yalan söyleyemeyen, andan istese de çıkamayan hayvani yönümüz: Otonom sinir sistemi. Orayı okumayı öğrendiğimizde aslında her şey çok net. Otonom sinir sistemi istemsiz çalışan, beyinden ve omurilikten gelen motor sinirlerin iç organlara bağlanmasıyla kan dolaşımı, üreme, solunum, sindirim sistemi hareketleri ve bazı endokrin bezlerin çalışması gibi önemli vücut fonksiyonlarını kontrol eden yapımız ve ilginçtir ki birbirine zıt çalışan sempatik ve parasempatik sistemden oluşmakta. Duygularla paralel olarak korku, sevinç, heyecan, tehdit altında hissetme gibi nötrden uzak hallerde sempatik faz devreye girerken, dinlenme ve rahatlama halinde parasempatik fazda işliyor sistem. Bu yüzden önce sinir sistemini, yani bedeni, içerideki hayvanı rahatlatmak ve sakin bir hale getirmek gerekiyor ki yeni ve daha gelişmiş sürümün gerçek işlevini ortaya koyabilsin. Bedenini, zihnini ve bunun arasındaki köprü olan nefesi iyi tanımak ve yakından, an be an nasıl işlediklerini fark edip yönlendirebilmek, kendi gerçekliğimizi yaşayabilmek ve hayatımız için en doğru kararları alabilmek adına elzem.

Peki bu nasıl gerçekleşir? Öncelikle bedeni tanımak, somatik deneyimleri algılayabilmek ve söylediklerini okuyabilmek önemli. Bunun için fiziksel aktiviteye zaman ayırmak, özellikle olabildiğince farklı kasları ve eklemleri çeşitli şekillerde çalıştırarak potansiyellerini tanımak, o potansiyeli geliştirmek üzere pratikler yaparak bedeni konfor alanlarından kontrollü bir şekilde çıkarmak bir hayli yararlı.

Yogada asana -bedensel duruş- pratikleri bunun için, aslında yoganın felsefi ve zihinsel özgürlüğü amaçlayan bir öğreti olmasına rağmen, önemli bir yer kaplıyor. Bedenin güçlenmesi, esnemesi ve denge çalışmaları ile kişi önce en kaba haliyle bedenini anlamaya ve onun sınırlarını genişletmeye başlıyor. Yeri geliyor bir duruşta ustalaşana dek defalarca düşüp kalkıyor, hiç çalıştırmadığı kaslarının farkında varıyor, hem ayakta hem el veya baş üzerinde dengesini geliştiriyor ve bu yolda bedeninden gelen sinyalleri izleyip doğru yönlendirmeyi öğreniyor. Bir duruşta ustalaşmak o asana’nın içinde sakin, dengeli ve rahat bir şekilde kalabilmekten geçiyor. Bu yüzden mat üzerindeki pratik sadece bedeni geliştirmekten öte, kişinin başarı ve başarısızlık hallerinde kendini tanıdığı, korkularıyla ve hırsıyla yüzleştiği, nefesini ve zihnini de gözlemleme imkânı bulduğu, tümüyle sadece kendi gerçeklikleriyle buluştuğu bir sistematik çalışmaya dönüşüyor. Pranayama -nefes çalışmaları[1]ise dikkati bedenin dışından içine doğru yönlendirebilmek için bir köprü görevi görüyor. En kaba olan besin bedenin ardından, zihin katmanından biraz daha kaba ve hissedilmesi kolay olan enerji bedenini algılayabilmeyi öğretiyor. Pranayama egzersizleriyle nefesi otomatik bir sonuç olmaktan çıkarıp farkındalık ve kontrolle, farklı teknikleri kullanarak yönlendirmeyi öğreniyor ve ardından bunda ustalaşıyoruz. Bu, tamamen kontrol dışı zannedilen otonom sinir sistemi fazlarını regüle etmeyi öğretiyor. Nefes derinleşip yumuşayınca, parasempatik ve sempatik sinir sistemleri de dengeleniyor. Bu nokta, kontrolümüz dışı sandığımız bir alanı düzenleyebileceğimizi fark ettirdiği için çok önemli. Düzenli çalışma sürdükçe, başka otomatikleşmiş zihin kalıpları ve tepkisel davranışlarla ilişkilerin düzenlenmesine de sağlam bir temel oluşuyor. Zihin, anın gerçeklerinden koptuğunda ve gerçeklerden farklı hayallere bağlandığında, hayaller ve gerçekler uyuşmadığı için gerginlik, yani stres deneyimler. Kaslarımıza “gergin olmayı bırak” komutu vermek mümkündür, fakat zihnimize “şu düşünceyi düşünme” komutu verirsek o düşünceyi düşüneceğini garanti etmiş oluruz. Bir anda sadece bir şey düşünebilen zihne ilgisini yönelteceği bir obje vermek gerekir. Kişi nefese yoğunlaşmışken bir yandan da kaygılanamaz. Ya birindedir, ya diğerinde. Nefes gibi sürekli yanımızda taşıdığımız ve ilgi çekici bir obje, zihni hızla sakinleştirip ana bağlayabilir. Ana bağlandığımızda sorunlar “sorun” olmayı kesip “durum” olurlar. Örneğin; bankasında para kalmamış biri “Mahvoldum!” diyebilir, ama mahvolması bir seraptır ve tek gerçek hesabındaki 0 bakiyedir. Durumu olduğu gibi görebilmek hem daha kaygısız hem daha verimli çözüm yolları bulmamızı sağlar. Özgür iradeyle yapılmış, kişinin kendi gerçekliğine bağlı kalarak aldığı kararlar ve yaptığı seçimler ise yanılsamaları, “acabaları” ve “keşkeleri” en aza indirir. Hayatın içinde her an çok basit bir soru var sizi kendi gerçekliğinize ve sizin için doğru olana yaklaştıran. Ne olduğunu bu farkındalıkla gerçekleştirdiğiniz beden, nefes ve zihin çalışmalarıyla çok net algılayabileceğiniz.

Sisteminiz ne halde? Gergin misiniz, huzurlu mu? Bırakın kadim bilgilerle ve kayıtlarla dolu bedeniniz cevap versin.

Yazı: Zeynep Kemaloğlu

2018’de ZK Studio’yu kuran Zeynep Kemaloğlu, nefes, meditasyon, Hatha – Vinyasa & Fly Yoga eğitimleri veriyor. Dış dünyadaki bilgiyi, biliş hali ve bilgeliğe dönüştürmeyi araştıran Kemaloğlu; multidisipliner pratikler ve öğretilerle eğitimler de veriyor.