Yiğit Kirazcı ile Keyifli Sohbet
İzlediği bir belgesel sayesinde kariyer planını şekillendiren başarılı oyuncu Yiğit Kirazcı, tutkuyla yapılan işlerde zaferin kaçınılmaz olduğunu kanıtlıyor.
Fox’da ekranlara gelen ve bu aralar sıklıkla adından söz ettiren bir dizi Evlilik Hakkında Her Şey. Ve, dizide canlandırdığı Yıldırım karakteriyle dikkatleri üzerine çeken başarılı oyuncu Yiğit Kirazcı… Kendisiyle hafif kapalı ve asla iç karartmayan bir kasım gününde bir araya geldiğimizde enerjisi ve hayata bakış açısıyla bir kez daha kalplerimizi fetheden Kirazcı’nın oyunculuğa nasıl adım attığını, farklı karakter[1]lere bürünürken neler hissettiğini dinledik. Çekimin ve söyleşinin ardından aklımızda kalan ise yaptığı işe tutkuyla bağlı olan bu genç adamın gözlerindeki ışıltının asla dinmeyeceğiydi.
Aslında reklam eğitimi aldınız ve babanız da bildiğim kadarıyla reklam kökenli…
Evet, şu an emekli. Türkiye’ye ilk kez billboard’ları getiren kişilerden biri babam. Ben de reklam eğitimi aldım Bilgi Üniversitesi’nde. Okulumuzun Three Wise Monkeys adında in-house bir reklam ajansı vardı. Ben de orada ajans başkanıydım. İkinci sınıftayken izlediğim Zeitgeist isimli bir belgesel, okul hayatımdan sonra dönüşeceğim insan konusunda bana yardımcı oldu. Belgesel beni çok etkilemişti ve reklamcılığın aslında bana göre olmadığını fark ettim.
En çok neden etkilendiniz bu belgeseli izlerken?
Ekonomiyi anlatıyordu. Büyük buhran nedir, o dönem ABD’de ne oldu? Bankalar nasıl battı ve battıktan sonra neye dönüştü? IMF, Central Bank olayı nedir? Kapitalizmin kendisine “seni seviyorum” demesi reklamla nasıl oluyor? İnsanlar nasıl manipüle edilip tek tarafa çekiliyor, sistemde nasıl ihtiyaç yaratılıyor? Bu tarz anlatıları vardı. Ben de bir hayli etkilendim. Hatta CD’ye bastırıp etrafımdakilere de dağıttım. Ama kimse izlemedi. Daha rahat izleyebilsinler diye belgesele altyazı da eklemiştim. Ama “Altyazılar küçük okuyamıyoruz” dediler; sonra dublaj yapmak istedim. O zaman da maliyet çok fazla çıktı. Aslında bu belgeseli izledikten sonra hayatta ne yapmak istediğimi düşünmeye başladım. Herhangi bir ürünün ya da inanmadığım bir şeyin arkasında durup sırf para kazanabilmek adına onunla yatıp, kalkmak, sloganlar bulmak… Bunları istemediğimi fark ettim. Üniversiteden sonra, 25 yaşında tiyatro okuluna gittim. İki sene bir hocanın yanındaydım, özel ders aldım. Ardından üç-dört sene asistanı oldum. Orada bir tiyatro kursu kuruldu. Oyunlar oynadım. 30 yaşıma kadar bu şekildeydi. Diziler 30 yaşımdan sonra başladı.
Şimdiye baktığımızda kariyeriniz bambaşka bir doğrultuda ilerlemiş. Babanız da meslek seçiminizde çok katı bir figür olmamış.
Elbette. Babamın çok sayıda tanıdığı vardı çeşitli reklam ajanslarında. Ben zaten üniversitede modellik yapıyordum, yaz aylarında bir dizide rol almıştım. Reklam cast’larına giderken şöyle şeyler de oluyordu: Bir cümle söylemem gerekiyordu, yapamıyordum. İlginçti çünkü normal hayatta konuşabiliyorum. İzlek duruma geçtiğiniz zaman beyin kortekslerinde başka yerler çalışmaya başlar. Dolayısıyla orada bir noktada tıkanıyorsun. Bu hâli sevmeye başladım. Kendi gerçekliğimi yaratıp ondan kazanç elde etmek istedim.
