Zarafet Bir Tavırdır: Tan Sağtürk
Bu ay Longines Marka Dostu Tan Sağtürk ile zaman ve dansın muhteşem harmonisine doğru bir yolculuğa çıktık.
İçinde bulunduğumuz zorlu günlerden sanatın, tasarımın ve estetiğin gücüyle çıkacağız. Buna yürekten inanıyoruz. Üstelik bu düşüncemizde yalnız da değiliz. En büyük amacı global eğitim kurumları arasında yer edinebilmek olan ve bunun için durmaksızın çalışan Tan Sağtürk Akademi’nin kurucusu Tan Sağtürk, bu hedef doğrultusunda yeni çalışma alanları oluşturmayı planlıyor. Pandemiden sonra kültür sanat alanlarının çok daha fazla dolacağına inanan sanatçıyla bir araya geliş amacımız –sanat ve tasarım harikaları olan– saatlerdi. Longines marka dostu olan Sağtürk ile sanata, tasarıma ve elbette saatlere olan ilgisini konuştuk.
Dünya hiç olmadığı kadar farklı zamanlardan geçiyor. Bu süreçte çok sayıda sektör etkilendi ancak sanatın payına düşen ne oldu? Pandemiden önce ve şimdi ne yönde değişimler gözlemliyorsunuz?
Dünya hazırlıksız yakalandığı büyük bir travma yaşıyor. Maalesef sanat bu global problemde en büyük hasarı alan pozisyonda kalıyor. Bireysel sanatçılardan kurumsal gruplara kadar hepimiz payımıza düşeni yaşıyoruz. Ülkemizde alt yapı oluşturan kurumlardan, perde açamayan sanat kollarına kadar ucu belirsiz olan bir bekleme içindeyiz. Tek yapabildiğimiz evlerimizde ileride gerçekleştirme olasılığımız olan yeni projelere hazırlanmak. Bilginin, kültürün derin dehlizlerinde arşivlerimizi, birikimlerimizi çoğaltmak. Bütün bunları yaşarken Atatürk Kültür Merkezi’nin inşaatı sürüyor. Ankara’da yeni Cumhurbaşkanlığı Senfoni Binası’na kavuştuk.
Bunlar bizleri heyecanlandıran, adeta kuvvet veren oluşumlar. Umarım ülkemiz bu zorlu süreci bir an önce atlatır ve pandemiden önce olduğu gibi değerli seyircimizin teveccühüne ve beğenisine sunduğumuz eserler ile huzurlarına çıkabiliriz. Çünkü bir sanatçı için en zor şey perdelerin kapanmasıdır.
Tan Sağtürk Akademi, misyonundan ötürü çok değerli bizler için. Oysa bale ve opera Türkiye’de hep halktan bir miktar uzak görünür. Türkiye’de dansa, dolayısıyla sanata olan ilgiyi yeterli görüyor musunuz? Pandemi bu anlayışı değiştirmeye yeterli oldu mu?
Öncelikle ülkemiz için farkındalık yaratan eğitim kurumlarımız için güzel sözlerinize çok teşekkür ediyorum. Ben artık opera ve balenin halktan uzak bir konumda olduğu inancında değilim. Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Tiyatroları’mız uzun bir süredir değerli halkımıza bu nitelikli sanatların ulaştırılması için gayret içindeler. Elbette daha yapılacak çok iş var. Ancak örnek vermek gerekirse sevgili dostum Murat Karahan’ın öncülüğünde iki büyük proje gerçekleştirildi. Bunlardan ilki Troya, diğeri Göbeklitepe: Mabedin Hüznü. Bu iki büyük proje içinde bulunma şansım oldu. Gerek uluslararası mecrada gerekse ülkemizde birçok gösteri gerçekleştirdik. Binlerce seyirciye ulaşıldı. Sorunuzun cevabını, orayı hınca hınç dolduran seyirci ve muhteşem alkışları fazlasıyla veriyordu. Özellikle bu dünyayı saran pandemiden sonra kültür sanat alanlarının çok daha fazlasıyla dolacağı inancındayım. Çünkü halkımız bu süreçte evlerde oturdu ve bu güzel sahnelerde sanatla buluşma arzusunda olduğuna inancımız sonsuz.
Sizin dansa, sanata olan tutkunu ne zaman başladı?
Benim bale ile olan maceram 10 yaşında başladı. İlkokulda okuduğum yıllarda sevgili hocam Suna Şenel, TRT için yapılan bir programda koreografiyi yapıyordu ve bizi okullardan seçtiler. Sonrasında konservatuvar sınavına girdim. Hem İzmir hem de Ankara Devlet Konservatuvarı’nda sınıf arkadaşlarımızla birlikte gerçekten çok değerli hocalardan eğitim aldık. Maceranın devamını sizler de biliyorsunuz zaten…
Bale denildiğinde akıllara “zarafet” gelir ilk etapta… Zarafet tanımınızı öğrenebilir miyiz?
Hoşluk, güzellik, incelik diye tanımlar Türk Dil Kurumu. Ancak disiplin olgusunu yan yana getirmediğinizde bale, tanım olarak eksik kalır. Mental ve fiziksel kuvvete dayalıdır. İçine “tutku” kelimesini de eklemeniz gerekir. Bu üç kelime dayanaklılık ve kendini sürekli geliştirme çabası ile birleşince ortaya yine mutlak zarafet çıkacaktır. Bir sanatçıya sanatçı sıfatı yüklenmesi için bu bileşenlerin eksik kalmaması gerekir. Sonunda yine zarafet tanımıyla bale yan yana gelir. Sanatçının tavrını belirleyen olur.
