Yalın Kodlar

Bebek’teki bu yalı dairesi gündelik hayattan bir an için de olsa uzaklaşmanıza vesile oluyor.

“Çok iyi tanıdığınız birinin müşteriniz olmasının küçük zorlukları olsa da pozitif tarafları daha fazla.” Bu söz, Bebek’teki bu yalın ama aynı zamanda gösterişli de olan evin mimarına ait. Sami Savatlı Design Studio’nun kurucusu, tasarımcı Sami Savatlı’ya… Evin sahibi, en yakın arkadaşı. Aslında daha önce de çokça birlikte çalışmışlar. Aralarındaki uyum ve samimiyet ise bugüne kadar gerçekleştirdikleri işlerden karşılıklı memnun kalmalarını sağlamış. Savatlı ev sahibinin bekâr ve yalnız yaşayan bir iş insanı olduğunu söylüyor.

Bebek’teki bu yalı dairesinde birkaç senedir yaşayan ev sahibi dekorasyona vakit bulamadığından, bulduğunda da uzunca bir süre otel odasında yaşamak istemediğinden, farklı bir çalışma sistemi izlemeye karar vermiş Savatlı.

“Ev sahibini sadece dört hafta otelde misafir ettik. Biz tüm projeyi bitirip, tüm dış üretimleri hazırlayıp, aksesuarlarına kadar satın almaları gerçekleştirip, bize dört hafta süre vermesini istedik. Bu süreçte de yine önceden net ölçülere göre hazır ettiğimiz duvar kaplamaları, dekoratif boyalar, elektrik altyapıları gibi süreçleri tamamlayıp, önceden hazır tüm mobilyalarla evi yerleştirdik ve final dokunuşlarını yaptık. Bu durumdan ev sahibi de inanılmaz mutlu oldu, evinden çok kısa bir süre ayrı kalarak yepyeni bir eve kavuşmuş oldu.”

Savatlı bugüne dek tarzını bilen ve seven müşterilerle çalışmayı tercih ettiğini söylerken aslında şunu kast ediyor: “Elinde fotoğraflarla ya da kafasında birtakım örneklerle gelen müşterilerle hiç çalışmadık. Tabii burada yanlış anlaşılmak istemem, müşterinin ne beklediğine, bizi doğru tanıyıp tanımadığına, bizle neden çalışmak istediğine dair iş başlamadan bir konsültasyon toplantısı yapıyoruz. Bu toplantıda hiç sevmediği ya da çok sevdiği şeyleri anlayıp listeliyoruz. Yaşam stili, mekânları kullanım alışkanlıkları ve gündelik hayatına dair bilgilenmek adına pek çok soru-cevap yapıyoruz. Tüm bu bilgileri alıp kendi tasarım anlayışımızla yorumlayıp, tasarımları finalize edip sunuyoruz. Yani tasarım sürecinde ofis olarak özgür olmayı seviyoruz; tabii ki başta çizdiğimiz çerçevenin sınırları içinde kalarak bunu yapıyoruz. Konut projeleri uzun soluklu işler olduğu için, enerjimizin tuttuğu süreci keyifle geçirebileceğimiz müşteriler önceliğimiz.”

Bebek’teki bu yalı dairesine geri dönecek olursak… Ev sahibi bekâr ve yalnız yaşayan bir erkek olunca, öncelik maskülen çizgilere verilmiş. “Konfor elbette olmazsa olmazlardandı” diyor Savatlı. Buradan hareketle de ev sahibinin yaşam tarzına uygun olacağı düşünülerek, farklı saatlerde, farklı senaryolara bürünebilecek bir ışık senaryosu yazılmış. Bu sayede ilerleyen saatlere doğru, giderek loşlaşan bir ambiyans ile evdeki akşam davetlerine hoş mimari bir dokunuş gerçekleştirilmiş.

Evin üst katında yer alan oldukça büyük teras için ortasında şöminesi olan beton bir masa üretilmiş. Ev sahibi, özellikle yaz akşamlarında kalabalık gruplar halinde bu masa çevresinde yemekler düzenlemekten keyif alıyor. Terastaki oturma alanında ise açık havaya uygun Jab marka bir halı ve diğer outdoor ürünler ve aksesuarlarla sıcak bir ortam yaratılmış. “Bitkiler de elbette teras alanlarının vazgeçilmezleri.”

