Nejat Çuhadaroğlu

Tarihi olayları çok yönlü bir şekilde ilk kez ele alan özel bir müze.

Röportaj: Gülay Koç

Savaş kelimesi acıyı getirir beraberinde. Ancak bir taraftan da sosyal ve kültürel değişimlere ışık tutar. Dünyanın ilk ve tek savaş tarihi müzesi Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi de sergiledikleriyle dostluğu, düşmanlığı, heyecanı, cesareti, yenilgiyi, kimi zaman da aşkı ve nefreti yansıtıyor ziyaretçilerine. Çuhadaroğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve müzenin kurucusu Nejat Çuhadaroğlu, büyük bir tutkuyla oluşturduğu bu özel müzeyi anlatırken, “Kısacası hayatın içinde ne varsa hepsinin savaşın içinde de var olduğunu gösteriyoruz” diyor.

Küçük yaşlarınızda resim, heykel ve maket yapma tutkunuz olduğunu biliyoruz. Bize biraz o dönemlerden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir hayal gücüne sahiptiniz?

Elim kalem tutmaya başladığı anlardan itibaren resim ve heykel yaptım. Çamurdan, mastikten heykeller yapar, evimizin sokağının yerlerini boyardım. Okumaya başladıktan sonra da çizgi roman tutkunu oldum. Halen daha çok ciddi bir çizgi roman koleksiyonum bulunur. Televizyonun hayatımıza girmesiyle birlikte de özellikle tarih ve savaş içerikli sinema filmleri ilgimi çekmeye başladı. Okuduğum çizgi romanlarla da örtüşünce özellikle savaş tarihiyle ilgili çizgi romanlar çizmeye başladım. Sonrasında çizdiğim resimleri üç boyutlu hale getirme fikri aklıma geldi. İlk dioramama altı yedi yaşında başladım ki o zaman Türkiye’de kimse dioramanın ne olduğu dahi bilmiyordu. Ben de yaptığım şeyin diorama olduğunu bilmiyordum tabii. İnşaat malzemeleri ve bir takım çürük meyvelerden Asterix köyü gibi bir köy yaptım. Bunları mumlarla ışıklandırdım, teleferikler, evler yaptım. Bunu komşularımıza göstermek için bir gece düzenlediğimizi hatırlıyorum.

Peki, ailenizde sanatçı ya da koleksiyoner var mıydı? Bu ilginizin kaynağı neydi?

Annem Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim ve Heykel Bölümü mezunu bir ressam. Babam ise aynı üniversiteden mezun yüksek mimar. Onların genlerinden yetenek ve sanata merak bana da geçtiği için çocukluğum boyunca resme karşı her zaman içten gelen bir ilgim vardı. Ancak onlardan hiç destek almadım. İlerde ressam olmamdan korkuyorlardı. Annem, yaptığım resimleri yırtardı. Ancak yıllar sonra ilk maket sergime geldiğinde çok duygulanmıştı. Lise dönemine kadar resim ve maket yaptım. Üniversitede ekonomi okudum ancak resim ve maket yapmayı hiçbir zaman bırakmadım. Rahmetli babam da sigara tabakaları, kemer tokaları, tespih, kostüm, kılıç ve madalyalar biriktiriyordu.

Hisart Canlı Tarih Müzesi’ne geçmeden önce, kişisel koleksiyonunuz hakkında da konuşmak isteriz. Ne zaman başladınız? Koleksiyonunuza dâhil ettiğiniz ilk eser hangisiydi ve özel bir hikâyesi var mıydı?

İkinci Dünya Savaşı dönemine ait bir Alman miğferi aldığım ilk parçaydı. Maket ve dioramaya başlangıç temam da İkinci Dünya Savaşı’ydı. Osmanlı dönemine daha sonra başladım çünkü bu dönem için çok ciddi ders çalışıp, veri toplamak lazım. Hepsi için çok ciddi bir bütçe gerekiyor. Müze ile duygusal bağın çok kuvvetli olması, gönül ve tutkuyla ele almanız gerekiyor. Çok araştırıyorum, inceliyorum ve çalışıyorum.