“Zarafet bir tavırdır.” Bu cümle Longines’in çok anlamlı bulduğumuz sloganı… Siz de Longines’in zarafetini temsil ediyorsunuz. Markayla ilk nasıl tanıştınız?
Evet, çok güzel bir cümle. Öncelikle küçük bir anımı anlatmak isterim: Sanırım baleye henüz başladığım yıllardı. Annem ve babam devlet memuru olarak TRT’de çalışıyorlar. Babam beni yanına çağırdı ve annemin doğum günü için ona bir hediye almak istediğini söyledi. Birlikte düşündük taşındık, ona bir saat almaya karar verdik. Birlikte hediyeyi almaya gittik. Bu hediyeyi annem yıllar boyunca bileğinde taşıdı. Longines marka bir saatti. Bazı olayları, insan çocuk yaşlarda yaşayınca unutmuyor. Bu yüzden Longines ile birlikte çalışmak benim için ayrıcalık.
Zaman sizin için ne ifade ediyor?
Aristoteles, zamanın değişim olmadığını söyler. Çünkü ona göre değişim her yerde aynı değildir. Fakat zaman değişimden de bağımsız değildir. Değişim bazı yerlerde hızlı bazı yerlerde de yavaştır. Oysa zamana baktığımızda böyle bir şeyden söz etmek olanaksızdır. Zaman her yerde aynıdır. Hızlı veya yavaş değildir, az zaman veya çok zamandan bahsedebiliriz ama bu da göreceli olur. Zaman, değişimden bağımsız değildir. Çünkü değişimin olmadığı bir yerde zamandan bahsetmemiz olanaksızdır. İnsan değişimin farkında olmadan zamanın da farkında olamaz. Ben de öyle düşünüyorum. Yaşadıklarımızla zamanı yan yana değerlendirdiğimizde zaman kavramı yerine oturuyor.
Tam da bu noktada saatlere olan ilginizi merak ediyoruz. Bir saatte sizi cezbeden ilk ne olur? Mekanik özellikler mi tasarımı mı?
Evet, benim de güzel saatlere düşkünlüğüm yok değil. Tamamlayıcı aksesuar olmasından öte bir ustanın elinden böylesi bir zarafetin çıktığını bilmek çok kıymetli. Bir sanat eserine sahip olmak kadar kıymetli. Öyle ya benimsediğiniz ve yıllarca kolunuzdan çıkarmadığınız bir saatin taşıma görevini gün geliyor çocuğunuz üstleniyor.
Peki saatlerin şık ve zarif tasarımlarıyla dansı, baleyi nasıl özdeşleştiriyorsunuz?
Armoni her yerde armonidir. Mükemmellik boyutu ise hedeftir.
Saatlere olan ilginiz koleksiyonerlik boyutunda mı? Ya da böyle bir düşünceniz var mı?
Birkaç saatim var ancak koleksiyonerlik boyutuna gelmedim. Bir gün niye olmasın.
Profesyonel hayatınızda ve hafta sonlarında stilinizi nasıl tanımlarsınız? Bu tarzınızı tamamladığınız Longines modellerini de öğrenebilir miyiz?
Daha çok rahat ettiğim konforlu kıyafetler seçiyorum ama, zaman zaman da şık giyinmek istiyor insan. Şık giyinmek ise sadece kıyafetle değil tamamlayıcı aksesuarlarla olabiliyor. Saat de en önemli aksesuarlardan biri. Longines’in Spirit isimli yeni koleksiyonundan bir modeli sıkça takıyorum. Hem spor hem şık bir havası var; böylece her tarz ile kombin yapabiliyorum. Longines Spirit’in arkasındaki hikâyeyi duyduğumda da ayrıca sevmiştim. Marka bu koleksiyonu tasarlarken ilhamını kâşiflerden ve tarihteki meşhur öncülerden almış. Amelia Earhart, Paul-Emile Victor, Elinor Smith ve Howard Hughes gibi efsanevi havacılar ve kâşifler, çıktıkları akıl almaz maceralarda kollarında Longines marka saatler taşıyorlardı. Tarih sayfalarına ismini yazdırmayı başarmış böyle isimlerden ilham alarak tasarlanan böyle bir modeli taşımak da hoşuma gidiyor.
Özellikle Longines’in yeni koleksiyonlarından favori bir parçanız var mı?
Longines koleksiyonları arasında en öne çıkan ve ilgimi çeken aslında The Longines Master Collection; her bir model zamansız bir tasarıma sahip. Favori modelimin ise benim gibi ince detaylardan hoşlananları etkileyebilecek şekilde kadranında çok şık bir ay göstergesi mevcut; bu tarz tasarımları seviyorum.
Son olarak Tan Sağtürk Akademi’ye yönelik şu an gündeminizde olan yeni projeler var mı, anlatabilir misiniz?
En büyük amacımız global eğitim kurumları arasında, o ülkelerde yer tutabilmek. Çalışmalarımızın son evresindeyiz. Bunun dışında ülkemizde ekonomik zorluk çeken ailelerin çocuklarına bilabedel eğitim verecek okullar kurmak. Şu an tüm Tan Sağtürk Akademi’lerimiz burs grupları oluşturuyor. Ancak hedefimiz sadece eğitim kadrosuyla, kendine ait binasıyla çocuklarımızın eğitimini üstlenecek çalışma alanları oluşturmak.
Röportaj: Gülay Koç
Fotoğraflar: Erman İştahlı
Styling: Zeynep Soylu
Styling Asistanı: Mihrinaz Özçelik
Fotoğraf Asistanı: Ali Serkan Şanlı
Saç: Mertcan Pekgüzel
Video: Umut Sakallıoğlu
Video Asistanı: Dilara Aşçı
Mekan: Raffles İstanbul