Saffet Emre Tonguç ile Kahve Molası
Yaptığı işi büyük bir tutkuyla yapan, bu yüzden de başarıya ulaşan ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle kendisine her daim hayran bıraktıran nadir insanlardan Saffet Emre Tonguç. Tarihçi, profesyonel rehber, yazar… Unvanları böyle uzayıp gidiyor. Pandemiyi oldukça verimli geçirip kitap projelerine yenilerini ekleyen, turları bir sene öncesinden satılan Saffet Emre Tonguç ile bir araya gelip, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
RÖPORTAJ: GÜLAY KOÇ
FOTOĞRAF: ERHAN TARLIĞ
Bu sıralar üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı?
Bende projeler hiçbir zaman bitmez. Pandemi de verimli geçti. Beşi İngilizce, biri Almanca, yedisi de Türkçe olmak üzere 13 kitap sığdı iki seneye. Kitap sayım böylece 29’a ulaştı. Yeni yılda üç yeni kitap daha gelecek. Yanı sıra ortağım Serda Büyükkoyuncu ile birlikte yeni jenerasyona erişebilmek adına çocuk kitapları da yazmaya başladık. İlk serinin adı Yedi Tepenin Sırrı. Çocuk Saffet ve çocuk Serda’nın maceralarını okurken, karşılaştıkları sırlara da tanıklık edecek çocuklar. Yeni projelerimden biri de SET uygulaması (Saffet Emre Tonguç uygulaması). SET, önceki uygulamam Piri gibi gittiğiniz yerlerde benim sesimden tavsiyeler veriyor.
Düzenlediğiniz turların konseptlerini nasıl belirliyorsunuz?
Nereye gitmek istersem ona göre şekilleniyor. Sürekli aynı yerlere gidersem sıkılırım. Değişik yerler, yeni destinasyonlar lazım bana. Son zamanlarda nereye gitmediğime bakıyorum. Mesela; önümüzdeki yıl Güney Amerika turu düzenleyeceğim. Bu seyahatte Peru, Bolivya ve Kolombiya gibi epeydir gitmediğim yerler olacak. Ben nereye gitmek istersem ona göre şekilleniyor turlar. Çünkü sevdiğim işi yapıyorum. Bu işi yapmamın en büyük sebebi, Andersen’in bir sözü vardır: Gezmek yaşamaktır. Ben de hayatı böyle görüyorum. Ama hep aynı yerlere gidersem sıkılırım. Değişik yerler, yeni destinasyonlar lazım bana. Son zamanlarda nereye gitmediğime bakıyorum. Mesela önümüzdeki yıl Güney Amerika turu yapacağım (Peru, Bolivya, Kolombiya). Çünkü epeydir gitmedim oralara. Konsept turlarımızda ise dünyanın neresinde hangi etkinlikler var onlara bakarak belirliyoruz. Gidebileceğimiz hangi ilginç konserler var araştırıyoruz. Destinasyon da enteresansa ikisini birleştirmeyi tercih ediyorum.
Siz aslında seyahat sanatı yapıyorsunuz.
Aynen öyle. Kendimi seyahat sanatçısı olarak görüyorum. Aynı zamanda seyahatlerin tasarım aşamasında da sanatçılık var. Restoranından tutun da ziyaret edilecek yerlere kadar… Mesela, en son seyahatimizde Ürdün’de Petra’dan çok güzel bir Roma kenti olan Ceraş’a kadar sıra dışı noktaları ekleyip ortaya çok güzel bir tur tablosu çıkardık. Bu tablo size aynı zamanda bulunduğunuz ülkenin de çok güzel bir özeti oluyor.
Pandemide seyahat etme alışkanlıklarımız ne yönde değişti sizce?
Bence şunu keşfettik: Bir tane hayat var ve o hayat da andan ibaret. Biz maalesef anda kalamayan bir milletiz. Hep geleceğin planlarıyla uğraşıyoruz. Anda kalmanın ne kadar önemli olduğunu ve hayatın boş olduğunu; bu çerçevede de hayatımızın mümkün olduğu kadar güzelliklerle doldurmamız gerektiğini öğrendik. Neredeyse iki sene seyahat edemedi insanlar. Bu da bir birikimin patlamasına sebep oldu. Şu anda herkes deli gibi seyahat ediyor. Aralıkta Noel pazarları turum var, çok lüks bir gemi kiralıyorum ve 150 kişi gidiş, 150 kişi dönüş olmak üzere 300 kişilik bir tur olacak. Bir sene önceden sattık mesela bu turu.
Çok yere seyahat ettiniz ama hâlâ gitmediğiniz destinasyonlar var mı?
