Zamanın Sanat Hali
Tekniklerine hayran kaldığımız dört sanatçının üç “hayali” saat çalışması karşınızda…
Salvador Dali, 1937’de tamamladığı Belleğin Azmi isimli meşhur eserinde, saatlerin ve saat kavramının akıp gitmesini böyle betimlemişti. Aradan geçen yıllar, sanatçıların zaman ve saat kavramına olan ilgisini Dali’ninkinden kat be kat arttırdı. Biz de bu küçük ama mucizeler dolu araçlara yükselen ilgiden yola çıkıp, hepsi alanında yetkin, gelecek vaat eden genç sanatçılara zaman kavramını ve hayallerindeki mekanik saatleri sorduk. Ortaya farklı tanımlar ve işler çıktı ancak, bize göre ortak paydaları, hayalin ve yaratıcı bakış açısının ne denli harika sonuçlar çıkarabileceği gerçeği. Yağlıboya, karakalem ve üçboyutlu olarak hazırlanmış bu saatler ilhamlarını sanatçılarının kullandığı teknikle zaman tanımlarını harmanlamasından alıyor.
Alaatin Efe
1989 yılında Konya’da doğan Alaattin Efe, son yıllarda katıldığı önde gelen ulusal ve uluslararası karma sergiler, çalıştaylarla dikkat çekiyor. Eser üretiminde psikolojiyi çıkış noktası alarak bilinçaltı, bilinçdışı gibi kavramları simgeleştiriyor.
Teknik olarak kâğıt üzerine karakalem, füzen ve mürekkep kullanan sanatçı, kâğıt üzerine altın ve bronz uygulamalarıyla da ilgi görüyor. Gerçek dışı ögeler ve mitlerden incelikle işlenmiş desenler yaratan Efe, fotoğrafta gördüğünüz saati tasarladı. Zamanı ucu ateşlenmiş bir fitil olarak tanımlayan sanatçı, “Fitili kendi çabalarımla ne kadar uzatırsam zamanı o kadar çok kullanabiliyorum. Zamanın bana getirdiklerinden şikâyetçi değilim ve onu yönetmek istemiyorum” diyor.
Bu saat tasarımında çıkış noktam göz formu oldu. Saat deyince aklıma ilk klasik, yuvarlak formlu kol saatleri geliyor. Zamanı görmek için saate bakmamızdan göz ve saat ilişkilendirmesini kurdum. Kâğıt üzerine karakalem tekniğinikullandım. Tüm üretimlerimde ilk tercihim olan bu teknik, aklımdakileri kâğıda aktarmakta en rahat olduğum yöntem. Siyah beyazın ayrıntılı desenlerimde kullanmak için en iyi iki renk olduğunu düşünüyorum. Mekanik saatçiliğin zanaatıyla kâğıt üzerine karakalem tekniğindeki emeğin ortak noktalar olduğunu düşünüyorum. Kendi üretimlerimdeki ayrıntıcı yaklaşımla saat üretimindeki ayrıntıların da örtüştüğünü söyleyebilirim.
Şahin Demir
1987 yılında Mardin’de doğan sanatçı, Peker Sanat Ödülü, RH+ Yılın Genç Ressamı ve Karabük Üniversitesi 2. Ulusal Resim Yarışması başarı ödüllerinin sahibi. Cermodern ve Bükreş Parlamento Sarayı’nın da içinde bulunduğu birçok mekânda karma sergilere katılarak bugüne dek dört kişisel sergi de gerçekleştirdi.
Doğanın rastlantısallığından esinlenen Demir, eserlerinde yarattığı katmanlar yoluyla anlamı forma dönüştürmesiyle tanınıyor. Kendi sürecini de bu anlatıma dâhil ediyor. Demir, akrilik ve yağlı boya ile dokuyu birleştirerek mesafeli ve uzak bir ifade kazandırdığı portreler, hayvan ve ağaçlardan meydana gelen figüratif kompozisyonlar, doğa ve insanlar üzerinde yaptığı gözlemler onun özgün yorumları arasında yer alıyor.
Zamanı, akışkan ve geri alınamaz bir kavram olarak tanımlayan sanatçı, “Hayatımızı şekillendiren, bizi kendine ayak uydurmaya zorlayan bir olgu” diyor.
