Selçuk Tümay ile Keyifli Bir Sohbet

Pernod Ricard Türkiye, yeme-içme dünyasının nasıl daha fazla sürdürülebilir olacağına dair başarılı projelere imza atıyor.

Sürdürülebilirlik alanında yürüttüğü çalışmalarla ses getiren Pernod Ricard Türkiye, Mart 2020’de başlattığı The Bar World of Tomorrow, Geleceğin Bar Dünyası’nın geri dönüşlerinden oldukça memnun. Bu özel proje sayesinde yeme-içme sektörünün daha yeşil ve çevre dostu olmasını hedefleyen şirket, aynı zamanda daha sürdürülebilir bir bar dünyası yaratmayı da hedefliyor. Bu özel proje odağında bir araya geldiğimiz Pernod Ricard Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye Genel Müdürü Selçuk Tümay, geleceğe yönelik hedeflerini anlatıyor.

Pernod Ricard olarak zorlu geçen son iki yılın değerlendirmesini yapabilir misiniz?

Pandemi, zorluktan çok hepimizin içerisinden dersler çıkardığı bir süreç oldu. En başta herkes gibi şaşkınlıkla karşıladığımız süreci kolaylaştırmayı, hafifletmeyi kısa sürede başardık, ardından bu süreçte yapabileceğimiz en iyi şeylere odaklandık. Ticari kaygılarımızı bir kenara bırakmak, çalışanlarımızın ve iş ortaklarımızın sağlığına odaklanmak öncelikli adımımız oldu. Elimizden gelen tüm desteği çalışanlarımıza ve iş ortaklarımıza vermeye çalıştık. Öte yandan bu dönemde genel bir reaksiyon olan küçülme ya da yatırımları kesmek gibi adımlar atmadık. Tam tersine bu dönemde yatırımlarımızı artırdık. İş ortaklarımıza her zamankinden daha esnek hareket imkânı sağlayarak pek çok alandaki yatırım desteğimizi de artırma yoluna gittik. Sektörümüzün tıpkı geçmişte olduğu gibi dinamik ve hareketli kalabilmesi için her zamankinden daha çok çaba sarf ettik.

Pandemi kişisel hayatlarımızda zorluklar yaratsa da global ölçekte de süregelen sorunlar var. İklim değişikliği, ormansızlaşma ve daha niceleri. Tam da bu noktada çok özel bir projeye imza atıyorsunuz: The Bar World of Tomorrow yani Geleceğin Bar Dünyası. Fikir nasıl çıktı?

Hepimiz bu dünyaya karşı sorumluyuz. Hangi işi yapıyor olursak olalım sürdürülebilirlik bunun bir parçası olmalı. Bu alanda üzerine düşen görevi gerçekleştiren bir firmayız. Aralık 2020’de, sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarımıza bir yenisini daha ekledik. Pernod Ricard öncülüğünde dünyanın birçok ülkesinde hayata geçen The Bar World of Tomorrow (TBWOT) projesi, şirketin Birleşmiş Milletler’in EducateAll platformu aracılığıyla tüm barmenlere sunduğu bir sürdürülebilir işletme ve sorumlu barmenlik eğitim programı. Bu program aracılığıyla ve Sorumlu İnsan/Sorumlu Şirket anlayışımızla yeme-içme sektörünü daha yeşil ve daha sürdürülebilir bir bar dünyası yaratmaya davet ediyoruz.

Peki, bu özel proje ile ilgili hedefleriniz neler?

Bu proje ile bugüne dek Türkiye’de iki yüzü aşkın barmen eğitimlerini tamamlayarak sertifikasına kavuştu, bu rakam ile dünyada en çok barmen eğiten ülke olmayı başardık. TBWOT kapsamında eğitim verilen mekânlar, proje sonunda “Sorumlu Mekân” adı verilen bir yapıya bürünmüş oluyor. Bu işletmelerde su ve buz gibi eğlence dünyasında sıklıkla tüketilen önemli kaynakların çok daha verimli bir şekilde yönetilmesi sağlanırken plastik tüketimi azaltılıyor, atık yönetimi ve geri dönüşüm konusunda çalışmalar yapılıyor ve mekânların menüleri sürdürülebilir kokteyller ile zenginleşiyor. Pilot noktalar olarak seçilen The Townhouse, Sunset Grill & Bar ve Alexandra Cocktail Bar’a geçtiğimiz aylarda yenileri eklendi. Nişantaşı’nda yer alan Joker No:5, Beşiktaş’taki Joker No:19 ve Swissôtel The Bosphorus, İstanbul, TBWOT eğitimleriyle sürdürülebilir bar dünyasına uzanan dönüşümde önemli bir adım attı. Projenin tüm dünyadaki hedefi; 2030’a kadar 10.000 barmene ulaşmak.