Yıllar içerisinde koleksiyonunuz nasıl şekillendi?

İlk adımdan itibaren her şey savaş tarihi aksı üzerinden ilerledi. Özellikle İkinci Dünya Savaşı maketleri, dioramalarıyla başladım. Bugün ise 1.500 yıllık dünya savaş tarihinin farklı dönemlerine ait binlerce eser bulunuyor. Doğu Roma Bizans, Selçuklu Devleti, Osmanlı Dönemi, I. ve II. Dünya Savaşı, Kore, Vietnam, Kıbrıs Barış Harekâtı, Körfez Krizi gibi tüm tarihimizi kapsayan bir dönemi içeriyor. Bu konularla ilgili her türlü aksesuarı, fotoğrafı, resmi topladım. Bunları puzzle parçaları gibi mankenlerin üzerine yerleştirip, kurguladım. Müzenin dünyada ilk ve tek olmasının nedeni bu. Tarihi olaylar çok yönlü bir şekilde ilk kez ele alınıyor.

Hisart’ın kuruluş hikâyesi nasıl?

Hiçbir zaman tam olarak bilinen anlamıyla koleksiyoner olmadım. Pul koleksiyonu gibi, bir ürünün her türlüsünü toplama gibi bir amacım olmadı. İşlediğim ya da anlatmak istediğim konu başlıklarını destekleyen parçaları topladım. Bir süre sonra da bu parçalar ve dioramaları bir anlam bütünlüğü içinde sergileme ihtiyacı doğdu ve Çağlayan’da Çuhadaroğlu Alüminyum’un kurulduğu binayı 2014 yılında müzeye dönüştürdük. Böylelikle Hisart Canlı Tarih Müzesi kuruldu.

Aslında müzecilik anlayışına farklı bir boyut kazandırıyorsunuz. Farkınız nedir?

Müze 1.500 yıllık tarihi kapsıyor, maketlerle gerçek objeler kronolojik sıraya göre düzenlendi ve en önemlisi de ziyaretçiler tarihten bir sahnenin dioramasını görürken, yanında orijinal kıyafet ve aksesuarlarıyla gerçek karakterleri de görüyor. Bunlar orijinal fotoğraflar, gravürler ve resimler de destekleniyor. Bu kadar geniş bir tarihi dönemi içermesi ve sergileme tekniği olarak da dünyada eşi benzeri olmaması en büyük farkımız. Ayrıca dünyada bu kadar çok sayıda ve farklı ölçeklerde dioramanın bulunduğu başka bir müze yok.

“Tarihi içinden görmek” sizce ziyaretçileri ne yönde etkiliyor?

İzlenimlerinizi dinlemek isteriz. Hisart, görmeden anlaşılmaz sözünün tam karşılığı. Bugüne kadar her yaş ve meslekten binlerce kişi müzemizi ziyaret etti. Genç öğrencilerden deneyimli tarihçilere, çeşitli ülkelerin devlet başkanlarından müze ziyaretçilerine kadar bugüne kadar Hisart’ın katlarını gezip şaşırmayan, bu kadarını beklemiyorduk demeyen kimse olmadı. Eserlerin yoğunluğu, farklı tarih dönemlerinin bir arada olması, dioramaların gerçekçiliği ve yanlarındaki orijinal parçalar gören herkesi çok etkilendi. Şu an bulunduğumuz bina, artık Hisart koleksiyonu için çok yetersiz kalıyor. Çok daha geniş bir yerde eserleri daha görünür kılmak istiyoruz. Hisart, ayrıca hayatın önemli bir parçası olan savaşların toplumları nasıl şekillendirdiğini kanıtlarıyla göstermesi açısından da büyük önem taşıyor. Savaşlarla birlikte yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel değişimlere ışık tutuyor. Müzeye gelenler burada savaşın çok ötesinde bir tarih görüyorlar. Dünya tarihine bakarsanız pek çok savaş görürsünüz. Dostluğu, düşmanlığı, heyecanı, cesareti, korkuyu, zaferi, yenilgiyi, aşkı, nefreti, fedakârlığı, paylaşmayı, mizahı, üzüntüyü… Kısacası hayatın içinde ne varsa hepsinin savaşın içinde de var olduğunu gösteriyoruz. Başlangıçlar, sonlar her kritik olay arkasında ya da devamında bir savaşı barındırıyor. İşte bu nedenlerle dünyanın kaderini belirleyen savaşlar ve tarihi olaylar hep dikkatimi çekmiştir. Bu müze umarım yeni nesillere barış için yol gösterici olur.

