Luxurys Kulüp: Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur

Bugüne kadar yapılan gerçek lüks tanımlarında deneyim ve ulaşılabilirlik ön plana çıkarken, Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur, bu kez özgürlüğün ulaşılabilir olmasından söz ediyor.

Röportaj: Gülay Koç
Fotoğraflar: Barış Üstel

Türkiye’nin en büyük gayrimenkul şirketlerinden Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur, sektörün ‘alışılagelen patron’ formundan çok ötede… Henüz 26 yaşındayken Nef’i kurup, geçtiğimiz aylarda iki günde 497 konut satarak bir rekora imza atan başarılı iş insanı Mersin doğumlu.

Onu ve markasını bu denli popüler kılan, aslında geliştirdiği foldhome konsepti. Bulunduğunuz metrekareyi kolaylıkla genişletmek, mekânı ihtiyaca göre şekillendirmek bu anlayışın özünü oluşturuyor. Bu sistem, Timur’un hayata bakış açısıyla da örtüşüyor aslında. İnsanlığın daima özgürlüğü aradığını savunan iş insanı, ruhun en önemli yolculuğunun özgürlüğe doğru çıkılan yol olduğuna inanıyor. Ve tam da bu noktada bu arayışın ‘lüks’ ile sınırlandırılamayacağını savunuyor.

Tüm mal varlığını eşiyle birlikte kurduğu Nef Vakfı’na bağışlayacağını belirten Timur ile sanata olan ilgisini ve mücevhere olan merakını konuştuk.

 

Lüks nedir size göre?
Lüks şöyle der: “Bir yalınız olacak, içinde özel hizmetler olacak.” Ama özgürlük tam aksini söyler: Senin de hakkın, senin de olacak.” Özgürlük çok hızlı ilerler. Biz de bu yoldan gidiyoruz. Nef Kandilli projemizin farkı da sizi yalı sahibi yapması.

Bu anlattıklarınızdan “Lüks, sınırları çiziyor; özgür olduğunuzda da gerçek lüksü yaşıyorsunuz” diyebilir miyiz?
Lüks sınırlıyor, özgürlük ise size gerçek lüksü yaşatıyor diyorum, doğrudur.

Geçtiğimiz aylarda sadece iki günde yüzlerce daire satarak bütün dikkatleri üzerinize çekmeyi başardınız. Ciddi bir başarı bu. Neye bağlıyorsunuz bunu?
Tek bir cümleyle şöyle açıklayabilirim: İnsan samimiyete yöneliyor. Son üç yıldır sektör lideriyiz. Sözünü ettiğiniz Nef Çekmeköy projemizdi. Fiba Gayrimenkul ile ortak projemiz. İki günde 497 konut satışı gerçekleştirdik. Bir önceki yıl ise iki saatte 150 konut satmıştık. O projemiz de Nef Seyrantepe 39 idi, bir rekordu yine. Şunu da belirtmeliyim ki, bu projeleri satarken ortada ne bir maket, ne bir katalog, ne de bir satış ofisi vardı. Tüm bunların sebebi samimi olmak ve sosyal inovasyona olan ihtiyacı karşılamış olmaktı.

Sosyal inovasyondan kast ettiğiniz nedir?
İnovasyon derdi görür, fırsata çevirir. Sosyal inovasyon ise tıpkı inovasyonda olduğu gibi derdi görür. Ancak derdinizi dert edinir. Bundan sonra çözüm üretir.

Tüm bu yoğunluğunuza rağmen sosyal hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz? Örneğin seyahat eder misiniz vakit buldukça?
İşim dolayısıyla sık seyahat ediyorum. Bir de tabii eşimle seyahat etmeyi çok seviyorum. İş seyahatlerime bile birlikte gidiyoruz. Ayda en az iki kez…

 

 

Odağında tasarım olan bir iş yapıyorsunuz. Seyahatlerinizi de buna göre mi belirliyorsunuz? Tasarım ya da sanat fuarlarını takip eder misiniz?
Sanatla kişisel olarak ilgileniyorum. Sanata olan ilgim de Nef’in vizyonuyla aynı şekilde başladı aslında: Ruhun özgürlüğü… Bence tek ve net ifade de bu. Ruh özgürlük arar, sanat da direkt özgürleşme aracıdır.