Yola çıktığınız ilk an ile şu anki durumu karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?

Projenin başlangıcının pandemiye denk gelmesi aslında bir riskti. Ancak projeyi barmenlerin kariyerleri için bir fırsata dönüştürdük. Bu hususa çok daha iyi vakit ayırabilecekleri bir dönemde mesleki donanımlarına tüm dünya için önemli olan bir konu başlığını eklemelerini sağladık. Tahminimizden çok daha fazla ilgi gördü. Sektöre daha bilinçli, daha sorumlu profesyoneller kazandırmaktan mutluluk duyuyoruz.

Barmenlere verdiğiniz eğitimler neleri kapsıyor?

Proje beş temel ilke üzerine kurulu: Yeniden Düşün, Azalt, Yeniden Kullan, Geri Dönüştür, Saygı Duy. Belirlenen ilkeler, hem projenin ruhunu hem de bar dünyası için hayal edilen geleceği simgeliyor. Halen devam eden eğitim programı ile sürdürülebilir bir bar dünyası için barmenlerle, çevrimiçi eğitim ve çevrimdışı atölyeler gerçekleştirilerek atık yönetimi, bilinçli su tüketimi, kişinin doğaya ve kendisine saygısı gibi çeşitli konularda katkı sağlanması ve sektöre yeni bir bakış açısı kazandırılmasını hedefliyoruz.

Peki, barmenlerden nasıl geri dönüşler aldınız?

Sadece barmenlerden değil, mekânlardan da aynı şekilde harika dönüşler alıyoruz. Hepsi işini oldukça ciddiye alıyor. Daha iyisini sunmak için öğrenmeye açıklar ve istekliler. İlk başlarda biz mekânlara giderken şimdi onlar bize gelerek bu proje kapsamına girmek istediklerini söylüyorlar. İyi bir takım olduk. Bu eğitimle aynı zamanda tüketicilerle bağ da kuvvetleniyor. Projeye başlamadan önce Akademetre’ye yaptırdığımız tüketici araştırmasına göre sürdürülebilir ve sorumlu hizmet unsurlarına dikkat etmenin mekân tercihine etkisi tam %72,3 oranında çıktı. Yapılan araştırmalar, tüketicilerin sürdürülebilirlik bilincine sahip olan işletmelere duydukları güvenin arttığını ortaya koyuyor. Sürdürülebilirlik çalışmaları, tüketiciyle bağ kurabilmek ve “lovemark” duygusunu uyandırabilmek adına oldukça faydalı. Gezegenimizdeki tüm canlıların ortak sorunu olan iklim değişikliği adına atılan adımlar, işletme ve tüketici arasında bir “iş birliği hissi” uyandırıyor. Eğitim alan barmenler ve mekânlar da bu değişimi yakından gözlemliyorlar.

Bu eğitimlerin sürdürülebilirliği açısından bir sonraki adımda neler yer alıyor?

Proje dünya genelinde 2030 yılına kadar devam edecek. Normalleşmeyle birlikte workshop’larımız ve etkinliklerimiz artacak. Bu eğitimin yanı sıra proje kapsamında Türkiye’nin ilk sürdürülebilir kokteyl yarışması The Future Mix’e de imza attık, hatta bu yıl ikincisini düzenliyoruz. Yalnızca barmenlere açık bir platform üzerinden katılımcılara yarışma süresince çevrimiçi sürdürülebilirlik eğitimleri veriyoruz. Oldukça renkli ve keyifli bir süreç. Bu tip projelerle de sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığı yükseltmeye devam edeceğiz. Sürdürülebilirlik bilincinin hayatımızın A’dan Z’ye her alanına yerleşmesiyle daha güzel ve sağlıklı bir dünyaya sahip olacağımızdan eminiz.

Sürdürülebilirlik özelinde Pernod Ricard’ın başka girişimleri, sosyal sorumluluk kampanyaları olacak mı?

