Sotheby’s Mayıs Müzayedeleri: Gaugin, Renoir, Cezanne Başrolde
Sotheby’s, efsanevi sanat simsarı Ambroise Vollard’ın modern sanat koleksiyonundan eserleri açık artırmaya çıkarıyor. Muhteşem eserlerle dolu müzayede 18 Mayıs 2023 Perşembe günü düzenlenecek. Kısa süre önce Vollard Ailesi’ne iade edilen Gauguin, Renoir ve Cézanne imzalı eserlerle dolu müzayedede yer alan dört eser arasında en önemlisi Gauguin’in “Nature morte avec pivoines de chine et mandoline” adlı natürmort çalışması. 30 yılı aşkın süre Paris’teki Orsay Müzesi’nde (Musée d’Orsay) sergilenen tabloya 10 milyon Dolar ila 15 milyon Dolar arasında değer biçiliyor.
Mayıs ayında Sotheby’s Modern Evening Auction, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında Paris’teki en önemli sanat simsarlarından biri olan ve Modern Sanat’ın gelişmesinde başat bir rol oynayan Ambroise Vollard’ın koleksiyonundan dört eseri açık artırmaya çıkarıyor. Müzayede son 10 yıldır Volard’ın koleksiyonundan yapılan ilk büyük satış olacak.
Dört eserin arasında en dikkat çekeni Paul Gauguin imzalı bir natürmort. 1986’da müze kurulduğundan beri, başka bir deyişle neredeyse 40 yıldır Paris’teki Orsay Müzesi’nde sergilenen bu eser ressamın bir müzayedede satışa çıkan en önemli eserlerinden biri. Ambroise Vollard’ın mirasçılarının François Honnorat gibi avukatlar tarafından temsil edildiği, yıllar süren hukuki süreçlerin ardından Fransız mahkemesi yakın zamanda eserlerin mülkiyetinin Vollard’ın ailesine verilmesini karara bağladı. Bugün Sotheby’s Paris’te teşhir edilen eserlerle, bu yapıtların arkasındaki köklü geçmişin İzlenimcilik ve Modern Sanat’ın gelişiminin ayrılmaz bir parçası olduğu fikrinin altı bir kez daha çiziliyor.
Ambroise Vollard; Pablo Picasso, Paul Cézanne, Henri Matisse, Paul Gauguin, Vincent van Gogh gibi dönemin en önemli ressamlarının şöhret basamaklarını tırmanmasına büyük katkılarda bulundu. Bu ressamların çoğunun ilk solo sergilerini düzenlemekle kalmadı kariyerleri boyunca desteklemeye devam etti, eserlerini tanıtan yayınlar ve kitaplar yayımlayarak miraslarını korudu ve eserlerin büyük enstitülerde ve özel koleksiyonlara girmesini sağladı. Paul Gauguin’in başyapıtı “Nature morte avec pivoines de chine et mandoline” sanatçının şimdiye dek açık artırmaya çıkan en seçkin eserlerinden biri. Gauguin eseri 1885’te, sanatına tam zamanlı olarak vakit ayırmaya başladığı, İzlenimcilik akımının doğacılık yaklaşımından uzaklaşarak canlı renklerle çalışmayı tercih ettiği dönemde yaptı. Ressamın bu dönemdeki denemeleri Post-İzlenimci hareketin temelini oluşturdu; birkaç yıl sonra Gauguin’i Arles’te kendisine katılmaya davet eden Vincent van Gogh’un keskin gözlerinden kaçmayan cesur bir hamle… Yine aynı dönemlerde Ambroise Vollard, Gauguin’deki potansiyeli fark etti ve Gauguin 1890’larda Tahiti’ye gittikten sonra birçok büyük sergi düzenleyerek sanatçının kariyerinin gelişiminde önemli bir rol üstlendi.
