TGI Friday’s Türkiye Distribütörü Ogün Okat ile Keyifli Sohbet
Amerika’nın ünlü restoran zincirlerinden TGI Friday’s’i yeniden İstanbullularla buluşturan TGI Friday’s Türkiye Distribütörü Ogün Okat, aynı zamanda ralli yarışlarında ülkemizi tüm dünyada başarıyla temsil ediyor.
Türkiye’de 1960’ların sonunda düzenli olarak yapılmaya başlayan Türk otomobil sporları, 1972’de Avrupa Şampiyonası takvimine dâhil olunmasıyla beraber Green Acres cazibesini artırmayı başardı. 1991’de Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun (TOSFED) kurulmasıyla bu sporun tüm ülkeye yayılmasında önemli aşamalar kaydedildi. Büyük şehirlerin yanı sıra Eskişehir, Çanakkale, Denizli, Çorum, Kayseri, Afyon, Antalya, Sakarya, Tarsus, Bolu, Düzce, Samsun, Trabzon, Rize, Kars ve Kahramanmaraş gibi Anadolu’nun farklı illerinde sportif organizasyonlar yapılırken, kulüpleşme ve görevli eğitim seminerleri sayesinde otomobil sporlarının yaygınlaşması sağlandı. 2020 sezonu itibarıyla, 27 ilde faaliyet gösteren 56 organizatör kulüp, 1.500’ün üzerinde lisanslı sporcu ve 4.000 kadar aktif gözetmen bulunuyor. Ancak tüm bu gelişmelere karşın son dönemde hem sporcular hem izleyiciler açısından ciddi bir ilgi kaybı yaşanıyor. Uzun yıllardır ralli yarışlarında ülkemizi temsil eden TGI Friday’s Türkiye distribütörü Ogün Okat’ın bu sorunu çözme konusunda TOSFED’ten beklentileri yüksek. Dünyanın en pahalı sporu olduğu için gençlerin kendini geliştirme imkânı olmadığını düşünen ünlü iş insanı, sponsorsuz ilerlemenin çok zor olduğunu vurguluyor. Bu sporun canlanması için federasyonun yeni tedbirler ve kararlar alması gerektiğini ifade eden Okat, Avrupa’nın aksine Türkiye’de ralli yarışına ilginin azaldığına dikkat çekiyor. TGI Friday’s olarak gelecek sezonda genç yarışçılara destek olmayı hedeflediklerini açıklayan Okat “Bu kadar az sponsor desteğiyle şampiyon çıkarmamız zor. Bu iş tamamen antrenman ve test üzerine kurulu bir iş. Antrenman yapılacak pist bile yok” diyor.
Ralli yapmaya nasıl karar verdiniz? Size ne ilham verdi?
Küçük yaştan beri çok merakım vardı. Ancak imkân olmadığı için yapamadım. TV’de sürekli Colin McRae’yi izliyordum ayrıca Carlos Sainz’dan da çok etkilendim. Benim için bir tutkuydu. Yoğun iş hayatından dolayı şimdi gerçekleştirebildim. Beni çeken şeyler hız ve adrenalin oldu.
Yarışlarda hangi araçları kullanıyorsunuz?
İlk otomobilim Peugeot 208, çok agresif ve hızlıydı; yolda tutmak çok zor, söz dinlemez. Onunla üç yarış yaptım, iki kaza dışında sorunsuz finale götürdü. Yeni sezonda Peugeot 208 Rally 4 ile yarışıyoruz.
Bu aracı seçme sebebiniz neydi?
En son İtalya’da yarıştık. Buraya da yeni aracı test etmek için gitmiştik aslında. Ve diğerine göre daha konforlu, daha teknolojik, beygir gücü yüksek çıktı. Yol tutuşu da daha iyi.
Ralliye katılmak kreativite anlamında nasıl besliyor sizi?