Sürdürülebilirlik bizim için popüler bir söylemden çok daha fazlası. Hayatımızın içinde, iş yapış şeklimizde, iş ortaklarımızla çalışmalarımızda, bizim için her yerde var. Şirketimizde bir sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik komitemiz var. Yaptığımız her işte bu komite söz sahibi. Her sene yeni bir proje hayata geçiriyorlar. Çok yeni bir haber olarak şunu da mutlulukla söyleyebilirim; Pernod Ricard Türkiye olarak Türkiye’deki tüm ofis ve depolarımızda %100 yenilenebilir enerji kullanımına geçtik. Tüm Türkiye’deki elektrik kullanımımızı uluslararası yenilenebilir enerji sertifikası olan I-REC ile sertifikalandırdık. Şimdi bu uygulamayı tüm distribütörlerimiz ve iş ortaklarımıza da yaymak üzere bir kampanya başlatıyoruz.

Geçtiğimiz aylarda yayınladığınız Acayip filmi de bir hayli ses getirmişti. Bu projeyle nasıl bir fark yaratmayı amaçlıyordunuz?

Pernod Ricard olarak sektörde yolu bizimle kesişen herkesle “Convivialite” kültürümüzü paylaşmak ve birlikte keyifli anlar geçirmeyi arzu ettik. Ve bir ilk olan, dünyada eşi benzeri olmayan, sektörümüze yön veren pek çok kişinin de içinde yer aldığı bir filme imza attık. Acayip film bizim için muhteşem bir deneyimdi. Ödüllü yönetmenlerimizden Tolga Karaçelik’le bir araya geldik ve ona hayalimizi anlattık. Sayesinde çok kaliteli, keyifli bir kısa film ortaya çıkardık. Ben de oyunculardan biriydim. Film o kadar çok sevildi ve ilgi gördü ki diğer ülkelere de taşımayı düşünüyoruz. Bu film sayesinde sorumlu şirket olma misyonumuzu da yerine getirdik ve eğitim kurumlarına bağış yapılmasını sağladık.

Pernod Ricard’ın özel bir sanat koleksiyonu da var. Markanın sanata olan desteği ne zaman başladı? Bu koleksiyonda hangi parçalar yer alıyor?

Sanata destek, kurucumuz Paul Ricard’dan bize kalan bir miras. Kendisi de bir sanatçı olan Paul Ricard, şirketin kuruluşundan bu yana sanata yoğun destek vermiş. Biz de onun bıraktığı mirasa sahip çıkıyoruz. Bu desteğimiz hem yıllardır mutlulukla destekçisi ve katılımcısı olduğumuz Contemporary Istanbul hem de bireysel sanatçılara destek çerçevesinde devam edecek. Hatta kendi koleksiyonumuzu bile oluşturmaya başladık. Yıllar içerisinde aldığımız eserler genel müdürlüğümüzde sergilenecek. Contemporary Istanbul’da önemli sanatçılar ve koleksiyonerlerle CI Art Talks adı altında sanat sohbetleri gerçekleştiriyoruz.

Mart 2022’yi Özel Moda Sayısı olarak tasarladık. Sizin günlük ve hafta sonu stiliniz nasıldır?

Pandemi ile beraber hem hafta içi ve hafta sonu stilim, hem de gündüz ve akşam stilim birbirine çok yaklaştı. Spor şık olarak adlandırabiliriz. Trend sokak stillerinden ziyade slim fit İtalyan kalıplar tercih ediyorum. Şık jean’ler veya smart casual pantolonlar üzerine gömlek veya triko ile ceket veya hırka kombinlerini sıklıkla kullanıyorum. Resmi toplantılarım olduğunda takım elbise her zaman vazgeçilmezim. Onda da genelde kravat gerektiremeyen modern kalıpları tercih ediyorum.

Gardırobunuzda yer alan en özel parça hangisi?

Gardırobumun en özel parçası özel dikim smokinlerim. Pandemi nedeniyle eskisi kadar sık olmasa da giydiğim, özel davetlerde kendimi çok iyi hissettiren bir parça. Bunun yanı sıra dünyada viski sektörüne hizmet eden kişilerin özel davet ile kabul edildiği ve sektörün en saygın kuruluşu olan İskoçya merkezli Keepers of The Quaich Society derneğinin Türkiye şubesi açılışı için özel olarak İskoçya’da dikilen kilt kıyafeti de gardırobumdaki özel parçalardan…

Aksesuar seçimlerinizi neye göre yaparsınız?

Saatlere oldukça meraklıyım, hatta tek aksesuarımdır. Okazyona, kıyafetime, hatta mevsime göre kullandığım farklı markalardan oluşan küçük bir koleksiyonum mevcut. En sık kullandığım markalar Rolex ve IWC.

Röportaj: Gülay Koç

Fotoğraf: Ahmet Özgür Özger