Koleksiyondaki bir diğer eser de Pierre-August Renoir imzalı dinamik bir manzara; “Paysage de bord de mer” (tahmini değeri 1-1.5 milyon Dolar), 1884’te sanatçı bağımsızlığının doruğundayken yapıldı. Koleksiyonda Renoir imzalı 1915 civarlarından kırmızı tebeşir çizimi “Le Jugement de Pâris” (Paris’in Yargısı) (tahmini değer 300 bin Dolar – 500 bin Dolar)ve Paul Cézanne’ın 1882-84 dolaylarından “Sous-bois” adlı suluboya-kalem çalışması da (tahmini değer 250 bin Dolar – 350 bin Dolar) yer alıyor.
1885 tarihli “Nature morte avec pivoines de chine et mandoline” Paul Gauguin’in karısı Mette Gad ve çocuklarıyla birlikte Kopenhag’da yaşadığı sırada tamamladığı nadir çalışmalardan biri. Gauguin bir önceki yıl borsadaki işini kaybettikten sonra kariyerini Normandiya’da ressam olarak devam ettirmeye çalıştı ama başarılı olamayınca karısı Mette’nin ailesine yakın olmak için Danimarka’ya yerleşmekten başka çaresi kalmadı. İzole yaşamına karşın bu dönem Gauguin’in sanatında her zamankinden daha fazla yetkinleşmesine, kendi tarzını tam anlamıyla ifade edebilmesine olanak tanıdı. Natürmort çalışmaları inanılmaz önem kazandı – natürmorta yönelmesinin sebeplerinden biri de sıfırın altındaki sıcaklıkların dışarıda çalışmasına izin vermemesiydi. “Artık sadece kendim için resim yapıyorum, acele etmeden ve sanatımın her zamankinden güçlü olduğunu size garanti edebilirim” demişti.
“Nature morte avec pivoines de chine et mandoline” Gauguin’in hayatına ve etkilendiği birçok unsura dair göndermelerle dolu. Fonda bir manzara resmi görünüyor; Armand Guillaumin imzalı “Verger en Île-de-France” ressamın çok değer verdiği, beraberinde Danimarka’ya getirdiği bir eserdi. Tabloda yer almasının nedeni sanatçının 1870’lerin sonu ve 1880’lerin başında İzlenimci ressamlarla açık havada yaptığı çalışmalara bir gönderme niteliği taşımasına bağlanıyor. Mandolinin varlığı ise -1889’a kadar çalmayı öğrenmemesine rağmen- sanatçıya huzur veren bir enstrüman olmasıyla ilişkili; zaten eserlerinde sık sık tekrarladığı bir figür.
Mavi kullanımı dahil (Gauguin’in paletinde nadir görülen bir renk) yoğun renk tonları ve çarpıcı renksel tezatlarla dolu “Nature morte avec pivoines de chine et mandoline” sanatçının yıllar önce Pontoise’de birlikte çok vakit geçirdiği Paul Cézanne’dan ne kadar etkilendiğini de yansıtan bir eser. Cézanne’ın artan etkisi eserin hafifçe eğik perspektifinde, köşegen fırça darbelerini kullanmasında ve çiçekler ile yaprakların şekillerini belirginleştiren ana hatlarında açıkça görülüyor. Ayrıca bu çalışma Vincent Van Gogh’un Gauguin’in yeni ve etkileyici stilini fark etmeye başladığı, Gaugin’e yazarak Arles’de kurmaya soyunduğu “Studio of the South”a davet ettiği döneme de denk geliyor.
Renoir, “Paysage de bord de mer” adlı eserini kariyerinde finansal açıdan istikrara kavuştuğu, dolayısıyla sanatsal açıdan bağımsızlaştığı bir dönemde yaptı. O yıllarda Renoir, 1880’lerin başı ve ortasında sanatsal çizgisini belirleyen bir stil geliştirmeye odaklanmıştı. En iyi İzlenimci eserlerinde görüldüğü üzere bu resimde de ışık ve rengi tüm canlılığıyla ama zahmetsizce harmanlarken kayalık araziyi daha sonraki çalışmalarındaki gibi belli bir hacim duygusu katarak, sert ve sağlam hatlarla yorumluyor.