Örneğine az rastlanır eserler de müzede yer alıyor. Bu eserler arasında bir adım öne çıkan parça hangisi?

Müzemizde eşi benzeri olmayan çok parça yer alıyor. Büyük Selçuklu döneminden kılıçlar, Peygamberler dönemine ait Sultan Selim’e kadar gelen kılıç, Sultan Süleyman’ın kılıçları var. Hem pahada hem yükte ağır fil zırhı var. Üzerinde Kayı Boyu damgası bulunuyor. Muhtemelen, Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid ile Timur’un savaşından kaldığını tahmin ediyoruz. Hitler yönetimindeki Alman Hava Ordusu’nun savaş uçağı Messerschmitt Bf (Me) 109-G6 ‘GUSTAV’ müzemizde. Uçağın efsanevi pilotu Hermann Graf, dünyada en fazla uçak düşüren dokuzuncu pilot. Toplam 212 uçak düşürmüş. Daha bunun gibi yüzlerce parça eser bulunuyor.

Bu eserler müzenize nasıl dâhil oluyor?

Bu savaş uçağına sahip olmak elbette büyük bir şans çünkü bir uçak müzayedeye çıkmaz. Kolay bulunacak bir parça değildir. Şansa müzayede kataloğunda gördüm ve çok heyecanlandım. Meğerse müzayede bir hafta önce bitmiş. Seneler sonra aynı uçak tekrar müzayedeye kondu ve Allah’tan çok uçuk rakamlara ulaşmadı da ben aldım. Müzayedeye telefonla katılmıştım. Hiç unutmuyorum, öyle bir alkış tufanı kopmuştu ki. Düşünsenize müzayedenin en büyük parçasını alıyorsunuz. Uçak Amerika’dan gemiyle Türkiye’ye geldi. Sonra tırla fabrikaya getirdik. Elbette görünce büyük bir heyecan yaşadım. Hayalimdeki uçaktı ve birçok insanın hayalindeki bir parçaya sahip olmak çok farklı duygular hissettirmişti. Restorasyonunu yaptım. Bu da insanı daha keyifli kılıyor. Birileri uçağın ancak küçük maketini yaparken ben orijinalini boyadım, dönemine uygun hale getirdim. Dünyada hiçbir müzede bu uçak bu şekilde restore edilip boyanmış ve dönemine uygun hale getirilmiş şekilde sergilenmiyor. Dönemin ruhuna uygun yapmanız lazım. Uçağın egzozundan çıkan isi, dumanı bile yaptım. Çünkü fabrikadan çıkmış gibi pırıl pırıl yapmak, yaşanmışlığını yok etmek yanlış olurdu.

Hisart için türünün tek örneği diyebiliriz sanırım. Bu kapsamda müzeyi dünyayı açma ve daha fazla tanıtma girişimleriniz olacak mı?