Bu saat tasarımımda son üretimlerimden yola çıktım. Zamanın hızla akıp gitmesine bir tepki olarak akrep ve yelkovansız, belirsiz bir zamanı gösteren bir saat tasarladım. Kâğıt üzerine yağlıboya tekniğini kullandım.Bu tasarımımda mor renk ağırlıklı. Özellikle seçtiğim bir renk değildi, içgüdüsel bir seçim diyebilirim. Zanaat, işlevselliği olan bir kavram. El emeği ile üretim yaptığım için bu açıdan saatçiliğin zanaatıyla kendi üretimlerimin ortak noktasının bu olduğunu söyleyebilirim.
ha:ar: Hande Şekerciler ve Arda Yalkın
İstanbul ve New York arasında dönüşümlü olarak yaşayan ve çalışan ha:ar, heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’dan oluşuyor. İkili, klasik dönem eserlerine olan hayranlıklarını, kişisel deneyim ve bilgileri ile harmanlayarak yeni bir ifade biçimi yaratmanın peşinde. Mevcut ana akım medya estetiğini, yıllar geçtikçe ustalaştıkları heykel ve resim gibi geleneksel tekniklerin yanı sıra dijital video, animasyon, üçboyutlu modellemeye kadar birçok ifade yöntemi kullanarak yorumluyorlar. İkilinin eserleri bugüne kadar Türkiye, ABD, İspanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Macaristan ve Rusya’daki galeri, müze ve fuarlarda sergilendi. Zamanı nasıl tanımlarsınız diye sorduğumuzda söze, “Zamanla bu aralar netameli bir ilişkimiz var” diyerek başlıyor Hande Şekerciler. “İstanbul-New York-Londra arasında bölünmüş bir şekilde, saatimde üç şehrin göstergesiyle dolaşıyorum. Hem solo çalışmalarım hem de ha:ar’ın işleri oldukça yoğunlaşmış durumda ve bu iki kıta arasında git-gelli bir yaşam söz konusu da olduğundan zaman asla yetmiyor.”
Arda Yalkın ise, “Zaman kavramı üzerinde düşününce biraz huysuzlanıyorum, sanırım yaşımdan dolayı” diyor. “Zaman genellikle bana yavaş ve huzur içerisinde salınan bir salıncak gibi değil, çok hızlı bir şekilde sona yaklaşan bir kronometre gibi geliyor. O nedenle zaman kavramıyla çok sevimli bir ilişkim yok açıkçası.” İkili Horology için tasarladıkları saate yönelik ise şunları anlatıyor:
Hande Şekerci: “Saat tasarlamak ha:ar olarak bir süredir yapmak istediğimiz hatta ön çalışmalarını yapmaya başladığımız, tasarımları konuştuğumuz bir şeydi. Ama işte zamansızlıktan üretime geçmeye sıra gelmemişti. Bu röportaj bu anlamda çok iyi denk geldi. Oturup kafamızdaki tasarımlardan en azından birinin görselini hazırlamış olduk. Rodin taş heykellerinin hiç birini kendisi yontmamış. Kendini işçi değil bir düşünce adamı olarak gördüğünden taş yontuculuğunu asistanlarına bırakmış. Ben de bunun tam tersi bir durum var. Üretimlerimde kavramsal çerçeveye çok önem vermekle birlikte asla işçiliğin tamamını başkasına emanet edemem. Çünkü düşünmenin yanı sıra üretme eylemi ve ince işçilik yapmak beni mutlu ediyor. Bu manada incelikli bir zanaatçılık gerektiren saat üreticiliğiyle çalışma yöntemimde bir paralellik görüyorum.”
Arda Yalkın: “Aslında, derginize katkıda bulunmamın istenmesi çok garip bir tesadüf oldu çünkü neredeyse iki senedir mekanik saatlerin türleri, çalışma ve üretim prensipleri üzerine okuyorum. Özellikle dalış saatlerine karşı çok büyük bir tutkum var. Birçok yeni nesil butik üreticiyi takip ediyorum. ha:ar olarak bir süredir, içinde o saate özel olarak hazırlanmış bir resmimizin olduğu bir saat üretme düşüncemiz var. Hatta malzeme tedariği için çeşitli kasa, kadran, makine vs. üreticileri ile iletişime geçmiş durumdayız. Gördüğünüz saat de, bizim üretmek istediğimiz saatin üçboyutlu prototip çizimlerinden birisi. Biraz değiştirilmiş bir Omega Diver.Bir şeyi çizmektense üç boyutlu olarak modellemek daha kolay geliyor, o nedenle çizim yerine içinde ha:ar’ın daha önceden ürettiği bir resim olan foto-gerçekçi bir render gönderdim. Saatin içindeki esere olabilecek dış müdahaleleri en aza indirmek için, kadrandaki marker ve rakam kullanımını en aza indirdim. Yine resmi ön plana çıkarmak için, kasa malzemesi olarak siyah pvd kaplama kullandım.Gerek benim gerekse ha:ar’ın işlerini takip edenler, bizim zanaatkarlığa olan düşkünlüğümüzü ve hayranlığımızı bilirler. Mekanik saat üretimine karşı oluşan merakımın sebebi de bu sanırım. Bizim üretim yöntemimiz de aynı saat üretimi gibi inanılmaz bir dikkat, emek ve adanmışlık gerektiriyor. Bu nedenle spesifik bir teknikten bahsetmek yerine tüm üretim sürecimizin çok benzer olduğunu söylemem yanlış olmaz.”