Galatasaray Spor Kulübü Başkan Yardımcısı Bikem Kanık

Galatasaray Spor Kulübü Başkan Yardımcısı Bikem Kanık, spor dünyasında pek çok ilke imza atmış başarılı bir yönetici. Galatasaray yönetiminde dördüncü defa yer alan Kanık, başarısının sırrını ve yeni hedeflerini anlatıyor.

Eski başkanlar Faruk Süren, Mehmet Cansun ve Özhan Canaydın’ın ardından Burak Elmas yönetimiyle dördüncü defa Galatasaray Sportif A.Ş. yönetim kurulunda yer alan Bikem Kanık, genç yaşta ismini camianın efsane isimleri arasına yazdırmayı başardı. Şirketin kurucuları arasında olan ve ilk halka arzı yapan ekibin başında yer alan Kanık, Galatasaray’ın şirketleşen ilk kulüpler arasında olmasında büyük rol oynadı. Bu başarının ardındaki temel motivasyonu; çok genç yaştan itibaren Galatasaray’ın içinde olması, bu konuda çok vakit ve emek harcamış olması, bu camianın içinden gelmesi ve bir şeyleri değiştirmek istemesi. Yöneticilik yapmış bir iş insanı, kadın üye, Galatasaray liseli ve Galatasaray’ın eski kadın basketbol takımı oyuncusu olarak her seçimde listeye yazıldığında birçok saiktan oy alabilecek bir isim Bikem Kanık. Bunun yüklediği sorumlulukla son derece seçici davranarak “Bir kadın ismi yazalım” diyenlerden uzak durması doğru kararlar almasında en büyük etken. “Benden ne bekleniyor? Ne kadar katkıda bulunabilirim? Neler yapabilirim?” diye düşünerek teklifleri değerlendiren ünlü yönetici, birlikte bir şeyler yapacağına inandığı başkan adaylarıyla çalışmayı seçtiği için hep doğru tarafta oldu. Şimdi dördüncü döneminde; gider kalemlerini ciddi oranda düşürmeyi, çok farklı yeni enstrümanlarla farklı gelir kalemleri yaratmayı hedefleyen Galatasaray Spor Kulübü Başkan Yardımcısı, “‘Hızlı gidiyorsunuz’ diyorlar. Doğru, çok fazla projeye giriştik birden. Burak Başkan’da da bende de biraz işkoliklik var sanırım” diyor.

Galatasaray’da yöneticilik yapmaya nasıl başladınız?

İlk olarak 1998 yılında yönetim kuruluna girdim. Faruk (Süren) ağabey davet etti. Galatasaray’da başkanlıktan yöneticiliğe kadar her pozisyon aslında size tebliğ edilir. Ne kadar “İstiyorum, yapacağım, buna adayım, benden çok iyi yönetici olur” deseniz de tek taraflı değildir. Başkalarının sizi o göreve uygun görüp sizi düşünmeleri gerekiyor. Benim hiç aklımda yoktu aslında. Galatasaray Lisesi’nde okudum. Uzun süre Galatasaray Spor Kulübü’nde basketbol oynadım. Galatasaray camiasını ilgilendiren konuların içinde çok aktiftim. Ama hiçbir zaman o genç yaşımda yönetici olmak aklımdan geçmemişti.

Faruk Süren ilk görevinizi size nasıl tebliğ etti?

1998’de, daha 28 yaşımdayken, bir gün telefon açtı, “Böyle böyle bir yapılanma düşünüyorum, şirketleşme düşünüyorum” dedi. O zaman kulüplerde böyle bir yapı yoktu, bir dernek vardı o kadar. Ben de o sırada Sınai Kalkınma Bankası’nda kurumsal finansman bölümünde müdürlük yapıyordum. Uzmanlık alanım bir anlamda buydu. Şirketler, şirket birleşmeleri, halka arzlar, yapılandırmalar… Kurumsal finansman genel olarak bu alanda uzmanlıktır. ABD’den, master’dan döneli birkaç yıl olmuştu. “Projelerimin başına bu konudaki bir insanı getirmek istiyorum, seni uygun buldum” dedi. Çok şaşırdım. Kafamdaki yönetici erkektir, belli bir yaşın üzerindedir, para koyar vesaire… “Emin misiniz?” dedim. “Eminim” dedi.