Renoir 1894’te genç ve azimli bir modern sanat simsarı olan yirmi yedi yaşındaki Ambroise Vollard ile tanıştı. Vollard’ın ünü yayılıyordu ve aralarındaki yaş ve kariyer farkına -Vollard kariyerinin çok başındaydı- rağmen çok yakınlaştılar; bunda ikisinin de “öteki” olarak görülmesinin etkisi vardı: Renoir işçi sınıfından, Vollard ise Fransa’nın sömürgeleştirdiği adadan geliyordu. Renoir o zamanlar Durand-Ruel ve Bernheim-Jeune tarafından temsil ediliyordu ama Vollard’a da eserlerini vermeye başladı. Vollard tanışmalarını izleyen yıllarda sayısız baskı çalışması ısmarlayarak, başka galeriler ve müzayedelerden eserlerini satın alarak, hatta Renoir’in 1907’deki ilk heykellerinde karşılığını bulacağı gibi yaratıcılığın yeni alanlarında dolaşması için onu cesaretlendirerek Renoir’in kariyerinin gelişmesine yardım etti.
Ambroise Vollard: İzlenimcilik Akımının Merkezindeki Adam (1866 – 1939)
1887’de hukuk eğitimi almak amacıyla Fransız sömürgesi La Réunion adasından Paris’e giden Vollard, ünlü Père Tanguy mağazasında Paul Cézanne’ın bir resmiyle karşılaştı: “Beni sanat koleksiyoncusu yapan Cézanne’dır… Hukuk okuma fikrini anında rafa kaldırdım ve tuvale bakarak dikilirken etrafımı sanatla sarmak için her türlü fedakarlığı yapabileceğime karar verdim.” Tanıdıkları ve etkin bir çevresi olmamasına karşın hayatının yönünü değiştirmeyi göze alan Vollard himayesindeki sanatçıların çalışmalarına kendini adadı. İlerleyen yıllarda Cézanne’ın yapıtlarının üçte ikisinden fazlasını satarak sanatçının refaha ve nüfuza erişmesini sağladı. Günümüzde 20. yüzyıl avangart sanatına eşsiz sadakatiyle, dolayısıyla İzlenimcilik ve Modern Sanat tarihinin gelişimindeki benzersiz rolüyle çok saygı duyulan bir isim.
Vollard 1895’te kariyerindeki en önemli sergilerden birini, bir Cézanne retrospektifi düzenleyerek sanat simsarı olarak en büyük atılımını gerçekleştirdi. Aynı yılın ilerleyen aylarında o dönemde Paris’te neredeyse hiç tanınmayan bir van Gogh sergisine imza attı. Bu sergilerin getirdiği başarıların ardından galerisini prestijli Laffitte caddesine taşıdığında galeri Paris’teki avangart camianın gözdesi haline geldi.
Vollard 1939’da beklenmedik biçimde hayata gözlerini yumduğu sırada hala resim satarak; heykel, resim-baskı ve resimli kitap edisyonları üreterek durmaksızın çalışıyordu. Erkek kardeşi Lucien Vollard, sanat simsarları Martin Fabiani ve Étienne Bignou ile birlikte Vollard’a ait yüzlerce esere hileyle el koyup sattı. Ambroise Vollard Fransa’nın Nazi işgali öncesinde ölmüş olmasına rağmen Lucien Vollard Naziler ile yakın ilişkiler kurmuştu ve eserlerin bir kısmını Nazi partisi üyelerine, bir kısmını da Alman satıcılara ve müzelere sattı. 2010’da Sotheby’s uzun süredir kayıp olan ve Paris’teki Société Générale bankasının kasasındaki bir kutuda bulunan Ambroise Vollard koleksiyonuna ait tablolar, baskılar, kitaplar ve çizimler dahil 140 çalışmayı açık artırmaya çıkardı.
1979’da yapılan bu keşif anlaşmaya varılana kadar 11 yıl süren bir hukuk mücadelesine yol açtı. Haberler tüm dünyada gazete manşetlerini süslerken, Sotheby’s Paris ve Londra satışlarında 20 milyon Euro’nun üzerinde bir gelir elde edildi.
Kapak: Pierre-Auguste Renoir – Le Jugement de Pâris