The Orbit Consulting İcra Kurulu Üyesi Bikem Kanık ile Sustainability Talks İstanbul 2021 Üzerine
Turkish Textile (TİM) ve The Orbit Consulting stratejik ortaklığında ve Kipaş Textiles ana sponsorluğu ile organize edilen Sustainability Talks İstanbul, 25 Kasım 2021’de Zorlu PSM’de ücretsiz olarak düzenleniyor. Moda ve tekstilde sürdürülebilirliğin kapsamlı olarak ele alınacağı konferans öncesi buluştuğumuz The Orbit Consulting İcra Kurulu Üyesi Bikem Kanık, “Açığa çıkan tüm atıklarımızı geri dönüştürmemiz şart. Dünyada her saniye, bir çöp kamyonuna eşdeğer tekstil çöpü atılıyor veya yakılıyor. Tekstil atıklarını çöp olarak değil, geri dönüştürülecek yeni bir ürün olarak görmemiz gerekir” diye konuştu.
Barack Obama’nın 2014 yılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’nde içinde bulunduğumuz durumla ilgili “İklim değişikliğinin etkilerini hisseden ilk; aynı zamanda bu konuda bir şeyler yapabilecek son nesiliz. Harekete geçmeliyiz; hep birlikte!” saptaması olmuştu. Sizce umut var mı?
Artık küresel ısınmanın etkilerini görmezden gelme lüksümüz yok. Onlarca yıldır siyasi bir mesele olan durum, şimdi ekonomiler ve endüstriler üzerinde bir etkiye sahip. İklim değişikliğinin baskısını her geçen gün artan bir şekilde hissediyoruz. Hükümetlerin iklim değişikliğine karşı son dönemlerde almış oldukları aksiyon planları, bu konunun ne denli stratejik bir öneme sahip olduğunu daha da göstermiş durumda. Dolayısıyla umudun olmaması gibi bir durum söz konusu dahi olamaz. Son dönemde iklim krizine karşı alınması gereken stratejik pozisyonların Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi deklarasyonlarla desteklenmesi, sektörler ve toplumlar özelinde artan bilinçlendirme ve aksiyon planı çalışmaları umudun kaybedilmemesini daha doğrusu umudun olduğunu bizlere göstermekte.
Sustainability Talks İstanbul Konferansı’nın hedefleri nedir?
Sustainability Talks İstanbul Konferansı’mızda, iklim değişikliğinde önemli bir yeri olan tekstil sektörünün sürdürülebilirlik dönüşümüne odaklanıyoruz. Burada hedefimiz, sektörün sürdürülebilirlik dönüşümüne uluslararası katılımcılar ile birlikte ilham veren uygulamaların ön plana çıkarılarak tekstil sektörünün küçük ve büyük ölçekli temsilcilerini sürdürülebilirliğe karşı aynı bakış açısına getirerek pozitif katkılar sağlamak. Tabii bununla birlikte, tekstil sektöründe önemli bir oyuncu olan Türkiye’nin de tekstil alanında sürdürülebilirliğe verdiği önemi global alanda görünür kılmak ve sürdürülebilirlik odağında rekabet gücünün artmasına katkı sağlamakta diğer önemli hedefimiz.
Bu konudaki en büyük sorumluluk kimlere düşüyor?
Tekstil özelinde bakarsak, sürdürülebilirlik dönüşümü tekstil sektörünü oluşturan küçük ve büyük ölçekli şirket ayrımı yapılmaksızın tüm paydaşların katılımı ile mümkün olabilecektir. Fakat bu noktada sektörün büyük oyuncularının alacakları inisiyatifler ile sektörün sürdürülebilirlik dönüşümüne liderlik etmelerine ihtiyaç var. Hükümet ve ihracatçı birlikleri tarafında oluşturulan uyum planları da sektörün tüm paydaşlarına bir rehber niteliği taşıyor. Dolayısıyla sorumluluk herkese ve her kuruma düşüyor.
