Zeid’in Farklı Dönemleri Bu Sergide
Dirimart Dolapdere‘deki Fahrelnissa Zeid sergisi 4 Kasım’a kadar devam ediyor. Sergi sanatçının özel koleksiyonlardan ve 2017’de Tate Modern ve Deutsche Bank KunstHalle’de gerçekleştirilen retrospektif sergilerinden derlenen yapıtlarını bir araya getiriyor. Dirimart’ın ulusal ve uluslararası platformlarda temsil ettiği sanatçının ailesi ve Türkiye’deki koleksiyonerlerin işbirliğiyle düzenlenen sergi, Fahrelnissa Zeid’in kırk yılı aşkın ürettiği farklı dönemlere ait yağlı boya resimlerinden örnekler sunuyor. Sergiye paralel olarak, Adila Laïdi-Hanieh’in kaleme aldığı Fahrelnissa Zeid: Painter of Inner Worlds adlı biyografinin Türkçe çevirisi RES Yayınları tarafından yayımlanıyor.
Birçok uygarlığın etkilerini ruhunda taşıyıp sanatına da yansıtan Fahrelnissa Zeid (1901-1991), belli dönemlerde İstanbul, Londra, Paris, Amman gibi şehirlerde yaşamı sürdürdü. Zeid’in, sanatında da bu şehirlerin ve sanat ortamlarının etkilerini görüyoruz. Bizans, İslam ve Batı Avrupa etkileriyle inşa ettiği kendine özgü resim dili, tek üsluba indirgenemeyecek ve doğrusal bir zamansallıkla anlaşılamayacak kadar katmanlı bir yapıda karşımıza çıkıyor. Fahrelnissa Zeid, 1980 tarihli Geçmişten Biri başlıklı oto portresinde, resmi yaparken farkında olmadan ortaya çıkan ellerin Fars, elbisenin Bizans, yüzün Girit, gözlerin de oryantal izler barındırmasının, kendisinin dört uygarlığın miraslarını taşıdığının göstergesi olduğunu söyleyerek bu katmanlı yapıyı onaylıyor adeta. Bizans mozaiklerinden esinlenerek ortaya koyduğu soyut çalışmalarında figüratif resimden uzaklaşmış olsa da, bu tavrı resimdeki insani ve doğal unsurların dışlanması anlamına gelmiyor.
Sanatçının çalışmalarını İstanbul’da sürdürdüğü (1929–46) dönemde iç mekânlar kompleks birer resme dönüşüyor. Batı ve Doğu medeniyetlerinden ögelerin birlikteliğinin yansıtıldığı bu resimler bize, Zeid’in yaşadığı çevre hakkında bilgi veriyor, ayrıca soyut kompozisyonlarına giden yolu da aydınlatıyor. Zeid, Londra ve Paris (1946–75) yıllarında ise New York’ta ve bu iki şehirde açtığı sergilerle çağdaşı olduğu ressamların soyut sanat tartışmalarına dahil oluyor ve modern ressam kimliğini geliştiriyor. Hatta Paris’in Salon de Nouvelles Realités’nin kabul gören sanatçıları arasına giriyor.
Dirimart‘taki sergide ise, sanatçının 1940-80 yılları arasına yayılan, minyatür kurgusunu çağrıştıran figüratif kompozisyonlarıyla erken dönemine; vitray yüzeylerini anımsatan geometrik ve lirik soyutlamacı çalışmalarıyla olgunluk dönemine ve portreye yoğunlaşarak psikolojik anlatıyı ön plana çıkardığı geç dönemine ait eserleri görülebilecek.