Galatasaray’da imza attığınız ilk çalışmalarınız neler oldu?

Çok yoğun çalıştık Faruk Süren ile. AIG ortaklığını yaptık, Galatasaray Sportif A.Ş’yi kurduk. Zor ve meşakkatli bir dönemdi. Gayrimenkul A.Ş’yi kurduk. Kulüpte şirketleşmelere başladık. İlk yöneticiliğim odur. Faruk Süren bıraktıktan sonra Mehmet Cansun ile 2000 yılında tekrar yönetime seçildim. O dönemde de Galatasaray’ın halka arzını yaptık. Bu şekilde şirketleşen kulüpler arasında ilk biz olduk.

Ve sonra üçüncü dönem takip etti.

Evet, daha sonra 2002’de rahmetli Özhan Canaydın ile bir dönem daha yönetimde yer aldım. Üç dönem, üç ayrı başkan. Ben onlara “Üç benzemezler” derim. Birbirine benzemezler. Üç ayrı dönemde üç ayrı başkanla üç seçime girip Galatasaray yönetimlerinde yer aldım. 2004’te bıraktım. Hem yorulduğumu hem yıprandığımı düşündüm. Hem de dedim ki “Ben sıramı savdım. Galatasaray’a yeterince hizmet verdim. Artık başkaları yapsın.”

Burak Elmas ile yollarınız nasıl kesişti?

Burak Başkan’la yolumuz ilk defa 98’de keşişti. Faruk Süren yönetimine girdiğimizde ben 28, o 25 yaşındaydı. Faruk abinin keşifleriyiz. Burak Başkan fanatik Galatasaraylıdır, ben liseli ve oyuncu olarak kulüpten gelen biriyim. Burak Başkan, Florya’da büyümüş. Evinden kaçıp futbolcuların otomobillerini yıkayan, futbolcu görmek için ölen bir taraftar. 22 yaşında Florya’da bir alt yapı binası yapımında resmen harç taşıyarak çalışmış. Genç yaştaki çabalarını gördüğü için Faruk Başkan onu da davet etmiş. O futbol şubesi sorumlusuydu. Ben finans ve şirketleşme üzerine çalıştım. Beraber UEFA kupasını yaşadık. Şimdiki kurumsal yapılar yoktu kulüplerde. Daha sonra Burak Başkan ile yolumuz Özhan Canaydın yönetiminde tekrar kesişti. Uzun süren bir dostluğumuz arkadaşlığımız var.

Faruk Süren sizi nasıl keşfetti?

Galatasaray yönetiminde olmadığımız dönemlerde de hep Galatasaray’ı konuşuruz. Galatasaray’ı konuşmayı severiz. Her dönem böyleydi. Özhan Canaydın benim çok yakınımdır Galatasaray Lisesi’nden. Başkanlığından önce devamlı gençlerle Galatasaray üzerine konuşulan toplantılar düzenlerdi. 90’lı yıllarda ikisi beraber aynı yönetimdeydiler. Bu toplantılara Faruk ağabey de gelirdi. Galatasaray’ın geleceği üzerine konurduk. Sanırım beni birkaç toplantıda gördü. Onar yirmişer gruplar halinde sohbet ettiğimiz akşamlardı. O toplantılarda davet etmeye karar verdi diye düşünüyorum.

Girdiğiniz her listenin kazanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben dört kere seçime girdim, dörtte dört yaptım. İki defa da Galatasaraylılar Cemiyeti’nde, dernekte yönetim kurulu üyeliği yaptım. Her yerde söylüyorum. Altıda altı. Benim kaybettiğim seçim yok. Şimdi iki türlü bakış açısı var. “Seçim kazanacaksan Bikem’i listeye yazacaksın” ya da “Bikem her zaman kazanan ata oynuyor.” 1998’de ilk seçime girdiğimde tek kadın üyeydim. Kulüplerde kadın üye yoktu. 2000’de de öyle, 2002’de de keza öyle. Ben Galatasaray tarihinde sanırım ikinci kadın üyeyim. Benden sonraki dönemlerde, listelerde kadınlar yer almaya başladı. Yöneticilik yapmış, kadın üye, liseli, eski sporcu. Seçimde listeye yazdığınızda birçok saiktan oy alabilecek bir insan. Bu yüzden çok seçiciydim. “Bir kadın ismi yazalım” algısından çok rahatsızım. Benden ne bekleniyor? Ne kadar katkıda bulunabilirim? Orada neler yapabilirim?” diye bakıyorum. Yoksa son yirmi yılın bütün listelerinde olabilirdim, bu zor bir şey değil. Birlikte bir şeyler yapacağıma inandığım başkan adayları ve ekiplerle girmek istedim. Belki de bu seçimimden dolayı hep doğru tarafta oldum.