Konferansın bu yılın öne çıkan konu başlıkları neler? Bu başlıkları seçerken hangi kriterler ve öncelikler gözetildi?
Bu yıl tekstil sektöründe döngüsellik, hammadde ve sürdürülebilirlik alanında inovasyonel çalışmalara odaklanıyoruz. Bu alanlarda araştırma ve çalışmalar gerçekleştiren değerli katılımcılar panelist ve keynote konuşmacısı olarak belirtmiş olduğum alanlarda tecrübelerini paylaşacaklar. Odak noktamıza aldığımız başlıkları ise tekstil sektörünün şu an tüm dünyada üzerine yoğunlaştığı konulara uyumlu olarak belirledik. Sektörün bu başlıklarda bir benchmark ihtiyacının oluşu ve iyi uygulamaların birer know how ile aktarılma ihtiyacı da önceliklerimiz ve kriterlerimiz arasındaydı.
Bu konferans Türkiye tekstil sektöründe sürdürülebilirliğin kapsamlı olarak konuşulduğu ilk etkinlik olma özelliği taşıyor. Hangi açılardan etkileri hissediliyor?
Dünyada tekstil sektöründe önemli bir konumda olan Türkiye’nin, sektörün sürdürülebilirlik anlamında almış olduğu inisiyatifle görünür kılınmasına neden oluyor. Bu konferans Türkiye’nin tekstil alanında sorumlu bir üretici konumuna gelmesinin aslında en önemli çıktılarından biri. Dolayısı ile sorumlu üretim ve tedarik zincirinde sürdürülebilirliği iş yapış strateji ve politikalarına koyan yatırımcıların ilgisini çekmesi açısından da etkilerini hissedebileceğimiz bir etkinliğe ev sahipliği yapıyoruz.
Yerel markaların, üreticilerin ve tedarikçilerin sürdürülebilirlik markalaşmasında en çok yaşadıkları sorunlar neler?
Sürdürülebilirlik başlığı ile ilgili böyle bir soru geldiğinde genel olarak alınan yanıt sürdürülebilirlik çalışmalarının (hammadde, teknoloji vb.) maliyetlerinin yüksekliği şeklinde olmakta. Fakat aslında verimlilik adına yapılan her çalışma sürdürülebilirliğe de katkı sağlamakta.
Türkiye’nin küresel moda ve tekstil endüstrisinin döngüsel üretim üssü olması için hangi kriterlerin öncelikli olarak tamamlanması gerekiyor?
Öncelikle risk yönetimlerimizi iyi kurgulanması gerekiyor. Risk yönetimimiz, bizlere dolaylı olarak döngüsel üretimin hangi kulvarında, nerede olduğumuzu açık ara gözler önüne serebiliyor. Şeffaflığı ve izlenilebilirliği benimsememiz, bu ilkeler odağında ilerlememiz, pazarlara ulaşım açısından bizlere saygınlık ve itibar kazandıracaktır.
Üretimde bir pamuklu tişört için 2 bin 500 litre, bir jean pantolon için 10 bin 850 litre ve bir pamuklu ceket için 10 bin litre civarında su harcandığı iddia ediliyor. Bu durumda sürdürülebilirlik bir tercih değil, zorunluluk olarak görünüyor. Bu rakamların sürdürülebilir rakamlara çekilmesi hangi şartlarda mümkün olabilir?
Yapılan Life Cycle Assestment projeleri kapsamında görüyoruz ki, ne yazık ki burada harcanan rakamların çoğu pamuk üretiminden geliyor. Pamuğun üretimi esnasında, tarlalarla devletin ve üreticilerin de desteği ile yenilikçi teknoloji kullanılarak ya da pamuk yerine farklı alternatifler deneyerek bu israfın önüne geçebiliriz. Ülkemizdeki çoğu kumaş ve hazır giyim üreticileri üzerlerine düşen görevleri yapmaya hazırlar ve tüketilen bu miktarların bilincindeler.
