Ruha Tat Katmak

New York’un Michelin yıldızlı ünlü restoranları klasmanında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Le Bernardin, “exceptional cuisine” tanımına sanatsal bir boyut getiriyor.

New York, kuşkusuz dünyanın en iyi restoranlarının bulunduğu şehirler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Sebebi sadece dünyanın en cazibeli metropollerinden biri olması ve kendi alanında büyük yetenekleri çekmesi hatta davet etmesi değil, aynı zamanda oluşumunun kaynağı olan çok kültürlü bir ulus olma felsefesinin de bir yansıması. İstisnai yeteneklerin kendi kimliklerinden ödün vermeden, özgün bakış açılarını dünyayla paylaşabilmesi ve tabii meydan okuyabilmesi için son derece elverişli bir platform. Rekabetin zorlu olduğu, kendi alanlarında en başarılı isimlerin önce kendileriyle yarıştığı bu gibi ortamlarda, başarı çubuğunun sürekli seviye yükseltmesi ustaların yaratıcılıklarını da perçinliyor elbette.

New York’un bu prestijli restoranı ilk olarak, 1972 yılında Maguy et Gilbert Le Coze kardeşler tarafından Paris’te açıldı. Başlarda sade ama özel bir tarifle hazırlanan taze balık servis ediliyordu, ancak zaman içerisinde Gilbert’in yeni teknikler geliştirmesi ve Maguy’nin kattığı o farklı enerji onlara ilk Michelin yıldızını kazandırdı. Paris’te elde edilen başarı ve edindikleri hatırı sayılır sayıda Amerikalı müşteriden de ilham alan Coze kardeşler Le Bernardin’i 1986 yılında New York’ta açmaya karar verdiler.

Amerika’da deniz mahsülleri konusunda standartları yeniden belirlemesiyle tanınan Le Bernardin hiç zaman kaybetmeden 4 yıldızlı restoran ünvanına sahip oldu. Gilbert Le Coze’un 1994 yılındaki beklenmedik ölümünün ardından Maguy Le Coze şef Eric Ripert ile çalışmaya başladı. Gilbert’in yakın arkadaşı olan şef Eric Ripert mutfağı devralarak Le Bernardin’i Le Coze ile birlikte dünyanın en iyi restoranlarından bir haline getirdi.

Le Bernardin’in ortağı ve şefi Eric Ripert’in hikâyesiyse yemek yapma tutkusuyla şekillenen gerçek bir başarı öyküsü. Antibler’de doğan, çocukluk dönemini Fransa’nın İspanya sınırındaki Andorre adlı kasabada geçiren Ripert’e yemek yapma tutkusunu ailesi aşılıyor, öyle ki henüz 15 yaşındayken Perpignan otelcilik okuluna gitmek üzere evden ayrılıyor. 17 yaşında Paris’e yerleşen Ripert, ilk olarak efsanevi La Tour D’Argent’da çalışmaya başlıyor; ardından da 3 Michelin yıldızlı Jamin’de. Askerlik görevi için bir süre yemeklere ara veren genç yetenek, dönüşünde tekrar Jamin’de, balıklardan ve onların sunumundan sorumlu şef olarak Joel Robouchon’un altında çalışmaya devam ediyor.

Washington’daki Watergate otelinde şef Jean-Louis Palladin yanında yardımcı şef olarak çalışmanın bir fırsat olduğunu düşünen Eric Ripert, 1989 yılında Amerika’ya gitmeye karar veriyor. Ardından, kısa bir dönem New York’ta David Bouley’le çalıştıktan sonra, 1991 yılında Maguy ve Gilbert Le Coze’un sahibi oldukları Le Bernardin’in şefi oluyor. O tarihten itibaren mutfak sanatları tarihine ismini yazdırmayı başaran Ripert, bugün New York’un ve dünyanın en önemli şeflerinden biri.

3 Michelin yıldızlı, gastronomik restoran Le Bernardin’in salonunda 4 farklı seçenek sunuluyor; “Chef’s Tasting Menu” adlı altında 8 Course’luk bir menü, Le Bernardin Tasting Menu adlı 7 Course’luk ikinci menü, Le Bernardin Four Course adıyla bir diğer seçenek ve Vegetarian Tasting Menu alternatifi bulunuyor. Deniz ürünlerinin kalitesine, şefin yılların tecrübesi sonucu yarattığı tarifleri ve sunumlardaki estetik de eklenince ortaya sanatsal bir şölen çıkıyor. Her bir tabağın üzerinde özenle, adeta bir ressamın eserini tamamlama ritüeliymiş gibi çalışıldığı farkediliyor. Elbette seçilen menüden önce, heykeli anımsatan bir sunumla ‘amuse-bouche’ ve menü tamamlandıktan sonra da kendi yapımları çikolatalar ikram ediliyor. Le Bernardin’in imza yemekleri arasında “Caviar Tartare” (Hamachi-Osetra Caviar Tartare), “Tuna Tartare”, “Lobster”, “Crab”, “Langoustine”, “Dover Sole” ve “Coffee Caramel Crémeux” bulunuyor. Minimum üç saat süren bu damak ve göz ziyafeti, yaratıcıları şef Eric Ripert ve tüm ekibine saygı duyulmasına vesile olan bir tecrübe.

New York’un kalbinde yer alan, pek çok ödüle sahip bu Fransız gastronomi harikası Le Bernardin, ambiyansı, rafine menüleri, Maguy Le Coze’un varlığı ve şef Eric Ripert’in eserleriyle yemek sanatını sofistike bir zevke dönüştürüyor.