Evin 120 metrekarelik salonu üç temel alandan oluşuyor: Şömine, TV ve yemek bölümü. Şöminenin olduğu bölümde göze çarpan ilk detay, merkezine mermer şömineyi alan oturma alanı. “Burada özel üretimimiz cam bir sehpa, yine özel üretim bir kanepe ve tasarım klasiği Vitra marka Wassily sandalyeler mevcut. Aksesuarlara çok önem veriyoruz. Orta sehpa üstünde L’objet, Hermès, Assouline, Madame Malachite ve Lalique ürünlerine yer verdik. TV bölümüne baktığımızda, yine özel olarak ev için tasarlanan ve bizim ürettiğimiz kanepe ve sehpalara rastlıyoruz. Evdeki tüm kumaşlar Fransız Nobilis markasından. Orta sehpa kök kaplama ve formuyla mekândaki imza tasarım niteliğinde. Yemek bölümünü ayıran ceviz kaplama duvarın bir tarafında TV ünitesi var, diğer tarafıyla ise yemek odasına bakan aynanın asıldığı dekoratif bir duvar görevini üstleniyor.”

Yemek bölümündeki masa ise marküteri tekniğiyle yapılmış. “Tasarlanan desende kesilen ahşap parçaların tamamen el işçiliği ile birleştirilmesi bu tekniğin en temel özelliği. Yemek masasını ev için özel tasarladık ve ürettik. Burada 16 kişiye kadar oturum sağlanabiliyor. Büyük ve geniş olan yemek masası, ev sahiplerinin de çok sevdiği kalabalık aile ve arkadaş yemekleri için oldukça uygun ve çok sık kullanılıyor.”

Evin genelindeki maskülen ruh yatak odasında da izlerini gösteriyor. Gerek renklerde gerek tasarım çizgilerinde… Yatak başı ve yatak çok yumuşak doğal bir deriden ev için özel olarak tasarlanıp üretilmiş. Yatak başına entegre edilen ışıklar ve komodinler de özel üretim. “Neyi yaratabileceğimize dair önceden kalıplaşmış fikirlerimiz, aslında tasarımcılar olarak aşmamız gereken ilk engel. Ben buna meydan okumayı ve yeni deneyimler yaratma çabasını, çalışma metodolojimin merkezine koymayı seviyorum” diyor Savatlı. Mesleğini hikâye anlatıcılığı olarak gördüğü için, her projenin kendi başına ayrı bir kimlikle hayatında var olduğunu da ekliyor. Bu yüzden tasarımlarının ortak noktası öncelikle içinde iyi hissedilen mekânlar oluyor. Bunu yaratırken de doğru ışık kullanımı, doğru renkler, malzeme ve doku zenginliği vazgeçilmezleri arasında.

“Mekâna göre ürün tasarlamayı vaat ederek yola çıkıyoruz. Böylelikle, parçadan bütüne giden bu yolculukta, pek çok detay hem mobilyada hem aydınlatmada hem de genel iç mimari tasarımda bütünleşiyor ve kimlik kazanıyor. Mekâna özgü tasarımların içine, tasarım klasiklerini entegre etmeyi çok seviyoruz. Kumaş, halı, dekoratif boya, duvar kâğıdı gibi konularda sürekli çalıştığımız belli başlı dünya markalarını tercih ediyoruz. Zengin dokuların, iyi düşünülmüş detayların, kusursuz malzeme bitişlerinin, güçlü renkler ve desenler ile sanatın projelerimizdeki güçlü yanlar olduğuna inanıyorum. Tasarımcılar olarak kendimizi dünyayı farklı ‘görmek’ için sürekli eğitiyoruz ve bence çok şanslı hayatlar yaşıyoruz. Güzel şeyleri fark etme ya da algılama yetisi, onu yaratmayı öğrenmekteki ilk adımdır.”

Yazı: Gülay Koç

Fotoğraflar: Sinan Çırak