Evet, Hisart kadar dünyada bu denli kapsamlı başka bir savaş tarihi müzesi yok. Gerek tarihi dönem aralığı gerekse de teşhir tanzim yöntemi nedeniyle türünün tek örneği. Müzenin yurt içinde tanıtımı amacıyla İstanbul’da ve Türkiye’nin başka birçok kentinde Kadın Kahramanlar, İstiklal Harbi, Fetih İstanbul gibi birçok farklı konuya ilişkin özel koleksiyonlarımızla tarih severler ile buluşuyoruz. Şimdi de Cumhuriyet’in 100. Yılı nedeniyle hazırladığımız özel koleksiyonumuz da yıl boyunca farklı şehirlerde sergilenecek. Yurt dışı için de Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ile beraber çalışarak çeşitli organizasyonları planlıyoruz. Öncelikli olarak ABD, İsveç ve Körfez ülkeleri olmak üzere Avrupa ve Uzak Doğu’da da sergi açma projeleri gündemimizde.

Genel olarak sanata olan tutkunuzu nasıl besliyorsunuz?

Sanata olan tutkumu, üreterek besliyorum. Çünkü maket üretmek için okumak, araştırmak ve tarihi, coğrafyayı, sosyolojiyi çok iyi bilmek gerekiyor. Dioramada canlandırdığımız bir tarihi olayın nasıl meydana geldiğinin yanı sıra nasıl bir coğrafyada, hangi bitki örtüsünde meydana geldiği, askerlerin nasıl ve hangi kumaştan üniformalar giydiği, malzeme olarak hangi materyallerin kullanıldığı, nasıl bir mimari olduğu gibi birçok ayrıntıya hâkim olmanız gerekiyor. Aksi takdirde, bizim dioramalarımızda var olan gerçekçiliği sağlamak imkânsız. Evimde ve müzemde bir atölyem bulunuyor ve hayatımın yarısı bu atölyelerde geçiyor.

Çıktığınız seyahatler sanat ağırlıklı mı olur?

Gittiğim tüm şehirlerde mutlaka müzeler, antikacılar, kitap ve maket dükkânlarını mutlaka gezerim. Yurt dışı müzeleri ile ilgili en sevdiğim şey, binalarının güzelliğidir. Muhteşem binalar… Louvre, Metropolitan, British Museum gibi müzelerin binaları çok güzel, zengin koleksiyonlara sahipler ancak teşhir tanzim olarak hiç birini beğenmiyorum. Canlandırma ve ruh oluşturmadan tezgâhta sergiliyorlar. Ancak tabii ki tüm seyahatlerim sadece müze ziyaretleri üzerine değil. Aynı zamanda bir deniz tutkunuyum. Tekne ve dalış hayatımın vazgeçilmezlerinden.

Yakın zamanda çıkmayı planladığınız bir yolculuk var mı peki?

Yakın zamanda Çin’e gitmeyi planlıyorum. Çin’de de gittiğim tüm ülkelerde olduğu gibi müzeleri, maket dükkânlarını ve antikacıları dolaşmak istiyorum.

Kişisel koleksiyonunuza dâhil etmeyi istediğiniz bir eser var mı?

Fatih Sultan Mehmet’e ait bir kaftan, kılıç ya da miğferi koleksiyonuma katmayı çok isterim. Bir de Atatürk’ün general ya da yarbay üniformalarından birinin koleksiyonumda olmasını çok arzu ederim.

Artık sanayici ve müzeci kimliğinizin yanı sıra bir de televizyoncu kimliğiniz var. Moderatörlüğünü üstlendiğiniz programdan da bahsedebilir misiniz?

Tarih TV’de her hafta salı günleri farklı bir konuda uzman bir ismi ağırlıyorum. Tarih TV, çok kısa bir sürede tarih meraklılarının çok yakından takip ettiği önemli bir platform haline geldi. Canlı Tarih programında da her hafta, konuğum ile birlikte dünya ve ülke tarihini etkileyen bir olay ya da kişiyle ilgili bilinmeyen ya da yanlış bilinen noktalara dikkat çekiyoruz. Çekimleri müzede yapıyoruz.