Sizin de bir yerde keşfedilmenizi sağlayan o sohbet ortamları devam ediyor mu?

Bizim seçim döneminde inandığımız konulardan biri bu sorduğunuz soruydu. Kulüpte yönetimlerde, genel kurullarda konuşanlara, konuya kafa yoranlara baktığımızda hep aynı küçük kümeyi görüyoruz. Diğer genç üyelerimizin girmeleri o kadar kolay olmuyor o kapalı ortama. Ya bir tanıdıkları olması gerekiyor ya birisinin onları içeri sokması gerekiyor. Biz bu yönetime hazırlandığımız dönemde çok fazla çalışma grubu oluşturduk. Bu çalışma gruplarında mutlaka iki tane 30 yaş altı genç üye olması kriterini getirdik. Onlar bize Galatasaray’ın sorunları hakkında bizim göremediğimiz açıdan kendi fikirlerini sunarken, bizim onlara bundan sonraki yönetimlerde yer almaları için iletişimi, ne yollardan geçeceklerini öğretmemiz gerekiyor.

Siz bir kadın yönetici olarak öncü oldunuz. Galatasaray’ın bu insan kaynağı havuzunda yeni nesil genç kadınların sayısında artış oldu mu?

Çok var. Artık yeni nesil çok farklı. Özellikle kadınlar tarafı, bu bariyeri kafasına takmıyor. Diğer tarafta hâlâ görünmeyen bir bariyer var. İnsanların eğitim seviyesiyle hiç ilgisi yok. Seçim hazırlığında profesör unvanı olan bazı üyeler arasında bile “Kadınlar, bu listeye giriyorsunuz ama çocuk doğurursanız nasıl çalışacaksınız?” diyenler oldu. Bu acı gerçekleri yaşadık. Bir erkeğe çocuğun olursa nasıl yönetim kurulunda çalışacaksın diye kimse sormuyor.

Sizi izleyen başka kadın yöneticiler oldu mu?

Kayserispor’un başkanı bir kadın. Berna (Gözbaşı) Başkan. Diğer kulüplerde de kadın yöneticiler var. Burada Türkiye gerçeğini ayrıştırmamak gerek. Bizim yönetim kurulunda iki kadın üye var. Başak Karaca da var. 15 kişide iki kişi. Bu bir yüzde değil. Yönetim kurulunu seçerken Burak Başkan’ın nasıl çabaladığını biliyorum. Kadın adaylarla pek çok görüşme yaptı. Çoğu bir noktaya geldiğinde girmek istemedi. Kendileri vazgeçti. Dediler ki, “Ben kariyerimi bu yaşa kadar çok zorlanarak getirdim. Negatif eleştirilerle karşı karşıya kalmak istemiyorum.” Bu görüşmelere birebir katıldım. Bu çok acı. Hak veriyorum onlara. Profesyonel kariyeri olan bir insan, bir futbol kulübünde niye yöneticilik yapmak ister? sHerkesin bununla ilgili farklı motivasyonu var. Bu bir gerçek.

Sizin motivasyonunuz ne oldu?

Benim motivasyonum çok genç yaştan itibaren Galatasaray’ın içinde olmam, bu konuda çok vakit ve emek harcamış olmam, bu camianın içinden gelmem ve bir şeyleri değiştirmek istemem oldu. Ama dışarıdan profesyonel yönetici olarak gelen bir kadın, birçok merhaleyi atlamış bir üst düzey yönetici, buradan gelecek bazı ataklar nedeniyle rahatsız olabilir. Daha fazla kadın yönetici almayı istememize rağmen 15’te iki kişi olabildi. Bu yetersiz bir oran.