İyi bir ralli pilotundan iyi bir iş insanı olur. Çok iyi konsantrasyon gerekiyor. Co-pilotu çok iyi dinleyip hızlı karar vermeniz gerekiyor. Verdiğiniz her karar ya sizi yolda tutacak ya da kaza yaptıracak. İş hayatında da hızlı karar almak önemli. Her yarışın benim için ayrı bir önemi var. Her yarıştan sonra iki kilogram kaybediyorum ve yarış öncesi ciddi bir kamp dönemimiz oluyor. Sanıldığı gibi “Arabaya bin ve gazla” değil, ciddi disiplin istiyor.
Bir yarış sırasında yaşadığınız ve asla unutmadığınız bir an oldu mu?
İlk yarışımdı, bitiş noktasına geldiğimizde ben ilk üçte olduğumuzu tahmin etmiştim. Ne yazık ki 59. oldum. Çok iyi kullandığımı düşünüyordum fakat bunun yanlış olduğunu o yarışta anladım. Çok ciddi antrenman yaparak sezonu 6. olarak bitirdim.
Yarış esansında ulaştığınız maksimum hız nedir? Bu sırada neler düşünüyorsunuz?
Bu otomobil maksimum 168 km hız yapıyor. Ancak çok çabuk hızlanan bir araçla normal şartlarda 30-40 km ile gidilen dağ yollarına biz 168 km ile giriyoruz. Hayal ettiğinizde gözünüzde canlanacaktır.
Hem sürücü hem izleyici olarak hangi yarışlar, hangi etaplar ilginizi çekiyor?
Ben bir sürücü olarak toprak etapları daha çok seviyorum. Toprakta kayması, yol tutuşu ve dışardan bakınca seyiri daha güzel ve heyecan verici.
Yurt dışındaki yarışlara katılıyor musunuz?
Evet, geçen sezon İtalya’da dört yarış yaptım. İtalya bu yarış için müthiş bir yer. Seyirci desteği çok iyi. Avrupa’daki rallide 35 bin kişi karşısına çıktık. Çok heyecan vericiydi. Ne yazık ki Türkiye’de gereken önem gösterilmiyor. Dünyanın en pahalı sporu olduğundan gençlerin kendini geliştirme imkânı da olmuyor. Avrupa’da ilgi büyük.
Günlük hayatta hangi aracı kullanıyorsunuz?
Son beş yıldır Lamborghini kullanıyorum. En büyük sebebi dünyadaki seri üretim otomobillerin en hızlısı olması. İlk otomobilim Lamborghini Aventador’du, şimdi tercihim Urus. Urus daha hızlı ve kompakt.
Türkiye’de ralli sporu yapmanın zorlukları neler?
Çok pahalı bir spor, eğer sponsor yoksa kendi imkânlarınızla yapmanız çok zor. Eski dönemde ilgi daha büyüktü. Sponsorlar azalınca, yarışlar televizyonda da gösterilmemeye başlandı. Gün geçtikçe daha da azalacak.
Ralli pilotu Volkan Işık’ın, 1999 Dünya Ralli Şampiyonası’nda altıncılığı var. Sizce bu başarıya yaklaşan başka sürücüler çıkar mı Türkiye’den?
Çok sevdiğim bir abimdir Volkan Işık. Türkiye’de ki en iyi pilotlardan biri. Bu kadar az sponsor desteğiyle şampiyon çıkarmamız zor. Bu iş tamamen antrenman ve test üzerine kurulu bir iş. Antrenman yapılacak pist bile yok.
Türkiye’de ralli sporunun bilinirliğine katkıda bulunmak adına planlarınız, hedefleriniz var mı?
TGI Friday’s olarak önümüzdeki sezon genç sporculara destek olmayı düşünüyoruz. Fakat bizim de imkânımız bir yere kadar; işin özünde bu sporun canlanması için federasyonun yeni tedbirler ve kararlar alması gerekiyor. Bireysel olarak bir yere kadar destek olabiliyoruz. Günün sonunda her sene daha da kötüye gidiyor.
Röportaj: Neşe Mesutoğlu