Koleksiyoner olmaya ne teşvik etti sizi? Sanatın derinliklerinde kaybolmaya ilk ne zaman başladınız?
London Schools of Eonomics’te ekonomi üzerine master yaparken evim Tate Gallery’nin yanındaydı. London Studio’da dansçı olan bir arkadaşım vardı. O aralar, Londra muazzam bir Picasso ve Matisse sergisiyle çalkalanıyordu. Bitmesine sayılı günler kalan bu sergiye arkadaşım tarafından davet edilmiştim. O ana kadar sanata ilgim vardı; ama o sergi kırılma noktası oldu diyebilirim. Sadece iki salonu dolaşmamız 6,5 saat sürmüştü. Arkadaşım tabii çok bilgili ve ilgiliydi. Hatta ertesi gün bir kez daha gitmiştik. İtiraf etmek gerekirse sergiyi gezerken başlarda biraz sıkılmıştım. Ama sonra eserlere bakarken hayal kurmaya başladım. Müthiş bir andı. Sanatın insanın ruhunu nasıl dinlendirdiğini fark ettim. O günden sonra, sanatı şöyle anlatmak gerektiğine inanıyorum: Örneğin; her insanın müzikle ilgili bir tecrübesi vardır. Müzik, bir anda insanın beynini durdurur, milyonlarca mesafeyi bir saniyede kat ettirir. Sanat da öyle bir şeydir. Ruhunuzu saniyeden çok kısa bir sürede geziye çıkartır. Ruhun özgürlüğünün imzası da budur zaten.

Peki, Türkiye’de çağdaş sanat alanında ufkunuzu açan isimler, koleksiyonerler oldu mu?
Bu konuda Nezih Barut ile çok kere fikir alışverişinde bulundum. Türkiye’deki sanatçıların bambaşka boyutlarını ondan öğrendim diyebilirim.

Nef Kandilli’nin satış ofisini semtin namına yaraşır şekilde bir köşkte konumlandırmışsınız. Ve içerisi sanat eserleriyle dolu. Bu eserler size mi ait?
Evet. Adnan Çoker, Bedri Baykam, Fikret Mualla ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun tabloları var.

 

 

Genelde yerli sanatçıların eserlerini mi topluyorsunuz?
Yerli de yabancı da var. Botero, Tony Cragg gibi bilinen ünlü sanatçılar da var. Yerlilerde Mübin Orhon, Erol Akyavaş ve Zeid hayranıyım. Ve elbette koleksiyonumda klasik eserler de bulunuyor. Düşünün, 120 yıl önce yapılmış bir tablonun renklerine baktığınızda ne farklı duygular hissedersiniz. O esere bir zamanlar kimlerin baktığını hayal edin; bakıp ağlayan ya da gülen insanlar olduğunu… Bu sayede bir sürü insana ulaşmış oluyorsunuz. Çıkılan bu duygusal yolculuk gerçekten inanılmaz. Düşünsel yolculuk hızlıdır, duygusal yolculuk ondan da hızlıdır.

Peki, mekaniğe ilginiz var mı? Saat kullanmayı sever misiniz?
Aslında birkaç kez saat yapmayı denedim. Ama şu an eşime saat satın alma konusunda ilgiliyim. Öte yandan mücevhere ilgim var. Bir nevi hobim. Bu alanda okuyorum, araştırma yapıyorum, hatta mücevher yapmaya çalışıyorum.

 

 

Bu ilginiz nasıl başladı?
İnsan elinin değdiği naif ve zarif bir alan mücevher. Doğa binlerce yıl uğraşmış ufacık bir taş meydana getirmiş; üzerine siz elinizle ona yeni şekiller, yeni anlamlar yüklüyorsunuz bence müthiş bir şey bu. Ortaya muhteşem bir değer çıkıyor.

Değerli taşları, kesimlerini bir bakışta anlayabiliyor musunuz peki?
Bir kadın ne kadar bilgi sahibiyse ben de o kadar bilgiliyim. Birisinin üzerinde bir taş gördüğümde onun markasını, taşının türünü anlayabiliyorum.

Bir dönem hentbol ve yelken sporlarıyla da ilgileniyordunuz. Devam ediyor mu?
Daha önce profesyonel olarak sporla uğraşıyordum. Hentbol ve yelken sporlarıyla ilgileniyordum. Ancak tendon yırtılması nedeniyle her ikisini de artık yapamıyorum.