Luxurys Kulüp: Miran Bacgeroğlu

Yön Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Miran Bacgeroğlu’na göre hayata kolaylık katan hizmetler bütünü lüksün karşılığı. Bu yüzden Bombardier marka motosikleti onun vazgeçilmezi.

TED Mersin Koleji’nin ardından Bilkent Üniversitesi Bankacılık ve Finans bölümünü bitiren Yön Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Miran Bacgeroğlu, eğitimci bir ailenin mensubu. Her ne kadar ailesinin gıda, enerji, otomotiv ve turizm alanlarında faaliyet gösteren şirketleri olsa da o, akademisyen babasının izinden gitmeyi tercih etmiş. Kaliteden taviz vermeden, ‘kendi çocuğunu gönderebileceği’ bir okul yaratma fikri, aslında Bacgeroğlu’nun ‘lüks’ tanımıyla da örtüşüyor. Hayata kolaylık katan hizmetler bütününü ‘rahat lüks’ olarak adlandıran Bacgeroğlu ile bu kavramın altını otomobillerden motosikletlere, modadan seyahate her alanda konuşarak doldurduk.

Eğitimci bir aileden geliyorsunuz ve yakın zamanda da Yön Koleji’ni kurdunuz.

Eğitim, ailemin ilgilendiği sektörlerden biri. Finans, inşaat, gıda ve turizmde de faaliyet gösteriyoruz ancak ben eğitime yöneldim. Gıda, enerji ve otomotiv alanlarında da daha çok yurtdışında aktifiz. Yön Koleji’ni ise genişletmeyi planlıyoruz. Öte yandan babam akademisyen. Aynı zamanda dört üniversitenin mütevelli heyet başkanlığını yürütüyor yurtdışında. Eğitime Türkiye’de ciddi bir talep, devletin teşviği var. Bu sebeple girdik ve gayet memnunuz. Yön Koleji, İstanbul Çamlıca’daki kampüsünde eğitim hayatına başladı ve beş yılda 15 kampüse çıkmayı hedefliyoruz. Butik bir okuluz. Aslına bakarsanız kaliteli ilerliyoruz ve kendi çocuğumu gönderebileceğim bir okul kurduk.

Gerçek lüks bu olsa gerek… Kaliteden ve konfor alanlarımızdan taviz vermediğimiz her alan lüksün tanımına giriyor bence. Sizin lüks tanımınız nedir?

Lüksü tek kelimeyle ürün ve hizmetlerin ‘kullanılabilir’ oluşuyla tanımlayabilirim. Kullanılamayan, kullanımda kolaylık sağlamayan lüksün meraklısı değilim. Lüksün hayata kolaylık katan hizmetler bütünü olduğunu düşünüyorum. Özellikle bir şeyin sahibi olmak için ısrarcı olmam, dediğim gibi ‘kullanılabilir’ olan, ‘kolaylık sağlayan’ı takip ediyorum.

Oldukça şatafatlı ya da maddiyatla ilintili olmayan lüks deneyimlerden bahsediyorsunuz.

Kesinlikle. Kıyafet alırken artık markadan ziyade kullanılan kumaşın daha önemli olduğu bir dönemdeyiz. Eğer üzerindeki kıyafet kendinizi rahat hissettirmiyorsa satın almanın bir anlamı olmuyor. Bu, önceleri kadınlar için önemliydi ancak şimdilerde erkekler de bu bakış açısına sahip. Sözünü ettiğim rahat lüks kavramının literatüre girmiş olması. Yakın dönemde rahat lüksü öne çıkaran en önemli marka bence Louboutin’dır. Artık rahat espadriller de üretiyor. Önceki modellerin burunları o kadar sıkardı ki, rahat edemezdiniz.

Rahat lüks sadece kıyafetler için geçerli değil ama…

Her alanda kolaylık sağlayan rahat lüks tanımına giriyor bence. Ve bunu Türkiye’de başaran oteller de var. Yaz aylarında sıklıkla gittiğim Mandarin Oriental, Bodrum benim favorim. Kendimi evimde gibi hissettiğim yegane otellerden biri. Bunda gerçekten de butler hizmetinin payı büyük.

Seyahat rotalarınızı rahatlık  ve konforu ön planda tutarak mı belirlersiniz?

Aslında tam olarak öyle değil. Genellikle yakın yerleri tercih ediyorum. Uzak rotaları tercih etmiyorum çünkü dört günden uzun süren seyahatlerden sıkılıyorum. Bu yüzden kış aylarında hafta sonları ya Milano’ya en fazla Londra’ya gidiyorum. Yaz aylarında da Fransa’yı, özellikle Güney Fransa’da Nice’e gitmeyi tercih ediyorum. Rahat lüksün tam karşılığını Nice’te buluyorum. Havaalanından direkt helikopterler Monte Carlo’ya ulaşmak keyifli.

Seyahat tutkunuzun yanı sıra otomobillere karşı da ilginiz olduğunu biliyoruz.