Su tasarrufunun yanı sıra doğaya etkisi en az olan kimyasal alternatifleri seçmek de başka bir öncelik. Bu konuda Türkiye’de ivedilikle önlem almak için öncelikli adımlar neler olmalı?
Öncelikle ülkemize giren kimyasalların çevreye olan etkilerinin çok iyi araştırılıp, yeniden düzenleme yapılması gerekiliyor. Zararlı kimyasalların kullanımının yasaklanması ve şu zamana kadar çevreye verdiğimiz zararı ivedilikle sıfıra indirip, yeşil kimyanın avantajlarını kullanmalıyız. Takriben doğal yollarla yapılan yıkamaları, ağartmaları veya ürünler üzerindeki boyamalar da gelişecektir.
Su tasarrufu ve doğaya etkisi en az olan kimyasal alternatifler seçmek dışında bunlar kadar önemli başka hangi kalemler var?
Öncelikle İlk yapılması gereken adım, şirketlerin karbon ayak izini ölçmesi ve LCA çalışmaları. Bu çalışmalarla beraber şirketinizin, çevreye verdiği emisyon değerlerinin nerede olduğunu görüyorsunuz. Takriben de iyileştirmelerinizi; bu bilgiler ışığında, nokta atışı yaparak gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Ek olarak; her bir şirketin SDG ile paralel Science Based Targets temelli iklim hedeflerinin belirleyerek, şirketin her departmanında bu durumun içselleştirmesi de büyük önem arz ediyor.
Bir tekstil ürününün yaşam döngüsü hangi süreçlerde sorumlu üretim çerçevesine dahil olabilir?
Bir tekstil ürününün yaşam döngüsü adından da anlaşılacağı gibi tüm süreçleri kapsar. Yaşam döngüsü hesaplamalarında tüm süreçleri hesaplayabiliyorsak; neden tüm süreçlerde sorumlu olmayalım? İklim krizi ile mücadelemiz çerçevesinde sorumlu üretimin her alana yayılması gerekliliğine inanıyorum.
Atıklar konusunda iyileştirme yolları neler olabilir? Neler tavsiye edersiniz?
Açığa çıkan tüm atıklarımızı geri dönüştürmemiz şart. Dünyada her saniye, bir çöp kamyonuna eşdeğer tekstil çöpü atılıyor veya yakılıyor. Tekstil atıklarını çöp olarak değil, geri dönüştürülecek yeni bir ürün olarak görmemiz gerekir. Geri dönüşüm için gelişen teknolojileri takip ederek, Industry 5.0 uygulamalarını her alanda genişletmeliyiz.
Sürdürülebilirliği şeffaf ve izlenebilir bir şekilde beyan etmeyen firmaları neler bekliyor?
Her şeyden önce sürdürülebilirlik aslında şeffaflık, hesap verebilirlik ve izlenebilirlik demek aynı zamanda. Sorumlu birer üretici olabilmek ve küresel uyum çerçevesinde iş süreçlerinin sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için bu üç başlığın firmalar tarafından içselleştirilmesi gerek. Firmaların bu üç başlık ekseninde şeffaflıklarını ortaya koymaları gereken öncelikli alanlar ise; karbon emisyonlarının ölçümü, takibi, paydaşları ile paylaşımı ve azaltım hedefleri belirlemeleri iken, çalışma koşullarında da din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın fırsat eşitliğine, adil çalışma koşullarına ve çocuk işçiliğine karşı duruşlarını gösterecek inisiyatiflerini paydaşları ile şeffaflık ilkesi ile paylaşmak. Bu yaklaşımlar firmaların uluslararası ticaret arenasında da rekabet güçlerini ortaya koyabilecekleri temel yaklaşımlar olmakla birlikte Avrupa Yeşil Mutabakatı konusunda da bir temel oluşturuyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik yaklaşımlarını şeffaf bir şekilde beyan etmeyen firmaları marka değerlerinde düşüş, finansal performanslarında azalış, iç paydaşlarında kuruma olan bağlılıkta düşüş gibi konular bekliyor.