Siz zorluklar yaşadınız mı?

Ben hiçbir zorluk yaşamadım. Galatasaray’ın içinde büyüdüm. 10 yaşından beri o camianın içindeyim. Hiçbir zaman öyle algılamıyorum. Belki de cinsiyetsiz bakıyorum arkadaşlarımla ilişkilerime. Onlar da öyle bakıyorlar. 28 yaşında o 15 kişilik yönetim kurulunda tek kadın bendim. Üstelik en gençtim. Ama bir rahatsızlık duymadım. Sonuçta herkesin yaşadığı kendine.

Bu süreç sizi başkanlığa götürür mü?

Öyle bir niyetim ve hedefim yok. Galatasaray Spor Kulübü’ndeki hangi üyeye sorsanız herkes başkan olmak ister. Ben başkanları uzun süre yakından takip ettiğim için ve neler yaşadıklarını çok net gördüğüm için o kadar da imrenilecek bir durum olmadığını söyleyebilirim.

Kulübün şirketleşme ve halka arz konularının ardındaki isim olarak biliniyorsunuz? Hedeflerinize ulaştınız mı?

Zaman ve mekân olarak olayları değerlendirmek gerek. Bizden sonra diğer büyük kulüpler şirketleşti. Bizden sonra diğer büyük kulüpler halka açıldı. Bizde görülen hatayı yapmayarak, daha iyisini yaparak ilerlediler. İlk olmanın getirdiği avantajlar kadar dezavantajlar da oldu. Biz, olmayan bir şeyi başardık. Süreci yapılandırmak, STK’yi ikna etmek, yabancı yatırımcıyı ikna etmek… Pek çok farklı engeli aştık. Bugün dönüp baktığımda çok farklı bir şirket kurardım. Çok farklı bir halka arz yapardım. Doğru. Bugün baktığınızda birçok hata bulabilirsiniz. Ama dönemsel olarak bütün şirketlerin hayatları böyledir. O hayat çizgisinde değerlendirmek gerek.

Bugün kulübe bakış açınız nasıl?

Bugün finansal mühendislik gerektiren bu yapıları nasıl düzenleyebileceğimiz üzerinde çalışıyoruz. Kulüp ile Sportif A.Ş. arasında ciddi bir borçlanma yapısı var ve bu yüzden bankalar birliği anlaşmaları var. Bunları nasıl düzenleyebiliriz? Kulübün bilançolarıyla ilgili ne çeşit çalışmalar yapabiliriz? Halka açık şirketimizdeki hisselerle ilgili neler yapabiliriz? Borç dengesini nasıl düzeltebiliriz? Her dönem yapılacak konular var. Bundan 20 sene evvel halka açıldığınızda o dönem için çok başarılıydı. Bugün için yapılması gereken çok şey var.

Konjonktür değişti ve kulüpleri tüm dünyada zorlayan bir süreç var. Sizce spor kulüplerini mali olarak güçlendirebilecek faktörler neler?

Konjonktür değişti, doğru. Kulüpleri tüm dünyada zorlayan şeyler var, doğru. Genel olarak sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada öyle. Esas faaliyetimizle kâr etmek isterim. İnanılmaz bonservis bedellerine çıktığımızda, futbolun giderleri inanılmaz büyüdüğünde diğer kalemlerin de o şekilde büyümesi gerekiyor. Stadyum gişe gelirleri, bilet gelirleri, sponsorluk gelirleri, marketing-pazarlama gelirleri olarak görüyorsunuz. Bunlar yetmiyor. O havuz o kadar büyümüyor. O zaman ne yapmamız gerekiyor? Futbola özel yeni finansal enstrümanlara açılmamız gerekiyor. Yeni gelir kalemleri yaratmamız gerekiyor. Bununla ilgili bütün dünyada özellikle son iki yılda çok ciddi gelişmeler mevcut. Bunu Türkiye’de ilk uygulayan kulüplerden biri Galatasaray. Mesela taraftar token (fan token) çıkarmaya başladı kulüpler. Türkiye’de ilk, dünyada üçüncü çıkaran kulüp Galatasaray’dır. Aynı şekilde NFT girdi hayatımıza. Türkiye’den ilk ve tek olarak yine Galatasaray çıkardı. Bunun gibi başka değişik finansal enstrümanlar var. Önümüzdeki dönemde hepsini hayatımıza entegre etmemiz gerekiyor.