141 tane ülkeye gittim bugüne dek. Gitmediğim elbet var. Birleşmiş Milletler’in kayıtlarına göre 193 tane ülke bulunuyor dünyada. Demek ki benim 52 tane daha gitmem gereken ülke var. Bu ülkelerin bir kısmı Mikronezya, Kalodenya, Tongo, Togo gibi küçük ülkeler. Benim özellikle Orta Afrika coğrafyam eksik kaldı. Ama bu yerler hem güvenlik açısından garantili değil, hem de sağlık açısından problemlerle karşılaşabileceğiniz yerler.
Çok gitmek istediğiniz yer neresi?
Butan’a gidemedim. Muhakkak istiyorum.
Peki, en çok sevdiğiniz şehir?
İstanbul’u her şeye rağmen çok seviyorum. 29 kitabımın 17 tanesinin İstanbul ile ilgili olması bununla alakalı. Boğaz’da gördüğünüz manzarayı hiçbir yerde göremiyorsunuz. Dünyada iki kıta üzerine kurulmuş tek şehir. Üç imparatorluğa başkentlik etmiş. İçinden deniz geçen tek şehir. Boğaz’da köprüye çıktığımda gördüğüm manzarayı dünyanın hiçbir yerinde görmüyorum. Avrupa’da da Barselona’yı seviyorum. Müthiş bir Akdenizli bence. Kuzeyde Stockholm’ü çok severim. Ve Berlin… Almanya, Avrupa’nın en güzel ülkelerinden biridir.
Boğaz turlarınızın başarısının sırrı nedir?
Tarihçi kimliğimle gazeteci kimliğimi harmanlamam. İnsanlar o gördükleri yalılarda yaşayanların hayatlarını duymak istiyorlar. Bu çerçevede ikisini kombinlediğinizde tur çok başarılı oluyor. En son eylül ve ekim aylarında yaptık. Türkiye’nin 65 şehrinden, dünyanın 37 ülkesinden bugüne kadar turlarıma insanlar katıldı. O Boğaz turları İstanbul sevgisiyle bir araya getiriyor insanları. Hâlâ da yapmaya devam ediyorum. Özellikle ilkbaharda, nisanda yaptığım erguvan turları çok popüler. Amacım insanları şehirleriyle barıştırmak ve tanıştırmak. Bir de sloganım var: İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın.
Seyahatlere çıkarken valizinize muhakkak koyduğunuz şeyler neler?
Gideceğim yerle ilgili rehber bir kitap, Noise Cancelling System dedikleri ses kesici kulaklıklar, iPad’im ve uyku gözlüğümü muhakkak alırım. Tedbirli bir insan olduğum için suyum ve atıştırmalıklarım da yanımda olur. Tabii yağmurluğum ve uçak soğuk olursa diye kazağım da yanımda olur.
Saatlere olan ilginiz nasıldır?
Saatleri takip ederim, koleksiyonum da var. Aksesuar olarak saat ve bileklik kullanıyorum zaten. Ancak herkesin kullandığı modelleri kullanmamayı tercih ediyorum. Saatlerde en beğendiklerim IWC, Vacheron Constantin, Panerai ve Maurice Lacroix.
Telefonunuzda sıklıkla kullandığınız uygulama hangisi?
En çok Instagram. Doğru fotoğrafı seçmek, metni hazırlamak derken her gün üç-dört saatimi alıyor. Takıntılı mükemmeliyetçi olduğum için imla kurallarına da ayrıca dikkat ediyorum.
Kendinize örnek aldığınız, “gurum” dediğiniz biri veya birileri var mı?
Hayran kavramım hiç olmadı. Daha çok geçmişin insanları, 100 yıl önce yaşamış olanlardan ilham aldığım oldu. Ama günümüzün insanlarından yok. Üst beyin olarak nitelendirdiğim insanlar her zaman bana keyif verdi. Mesela; Albert Einstein. Onu sadece izafiyet teorisiyle sınırlı görmüyorum. Söyledikleri de benim için çok önemli. Geride bıraktığınız ve insanların şiar aldığı ya da felsefelerinde kullandığı cümleler varsa o insanların kıymetli olduğuna inanıyorum. Örneğin; Heraklitos. Efes’te 2500 yıl önce yaşamış bir filozof. Onun bir sözü vardır: Akarsuda iki kere yıkanılmaz. Bugün “akışa bırak” diyoruz ama Heraklitos bunu 2500 yıl önce söylemiş. Ve diyor ki, “Akışa karşı savaşma, akış çok vahşi olabilir. Tadını çıkar.”