Oyunculuk da böyle mi hissettiriyor?
Oyunculuk bence kendinizin haricinde bambaşka bir insanı tasavvur edip, onun anılarını yaratmak, bazen de travmalarına bakmaktır. Kendine nasıl yalan söyler, nerede dürüst olur? İnsanlar onu, o insanları nasıl görür? Dışarıda kendisini nasıl yansıtır? Bu şekilde baktıkça oyunculuk hoşuma gitmeye, ilgimi çekmeye başladı. Ve bu konuda da derinleşmeye başladım. Psikanaliz okudum. Evrensel gerçeklere baktım; manyetizma ne demektir, onu araştırdım. Davranış aslında tavırla ilg[1]ilidir. Tavır da sıkıştırılmış düşüncedir. Oyunculuğa dair en çok şunu sevdim: Evet, oyunculuk anı çok eğlenceli ama bir öncesi yani o kuramı oluşturma ve bir şeyin senin üzerinde davranış biçimi olarak çalıştığını görmek oldukça tatmin edici bir şey bence.
Farklı karakterlere bürünmek nasıl bir duygu?
Burada en büyük his, her seferinde yeni bir maceraya atılmak. Temelde şuna inanıyorum: İnsanlar aslında bütün kötü alışkanlıkları çocukluklarına dönmek için ediniyorlar. Çünkü çocukluğunu unutmak istemiyorsun. İki tane robotla oyun oynayarak geçirdiğin saatleri, o anların tadını çıkarabildiğin zamanları özlüyorsun. Oyunculuk yaparken de, başka bir insan gibi davranırken de, ya da o rolün üzerine meditasyon yaparken de böyle hissediyorum.
Rollere hazırlık aşamalarında peki? Az önce çok okuyorum dediniz…
Özellikle her rol için çok okuma yapmıyorum. Ben hızlı bir zihne sahibim, hızlı düşünürüm, hızlı karar veririm. Ama şu an Evlilik Hakkında Her Şey dizisinde canlandırdığım karakter yavaş, oldukça da sakin, hemen tepki vermeyen, durumu tartan biri… Benim hayatta tatmadığım bambaşka acılar yaşamış. Örneğin; 17 sene bir kadına platonik bir şekilde âşık olmuş. 17 seneyi aklım almıyor. Ama bir şekilde de oluyor işte.
Büründüğünüz karakterlerle aranızdaki bu denli farklılıklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Onları anlamaya çalışıyorum. Niyet ediyorum ve o niyete bağlı kalıyorum. Manyetik bir şekilde ona dönüşüyorum. Böylece, hareketlerim de yavaşlıyor, konuşmam ya da bir şeylerden haz almam da… Bir bütünlük hikâyesi aslında. Senaryo geliyor, rolü kabul ediyorsunuz. Ardından da fikirler oluşmaya başlıyor.
Oyunculuğun özü de bu olsa gerek.
Kesinlikle. Şu an canlandırdığım karakter benden oldukça uzak… Örneğin; benim sadece iki tane takım elbisem vardır. Ancak dizideki Yıldırım karakteri her zaman takım elbise giyiyor.
Peki, bu dizide sizi en çok etkileyen ne oldu?