Sezon başında lansmanı yapılan 1905 Ventures’dan beklentileriniz neler?

Benim çok inandığım bir proje. Galatasaray olarak yine Türkiye’de ilkiz. Ben çok seviyorum ilk şeyleri yapmayı. 1905 Ventures Galatasaray Spor Kulübü girişim sermayesi yatırım fonunu kurduk. Burada spor ve eğlence alanında gelişimleri, start-up’ları yatırımcılarla buluşturacağız. Onların birinci müşterisi Galatasaray Spor Kulübü olarak bu start-up’lar’ı uygulamak için platformlar yaratılacak. Galatasaray girişim sermayesi, yatırım fonunun ortağı olacağı için ileride bu start-up’larda güzel bir gelir kalemi elde etme planımız var. Bunun lansmanını yaptık. Hızlandırma programı kasım ayında başladı. Muhtemelen şubat gibi yatırımlara başlayacağız.

Mali açıdan Türkiye’deki büyük kulüplerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Geleceğini hiç iyi görmüyorum. Einstein ne diyor; “Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir.” Aynı şeyleri yapmaya devam edemeyiz. Biz Galatasaray olarak çok farklı bir yola girdik. Bu bugünden yarına düzelecek bir şey değil. Önümüzdeki iki üç sene içinde gider kalemlerimizi ciddi oranda düşürmeyi, çok farklı yeni enstrümanlarla farklı gelir kalemleri yaratmayı düşünüyoruz, çalışıyoruz. Ama orta vadede bu finansal yapıyı bilenlerle normale çevirmek zorundayız. Bu harcama kalemleriyle kulüplerin yaşaması mümkün değil. “Bir futbolcuya ben daha fazla veririm” diyerek kulüpler bir yere varamıyor. Bu sene bu oyunun biraz dışına çıktık. Bilinen belli bir yaşın üzerindeki tecrübeli futbolculara değil, genç ve gelecekte ciddi bonservis gelirleri beklediğimiz sporculara yatırım yapmayı düşündük. Önemli olan eğilmeden bükülmeden büyük projelerin arkasında durmak. Bütün kulüplerin üzerinde ciddi bir taraftar ve kamuoyu baskısı var. Ama orada cesur olmak gerekiyor. Ne olursa olsun projelerin arkasında durmalıyız.

Kadın futbol takımları dünyada çok popüler. Büyük marka olma yolunda olan kulüpler var. Galatasaray Kadın Futbol Takımı’nın performansını nasıl buluyorsunuz?

Çok iyi, inandığımız bir takım kurduk. Çok iyi şeyler göreceğiz yakın dönemde. Çok başarılı bir koçumuz var. UEFA’da kadın futbolu, kadın futbolu ile ilgili yapılan projeler ve futbol endüstrisinin ayırdığı sponsorluk kalemleri ve bütçeler çok ciddi rakamlara ulaştı. Şu anda en fazla büyüyen pasta orada diyebilirim. O yüzden de bu alanı göz ardı etmememiz gerekiyor.

Son dönemde statlardaki taraftar manzarasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pandemi öyle bir bıçak gibi kesti ki keşke tekrar statları dolu görsek. Ya pandeminin getirdiği psikolojik bir şey ve tam olarak adapte olamadılar ya da hepimizin söylediği gibi son birkaç yılda Türk futbolu değer kaybetti. İnsanlar artık inanmadıkları bir sektöre vakit ve para ayırmak istemiyorlar. Bu ölçümlenebilir aslında. Naklen yayın seyircisinin azalması, reytinginden, stada gelen seyircisinden… Hâlâ pompalamaya çalışıyoruz ama bence gerçekten Türk futbolu adaletsiz bir yapı olmasından dolayı bir değer kaybetti. Ailelerin en büyük hafta sonu zevkiydi çocuklarını maça götürmek. O çocukların statta olmaktan nasıl zevk aldığını bir görseniz! 12 yaşın altındaki çocuklar giremiyor artık. Beni üzüyor onların stada gelmiyor olması. Kadın futbol seyircisi son dönemde yükselmişti pandemiden önce. Fakat çok ilginç gelen kadın futbol seyircisi de tezahüratlarda ve davranışlarda erkeklere uyuyor. Bu incelenmesi gereken çok ilginç bir sosyolojik durum.