Konferansta sorumlu üretim yapan global tekstil endüstrisi aktörlerinin deneyimlerini paylaşmaları sonrasında nasıl etkileri oluyor? Ne tür tepkiler alıyorsunuz?
2019 yılında gerçekleştirdiğimiz ilk Sustainability Talks Istanbul konferansımız sonrasında çok heyecanlı ve olumlu dönüşler almıştık. Ortak tepki, ilk defa sadece tekstil sektöründe sürdürülebilirlik başlığına özel ve bu kadar endüstrinin içinden aktörlerin proje aşamasından çıkıp hayata geçmiş ve ticarileşmiş örnekleri paylaştığı bir içerikle karşılaşıldığı yönündeydi. Nitekim neredeyse tamamı karar verici pozisyonlarda olan katılımcılar takip eden süreçte de o günkü paylaşımlardan ve networkten çok faydalandıklarını her fırsatta tekrarlayıp devamını sorgulamışlardı. Geçen sene pandemi sebebiyle gerçekleşemeyen konferansımızın bu sene, hem sürdürülebilirlik başlığına daha da fazla verilen önem hem de yine kendi alanında hala tek örnek olması ve çok dolu ve yoğun içeriği sebebiyle etkisini kat be kat arttıracağına inanıyoruz.
Bu alanda son tüketicinin üzerine düşen görev nedir? Sürdürülebilir tekstil konusunda son tüketicinin bilinçlendirilmesi için neler yapılabilir?
Tüketicinin öncelikle ihtiyaçlarını iyi belirleyip; uzun vadeli daha sürdürülebilir seçimler yapması gerekiyor. Aynı zamanda da satın aldığı bir ürünü ne kadar iyi tanıması da lazım (hangi kompozisyona sahip bir kumaş, yıkamaları nasıl yapılmış, üzerinde hangi kimyasallar kullanılmış vb. gibi). Markaların da bu konu özelinde oldukça yoğunlaştıklarını biliyoruz. Gerek ham madde tedarik zincirinde gerekse kullanılan kumaşların seçimlerinde… Bazı markalarda ürünlerin üzerinde tüketilen elektrik, su, doğalgaz (global warning potential) değerlerini birer QR kod yardımı ile görebiliyorsunuz. Bu QR kodları sadece markalarla kısıtlı kalacak şekilde değil, birer Çevre Politikası haline getirmek hepimizin elinde. Ek olarak kullanılan Eko Etiketler hakkında tüketicileri daha iyi bilgilendirebiliriz.
Sustainability Talks İstanbul, tekstil ve moda sektöründe sürdürülebilirlik liderlerini bir araya getiriyor. Bunlardan biri, “Sürdürülebilirlik bir tercih değil, zorunluluk…” diyen, Orbit Consultant kurucu ortağı Emir Öztürk. Öztürk, konferans ve sürdürülebilirlik konusuyla ilgili; “Orbit Danışmanlık olarak tekstil tedarik zincirinin sürdürülebilirlik dönüşümleri ve gelişimlerinde kendilerine eşlik ediyoruz. Bunları temsil eden organizasyonların yanı sıra sektörel ve kitlesel bazda fark yaratıp katkı sağlayacağımız projeler yürütmekteyiz. Barack Obama’nın 2014 yılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’nde içinde bulunduğumuz durumla ilgili “İklim değişikliğinin etkilerini hisseden ilk; aynı zamanda bu konuda bir şeyler yapabilecek son nesiliz. Harekete geçmeliyiz; hep birlikte!” saptaması olmuştu. Özellikle son 2 yıldır küresel ölçekte yaşadığımız olumsuz etkileri artık sürdürülebilirlik başlığının bir tercih değil sorumluluk ve zorunluluk olduğunu bizlere gösteriyor. Bu yıl ikincisi düzenlenen STI Konferansı’nda, tekstil endüstrisinde “Az veya sıfır su, yenilenebilir enerji- sıfır zararlı kimyasal, dönüştürülebilir malzeme ile üret-kullan-sürekli dönüştür” anlayışı vurgulanıyor. Lineer üretimden döngüsel üretim modeline geçişin gerekliliği odağa alınıyor. Konferansta aynı zamanda İstanbul’un Avrupa’nın Döngüsel Tekstil Merkezi olması mesajı da verilecek” sözleriyle yorumlarını aktarıyor.
