Ticari Lüks ve Gerçek Lüks Arasındaki Fark
Gayrimenkul sektöründe lüks, işimden dolayı uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir konu. Peki, genel anlamda lüks nedir? Herkesin kendine göre bir lüks tanımı ve üzerine görüşleri olmakla beraber, lüks için aşağıdaki genellemeler yapılabilir. Benim içinse “ticari lüks” ile “gerçek lüks” arasındaki farklar önemlidir; çünkü lüks adı altında sunulan birçok ürün bence aslında gerçek lüks değil.
Öncelikle lüks, bir ihtiyaç değildir. Örneğin, bir otomobile veya saate ihtiyacımız olabilir ama Rolls-Royce veya Patek Philippe kullanmamız gerekmez. Lüks –özellikle de ticari lüks– değişkendir. Göreceli olarak çok üretilir ve genellikle “eskir”. Bundan 30 yıl önce lüks olarak kabul ettiğimiz pek çok marka ve ürün artık ya lüks tanımına girmiyor ya da zaten tükenmiş. BMW 3.20, 80’lerde oldukça lüks bir otomobil iken, bugün kendisi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tabii böyle olması ekonomik anlamda da bir gereklilik olarak dikkat çekiyor çünkü bir şeyin eskisini atıp, yenisini almamız yani onu tüketmemiz gerekiyor. Bu mesele kendisini en çok moda ve otomotiv sektöründe gösteriyor.
Lüks pahalıdır. Erişilebilir lüks, gerçek lüks değildir. Yani geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Karl Lagerfeld’in Chanel veya Fendi için tasarladığı ürünler ile 2004’te H&M için hazırladığı koleksiyonlar arasındaki farktan bahsediyorum. Erişilebilir lüks bir pazarlama taktiğidir ve lüks merakımızdan ötürü çok da başarılı olmuştur. Lüks, mutlaka marka demektir; yani anonim olamaz. İstanbul Boğazı’ndan örnek verelim: Tüm yalılar lüks olabilir ama büyük Türk mimarı Sedad Hakkı Eldem’in yaptığı bir yalı –her ne kadar eski ve diğerlerinden daha küçük olsa dâhi– bana göre kesinlikle gerçek lüks tanımına girer.
Söyleyecek daha çok şey var ama uzatmadan toparlamak gerekirse; gerçek lüks, relatif değildir ve eskidikçe değerlenir. Yine otomobillerden örnek vermek gerekirse… Porsche 911 gerçekten lüks bir modeldir. Cayman veya Macan ise ticari olarak lüks tanımına girebilir ve relatif olarak lüks otomobillerdir. Porsche dediğimizde aklımıza 911 Carrera gelir; çünkü aslında Porsche bahsi geçtiğinde ilk aklımıza gelen şey 911’dir. 911’in alt modellerinden son hava soğutmalı motora sahip 993, eski olmasına rağmen en değerli 911’ler arasındadır.
Konumdan başlayalım. Konum tabii çok önemlidir ama tek başına yeterli değildir. İstanbul’un en pahalı bölgelerinden biri Bebek, ama Bebek’te yer alan her gayrimenkul lüks değildir; hatta semtin en pahalı mahallesi diyebileceğimiz Ayşe Sultan Korusu’nda yer alan daireler için de bu geçerlidir.
Gayrimenkulün fiyatı da bir diğer önemli faktör. Türkiye’de 1 milyon dolar ve üzerindeki konutları lüks sınıfına koyarım. Ama bana göre bunların çok büyük bir bölümü aslında gerçek değil, ticari lüks kategorisindedir. Gerçek lüks kapsamına giren konutların fiyatları ise 5 milyon dolar ve üzerindedir; bu seviyeler genelde Boğaz’da ve yaklaşık 10 yıldır da –son derece sınırlı olmak kaydıyla– Bodrum’da görülür. Ancak şunu da belirtelim: Lüks gayrimenkullerin adet ve fiyatları son yıllarda Bodrum’da çok daha hızlı yükseliyor. Bodrum’un lüks pazarı, İstanbul’a nazaran daha hızlı büyüyor.
Mimari –yani iyi mimari ve dolayısıyla da “marka mimar”– lüks gayrimenkullerin olmazsa olmazı. Dünyada yıllardır görülen bu olgu, sonunda Türkiye’de de yerleşiyor. Burada biraz durmak istiyorum çünkü bence –gayrimenkul bağlamında– ticari ve gerçek lüks farkını net olarak mimaride gözlemleyebiliyoruz. Artık lüks projelerin tümünde mimarlar marka olarak yer almakla beraber, gerçek lüks konutlarda işverenin beğendiği bir marka mimara kendisine özel, tek bir ev yaptırdığını da görüyoruz. Örnekleri henüz Türkiye’de fazla olmamakla beraber Ayşe Sultan Korusu’ndaki Fuat Süren Evi veya Boğaz’daki Kıraç Yalısı akla geliyor.
Biraz da malzemeden bahsedelim. Kullanılan malzemeyi ön plana çıkarmak artık kesinlikle gerçek lüks tanımı getirmiyor. Yani Dornbracht duş koymak veya Gaggenau fırın yapmak bir evi lüks kategorisine sokmuyor çünkü aşağı yukarı “lüks” olarak sunulan binlerce konutta var bu malzemeler. İnsanlar artık mimarlarını seçiyorlar ve musluk, fırın gibi konulardaki tercihleri mimarlarına bırakıyorlar.
Dünyanın her ülkesine bakın; Manhattan dışında gerçek zenginlerin hemen hemen hiçbiri bir sitede oturmaz. Aidat ödemezler çünkü bir topluluğa ait değildirler. Kendi bahçıvanları, gerekiyorsa güvenlik ekipleri vardır. Çok büyük bir bölümünün evi mimarların onlara özel olarak tasarladığı, sadece onlara ait ve özgün yapılardır. Evlerinin yakınında bir alışveriş merkezi veya otel yoktur. Ayrıca bu insanların önemli bir bölümünün sosyal çevreleri de oldukça geniştir, yani inzivaya çekilmiş bir hayat değildir yaşadıkları. Ama dışarıyla aralarına belli bir mesafe koyarlar. Bu, Türkiye’de de böyledir. Açıkçası bu “tek ve özgün ev” durumunun yakın zamanda değişeceğini de pek öngörmüyorum. Ayrıca bu evlerin tek olmaları onları toplanabilir yani collectible kılar ve evden esere, dolayısıyla da gerçek lükse ulaşırız.
Artık dünyada mülkiyetin de eskisi kadar önemli olmadığını görüyoruz. Yani gerçek lüksü yaşamak için insanlar paraları olsa dâhi ev satın almak lüzumunu hissetmiyorlar. Kiralıyorlar ve deneyimliyorlar; yani anılar mülkiyetin önüne geçiyor. Bu trendin ileride artarak süreceğini tahmin ediyorum.
Ali Pamir, Pamir & Soyuer kurucu ortağı ve yönetim kurulu başkanıdır.