Siz maçları nerede izliyorsunuz?

Ben her zaman stattan izliyorum. Eski Ali Sami Yen’in özellikle kapalısı çok ünlüdür. Ben oralardan gelen bir kişi olarak stattan seyretmeyi severim. Artık tabii görevlerimizden dolayı protokolden seyrediyorum. Bir iş günü kaybettiğim için deplasmanlara nadiren gidiyorum. İstanbul’daki maçları kaçırmıyorum.

Galatasaray için değiştirmek ve geliştirmek istediğiniz yapılacaklar listesi hâlâ uzun mu?

O kadar çok yapılacaklar listem var ki. O yüzden tekrar yönetime girmek istedim. Çok fazla yapacağım şey var. Şu anda bile “Çok hızlı gidiyorsunuz” diyorlar. Doğru, çok fazla projeye birden giriştik. Burak Başkan’da da bende de biraz işkoliklik var sanırım.

Bu birikimin ardından spor ekonomisi üzerine bir kitap yazmayı düşünür müsünüz?

Pandemi döneminin başında kendimce ufaktan ufaktan yazmaya başlamıştım. Fakat sonra Galatasaray çok ciddi bir şekilde geldi hayatıma. Kitap okumaya bile vakit bulamıyorum son beş altı aydır.

Kendinizle ilgili yapılacaklar listenizde neler var?

Uzun yıllar hem finans piyasasında hem de kendi şirketimde danışmanlıklar yaptım. Üç yıl evvel kariyerimde ciddi bir değişikliğe gitmiştim. İşlerimi bırakıp tamamen yönetim kurulu üyelikleriyle devam ediyorum artık. Ama Galatarasay ayrı bir yol ayrımı oldu. Şu anda diğer her şeyi biraz durdurdum, tamamen Galatasaray’la ilgileniyorum.

Sporun hayatınızdaki yeri nedir?

Ne yazık ki yapamıyorum. Düşünüyorum yapmayı tabii. Kışın çok az yaptığım kayak dışında spora vakit ayıramıyorum.

Bu yoğun tempoda özel hayatınızla dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Eşim ve oğlum çok şikayetçi. Seçim sonrası ilk aylar çok yoğundum. Yapmamız gereken çok şey vardı. Beşinci aya yaklaştık. Planlı çalışan bir insan olduğum için bir şekilde onları da yoluna koymaya başladığımı düşünüyorum. Ocak ayından sonra özel hayat-iş-kulüp dengesini daha iyi kuracağımı umut ediyorum.

Eşiniz ve oğlunuz hangi takımı tutuyor? Maçlara geliyorlar mı?

Galatasaray’ı tutuyorlar. Eşim de Galatasaray liseli. Çok ilginçtir, oğlumun futbolla hiç ilgisi yok. Kaç kere stada götürdüm. Maçın yarısında sıkıldı, “Çıkalım,” dedi. Anne bu kadar futbol manyağı olup çocuk nasıl sevmez anlamıyorum. Ama tabii benimle birlikte stada gelmekten zevk alıyorlar. Onlar herhalde beni seyrederken eğleniyorlar.

Peki size göre lüksün tanımı nedir?

Bence yüksek yaşam standardı. Lüks satın alınabilir objelerden çok gidilebilir, gezilebilir yerler ve iyi restoranlarda güzel vakit geçirmektir bana göre.

Seyahati seviyor musunuz?

İçlerinde en çok ben seviyorum seyahati. Her dakika seyahat edebilirim. Seyahat en sevdiğim şey. Şimdi herhalde önümüzdeki üç sene seyahatlerimizi Galatasaray’ın çeşitli deplasmanlarına göre ayarlayacağız diye düşünüyorum.

Röportaj: Neşe Mesutoğlu

Fotoğraf: Erhan Tarlığ