Önceleri spor otomobillere ilgim vardı. Ama otomobiller ‘kullanılabilir lüks’ olmaktan çıktı bana göre. Örneğin şu an Mercedes G63 kullanıyorum ve bütün hız tutkumu karşılıyor. Ondan önce Aston Martin DB9 kullanıyordum. Ofise asla gidemiyordum, gece dışarı çıkmak istediğimde çıkamıyordum. Çünkü hız yapmak istiyorsun yapamıyorsun. Tabii ki kullanmak keyifli ve her şey hız değil ama gece ilerleyen saatlerde arka koltuğa geçmek zorunda kalmak aynı tutkuyu karşılamıyor.

Bu aralar kullanmaktan keyif aldığınız başka hangi otomobiller var?

Erbakan Malkoç yapımı bir aracım var. En sevdiğim arabam diyebilirim. Ofise büyük bir keyifle gidiyorum. İçinde espresso makinesi de var, Playstation da…

Bombardier marka motosikletiniz var bir de. Sizi cezbeden ne olmuştu bu aracı satın alırken?

Hayatımda hiç motora binmemiştim. Yeniköy’e kuzenim için Ferrari satın almaya gitmiştik. Girdiğimiz showroom’lardan birinde gördüm ve çok beğendim. Çoğu İtalyan spor otomobil markasıyla kıyasladığınızda oldukça memnunum. Çok da güçlü bir motoru var. Hafta sonları keyifle kullanıyorum.

İleride araba ya da motosiklet koleksiyonu yapmayı düşünüyor musunuz?

Klasik araba olabilir. İlk spor arabam Corvette’di; bir C7. Corvette’in Stingray modeline çok meraklıyım. Özellikle 73 model Stingray’lere karşı ilgim var. Eğer otomobil koleksiyonu yapmaya karar verirsem mutlaka klasiklerden oluşur.

Klasiklerin bakımları da zor oluyor.

Türkiye’de klasik otomobil bakımlarını layıkıyla yapan başarılı garajlar var. Özellikle de Amerikan spor otomobillere yönelik… Türkiye’de meraklısı da çok olduğundan servis hizmetinde ve yedek parça bulmada sıkıntı olmuyor.

Otomobil zevkinizden anlaşılıyor ki, stiliniz spor şık.

Sade giyinmeyi seviyorum. Bazen de hiç beklenmedik bir şeyi, ruh halime göre giyebilirim. Klasik bir iş gününde tercihim siyah ve lacivert renklerin ağırlıkta olduğu kıyafetlerden yana olur.  Yaz aylarında daha renkli kombinler yaparım. Her koşulda rahatlığın ön planda olma koşuluyla tabii. Keten gömlekler, keten şortlar tercih ederim. Hermès’in ayakkabıları, şortları, gömlekleri hoşuma gidiyor. Takım elbisede ise Tom Ford’u çok başarılı buluyorum.

Özel dikim tercih ettiğiniz markalar var mı?

Tişörtlerde tercih ediyorum. Arkadaşım Nalan Haznedar’ın özel dikim tişörtlerini ya da gömleklerini sıklıkla kullanıyorum. Kumaşlarda ise tercihim kış aylarında kaşmir, yaz aylarında keten yönünde oluyor. Bir de esneyen kumaşlar var.

Türkiye’de lüks tüketim alışkanlıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyanın her yerinde olduğu gibi lüks, Türkiye’de de asla ölmeyecek. Türkiye özellikle hizmet sektöründe gerçek lüksü yaşatıyor. Az önce verdiğim Mandarin Oriental, Bodrum örneğinde olduğu gibi.  Milano’daki Mandarin’de aynı hizmeti, sıcaklığı yaşayamıyorsunuz mesela. Açık ara farkı hemen görürsünüz. Hem hizmette hem de kaldığınız odanın kalitesinde, büyüklüğünde, yediğiniz yemeğin lezzetinde… Türkiye’de hizmet sektöründe lükste dünyanın bence en iyilerinden. Ama üretimde eksiklikler var tabii. Lüks yerli otomobilimiz yok, saatimiz yok. Moda yeni yeni gelişiyor. Orada da açıkçası özel tasarımcılar iyi. Nişantaşı’nda dünyada duyulmayan oldukça başarılı butikler var örneğin. Moda Haftaları’nda da görebilirsiniz bu isimleri, gayet güzel koleksiyonlar çıkarırlar. Ama ne yazık ki dünyada bilinirlikleri yok.

Sizce Türkiye’nin lüks sektöründe nasıl var olması sağlanabilir?

Türkiye’de lüks, hizmet alanına daha ağırlık verilip dünyada tanıtılabilir. Elde edilecek başarı, diğer alanların da farkındalıklarını artıracaktır. Araplar, Ruslar neden Bodrum’a geliyor? Monte Carlo’da Bodrum’daki gibi bir deniz yok.  Aslında elimizde Nusret örneği var. Direkt hizmet sektöründen Türkiye’deki lüksü tanıttı. New York’ta, Dubai’de Türk misafirperverliğini, Türk yemeklerini, Türk hizmetini dünyaya tanıtıyor.

Fotoğraflar: Caner Özkan