“Gerçek değişim için net ve cesur hedefler koymamız gerekiyor” diyen Kipaş Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Halit Gümüşer ise iklim değişikliği, doğal kaynaklar ve insan hakları üzerinde önemli etkisi olan bir endüstrinin parçası olduklarını düşünüyor ve ekliyor; “Dolayısıyla çözümün bir parçası olma fırsatına sahibiz. Sektör olarak, operasyonlarımızı sürekli optimize ediyor, tüm değer zincirinde yenilikçi çözümler ve iş birlikleri gerçekleştiriyoruz. Gerçek değişim için net ve cesur hedefler koymamız gerektiğine inanıyoruz. Biz Kipaş ailesi olarak, gezegenimize, doğamıza ve içinde yaşayan insanlara saygı duymanın bilinciyle hareket ediyoruz. Amacımız, tüm üretim süreçlerimizin yüzde 100’ünün etik ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleşmesi. Bu amaç doğrultusunda, sürdürülebilir hammadde üreticilerini desteklerken temel üründe ve tüm bileşenlerinde sürdürülebilir alternatifleri seçiyoruz. Beraberinde yenileyici tarım uygulamalarını destekliyoruz. Her gün kendimize meydan okuyarak yüksek standartlar belirliyoruz. Bu nedenle, etki yaratmanın yeni ve daha iyi yollarını keşfettiğimiz Sustainability Talks Istanbul’un, tekstil sektörünün tüm paydaşlarına bir yol haritası, sürdürülebilirliğe yeni adım atanlara da bir başlangıç noktası olacağını düşünüyoruz.”
TİM Başkanı İsmail Gülle, “Dönüşüm, topyekûn bir seferberlikle mümkün” diyerek çağı yakalayan tüm değişim ve dönüşüm süreçlerine ayrı ayrı mesai harcadıklarını dile getiriyor ve ekliyor: “İklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sunmak adına, sürdürülebilirlik konusuna özel bir önem veriyoruz. Küresel risk raporlarına göre, gelişen riskler arasında salgın hastalıkların ardından dünyayı bekleyen en büyük ikinci tehlike “İklim Değişikliği” olarak karşımıza çıkıyor. İklim değişikliği, artık gelecek nesillerin değil; bugün, doğrudan bizlerin sorunu haline gelmiş durumda. Yeşil dönüşüm süreci, bir firmayla, bir sektörle asla mümkün değil. Bu dönüşüm, topyekûn bir seferberlikle mümkün. Bu seferberlik; toplumumuzun her kesiminin elini taşın altına koyup, gelişmelerin bir parçası olacağı bir süreç olmalı. Tüm sanayicilerimizi, üreticilerimizi, tedarikçilerimizi ve ihracatçılarımızı; doğayı ve çevreyi önceleyen, bir üretim anlayışına davet ediyorum. Fabrikalarımızın eski altyapılarını yenilemeliyiz, üretimde mümkün olduğunca fosil yakıtların payını azaltmalıyız. Çocuklarımıza, gelecek nesillerimize bırakacağımız en büyük miras, temiz bir dünya, temiz bir atmosfer. Bu hepimizin boynunun borcu. Bizler; TİM ve İhracatçı Birlikleri olarak, bugün, geçmişten emanet aldığımız ve geleceğe miras bırakacağımız sürdürülebilir bir dünya adına, başlatmış olduğumuz seferberlikten büyük bir heyecan duyuyoruz.”