Bir kadın kahraman üzerinden anlatılan bir iş. Bu yüzden hoşuma gitti. Biliyorsunuz dizilerde sigara ve içki gösterilmez ama kadına her türlü şiddet vardır. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bölümümüzde çok güzel bir sahne vardı ve bu sahne, dizinin nasıl insana yönelik olduğunu, haklılık ve haksızlık üzerinden ilerlediğini gösteriyor. Bence Evlilik Hakkında Her Şey, insanı yücelten bir dizi. Sözünü ettiğim sahnede, güçlü bir kadın eşinden psikolojik ve fiziksel şiddet görüyor. Sonra bu durumu basın açıklaması yaparak açıklıyor; “Ben yaralarımı ya da izlerimi saklamak zorunda değildim ama sakladım. Şu anda bu yaralardan ya da dayak yediğim için utanmıyorum, onları sakladığım için utanıyorum” diyor. Dizideki bu kariyer sahibi, şarkıcı kadın, eşini bu açıklamayla deşifre ediyor. Ezilen bir kadının kafasında bunlar zaten var ama bunları bir adamın kafasına sokmak önemli. “Aslan oğlum” hikâyemizi daha eşit bir şekilde ele alırsak bence toplumu[1]muzda her şey daha da güzel olacak.
Buradan yola çıkarak sosyal sorumluluk özelinde planlarınız var mı?
Çocuk, benim kırmızı çizgimdir; sosyal sorumluluk projelerinde çocuklara yönelik bir şeyler yapmak isterim. Kadına ve hayvana, insana şiddet de aynı şekilde… Birilerine dokunabilecek, hiç o ana kadar düşünülmeyeni düşündürten her projenin içinde yer almak isterim.
Yeni bir yıla giriyoruz. 2021 nasıl geçti, 2022’den beklentileriniz neler?
2021 bana beklenti sahibi olmamayı öğretti. Yeni yıldan Dolar’ın ve benzinin düşmesini bekliyorum. Ülkemizde bir şekilde bir şeylerin üretilebilmesini istiyorum. Buğdayımızı kendimiz üretelim örneğin… Fabrikalarımız açılsın, kendi kendimize yetebilen, mümkünse dışarı bir şeyler satabilen bir ülke olalım. Ne de olsa üç tarafı denizlerle çevrili, tarıma gayet müsait bir ülkeyiz.
Bugüne kadar verdiğiniz sıra dışı bir hediye oldu mu?
Babam felç geçirdi benim. Genelde ona baston alırım. İçi kılıçlı olanlardan… Çok seviyor onları.
Hediye kavramı ne ifade ediyor size?
Çok bir şey ifade etmiyor aslında. Hediye alıp vermeyi o kadar seven biri değilim. Ama elbette sevdiğim insanlara alırım. Bunun yanı sıra güzel bir sohbet, sevdiğim birinin yanımda olduğunu bilmek beni daha çok mutlu ediyor.
Maneviyat her zaman daha ön planda sanırım. Tam da bu noktada Yiğit Kirazcı için “lüks”ün ne anlam ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?
Lüks, mutlulukla ilintilidir. Nereye konumlandırdığınıza bağlı… Elinde olan şeylere bakıp mutsuz mu olacaksın yoksa şükür mü edeceksin. Kendi lüksünü; her gün güzel restoranlarda kahvaltı edip pahalı oto[1]mobillere binmekle ilişkilendirirsen ve bunlar bir gün elinden gittiğinde sözünü ettiğimiz “şartlı lüks” olur. Lüksünü şükre bağladığın zaman durum daha farklı… Aslında ihtiyaç ile lüksü ayırmak lazım. Bizler lüksü ihtiyaç zannediyoruz. İyi bir kıyafet giydiğinde kendini daha kendin gibi hissediyorsan elbette o da makbuldür ama bu, ben değilim.
Giyim tarzınız nasıldır?
Neredeyse haftanın altı günü setteyim. Set haricinde de spor ve spor şık kıyafetler tercih ederim.
Röportaj: Gülay Koç
Fotoğraf: Erman İştahlı
Styling: Zeynep Soylu
Styling Asistanları: Şeyda Atmaca, Maria Çilingir, Ceren Gürsen
Fotoğrafçı Asistanı: Esra
Saç: Mehmet Kuzey
Video: Ahmet Özgür Özger
Mekân: Çırağan Palace Kempinski İstanbul