The Grand Tarabya Oteli’nde Bir Hafta Sonu

İstanbul’da bir hafta sonunu turist olarak geçirmeniz dayanılmaz hafifliği.

“Gerçek lüks, gerekliliklerin bittiği yerde başlar” demiş Coco Chanel. Aslında neye gereksinim duyduğumuzu bilmek de lükse attığımız ilk adımdır. Çoğu kez, şehrin kaosundan sıyrılıp, kaliteli vakit geçirme isteği ihtiyaç olmaktan öteye geçip gerçek lüksümüz olabilir. Tıpkı soğuk ve gri hafta sonunu Boğaz’ın eşsiz manzarasına karşı uyanarak karşılamak gibi… İşte bu “lüks”ü elde edeceğimiz yegâne yerlerden biri The Grand Tarabya Oteli.

Ama önce burasının etkileyici tarihinden söz etmekte fayda var. 1900’lü yılların başında otelin şu anki yerinde Tokatlıyan Oteli bulunuyordu. 1914 yılında İstanbul’da elektrikle aydınlatılan nadir yapılardan birisi olarak dikkat çeken bu otel, II. Dünya Savaşı’ndan sonra el değiştirerek ‘Konak Oteli’ ismini aldı. Otel, 19 Nisan 1954 tarihinde çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale gelince, aynı araziye 1955 yılından itibaren T.C. Emekli Sandığı, Büyük Tarabya Oteli’ni inşa ettirmeye başladı ve tesis 1964 yılında hizmete açılıp, İstanbul’un üçüncü ‘5 Yıldızlı Otel’ özelliğini kazandı. Büyük Tarabya Oteli, kısa sürede çok büyük ilgi gördü ve yerli ve yabancı seçkin misafirlerin, yanı sıra sanatçıların da mekânı oldu. İstanbul cemiyet hayatında da önemli bir yer edinen otel, o dönemde Türkiye’nin ünlü sinema yıldızlarının başrollerini oynadığı pek çok Yeşilçam filmine de ev sahipliği yaptı.

Boğaz’a Karşı Uyanmak

İçeriden adım atar atmaz bu görkemli tarihi hissedeceğiniz The Grand Tarabya’da lobiden başlayıp otel odalarına dek her köşeye yerleştirilen sanat eserleri, bu tarihi dokuyu daha da anlamlı kılıyor. İçerisinin kendine has keskin ve baştan çıkarıcı kokusu, bir süre sonra odanıza çıktığınızda karşınızdaki kusursuz İstanbul Boğazı ile ahenk içinde. Odaların yalın lüks anlayışıyla dekore edilmesi burada kelimenin tam anlamıyla ‘gerçek lüks’ü yaşamanızı mümkün kılıyor. Burası 168 delüks oda, 80 süit ve 1 Kral Dairesi’ne sahip. Yanı sıra, Tarabya’nın muhteşem koyuna nazır uzun dönemli konaklamalar için de 30 rezidansı bulunuyor. Bu haliyle konaklamanız süresinde The Grand Tarabya’da kendinizi İstanbul’un merkez noktalarından uzaklaşmadan sanki bir resort otelde konaklıyormuş gibi hissediyorsunuz.

Yaratıcı Lezzetler

Şehirde gerçekleştireceğiniz bir hafta sonu kaçamağının olmazsa olmazlarından ‘gurme deneyimi’ için önerimiz ise otelin ana restoranı The Brasserie. Dünya mutfağından seçkilerle oluşturulmuş à la carte menüsüyle Marina ve Tarabya Koyu’nun muhteşem manzarasına karşı konumlanıyor burası. Otelin 1950’li yıllardaki geleneksel akşamüstü çaylarının ihtişamını canlı müzik eşliğinde yeniden yaşatan The T Lounge, zengin çay çeşitleri ve özel kahveleri ile dikkat çekiyor. Lobi katında bulunan ve terasıyla beğeni kazanan R.E.A.D. Café Bakery ise konaklamanızın ardından Boğaz’a karşı kahvaltı için oldukça ideal. Buradaki favorimiz ise çikolatalı pralinler…

Boğaz Manzaralı Therapia Spa

Hafta sonundan beklentiniz tam anlamıyla bir arınma ise bu sefer rotanız Therapia Spa olmalı. Genellikle otel spa’ları lobinin birkaç altında, gün ışığından bir hayli uzakta konumlandırılır. Burada tam tersi bir duru söz konusu. Zira, Therapia Spa otelin ikinci katında yer alıyor. 4.500 metrekarelik bir alana yayılan spa’da, geleneksel dört Türk hamamı, Boğaz manzaralı iki süit ve 14 masaj odası bulunuyor. Kapalı ve açık havuz alternatifleri ile birlikte en son teknolojiye sahip kardio ve fitness ekipmanlarıyla da donatılan Therapia Spa, fiziksel, ruhsal ve zihinsel olmak üzere bütünsel bir deneyim yaşatıyor. Ancak asıl keyif veren unsur, üzerinizde bornozunuzla spa’dan direkt odanız çıkıp manzaranın keyfini çıkarmak kuşkusuz.