Arnaud Nicolas ile Keyifli Bir Sohbet
Sıra dışı tasarımlarıyla koleksiyonerlerin ilgisini çeken L’Epée 1839’u uzay mühendisi ve aynı zamanda tasarımcı olan CEO’su Arnaud Nicolas anlatıyor.
Yüksek saatçilikte 180 yılı geride bırakan İsviçreli saat üreticisi L’Epée 1839, Şark Saatçilik ile artık Türkiye’de. Başlangıçta müzik kutuları ve saat bileşenleri üretmeye odaklanan L’Epée, 1839 yılında Fransa’da Auguste L’Epée tarafından kuruldu. 1850’den başlayarak, çalar saatler, masa saatleri ve müzikli saatler için özel regülatörler geliştirmeye başladı fakat onun tüm dikkatleri üzerine çekmesini sağlayan çıkışı eşapman üretimiyle oldu. Saatlerin içinde dönerek zamanı dilimlemeye yarayan bu özel mekanik düzeneğin üretiminde lider olarak fark yaratmayı başardı. Tecrübesini zanaatkârlık, tekniği ise sanatla buluşturan L’Epée 1839, kısa zamanda birçok ünlü saatçinin ana tedarikçisi oldu ve dünya fuarlarında pek çok altın madalya kazandı.
2014 yılında ise 175. yıl dönümü anısına L’Epée 1839, CEO Arnaud Nicolas’nın rehberliğinde bir dizi sofistike klasik otomobil saatleri, çağdaş tasarım saatleri ve avangart saat heykellerini kapsayan dikkat çekici bir masa saati koleksiyonu geliştirdi. Uzay mühendisi olan Nicolas, bu sürece yönetimde olduğu kadar tasarımlarıyla da yön verdi. İstanbul’da buluştuğumuz Nicolas’nın amacı sadece saat üretmek değil, kinetik sanat eserleri yani hareket halinde olan mekanik sanat eserleri yaratmak. Saati göstermek bu parçanın sadece ek bir özelliği. Çünkü bu eserin birincil işlevi sanat eseri olmak.
Tüm sanat eserlerinde olduğu gibi elbette arka planda bir felsefesi var. Bir sanat eserinin üç ortak noktası olduğunu söyleyen Nicolas, “Çağrışım ve ilham verdiği gibi şok etkisi yaratmalı çünkü hedeflenen mesaj ancak bu şekilde karşı tarafa iletebilir. Esas amaç bir mesaj vermektir. Bizim, eserlerimizin üretiminde yaptığımız bu” diyor.
Markaya adını veren L’Epée 1839 isminin hikâyesi nedir?
L’Epée markasının çok köklü bir geçmişi var. Kısaca anlatmak gerekirse 1 Ağustos 1839 yılında Auguste L’Epée tarafından kuruldu. Markaya kendini adını verdi. Objelerin özel anlamlar taşımalarını isteyen Auguste L’Epée, kritik öneme sahip konulara ve bu noktaların üretim sürecinin daimî olarak gelişimine odaklandı. O günden bu yana her zaman son teknolojiyi takip ederek çalışmalarımıza devam ediyoruz.
L’Epée 1839’un sektörde tanınmasını sağlayan ilk tasarımlar hangi saatlerdi?
Mekanik saatlerin olmazsa olması eşapman üretimi, markanın tanınmasındaki ilk adım oldu. Eşapman, saatin yayda depoladığı enerjiyi dönme hareketine çeviren mekanizmaya verilen isimdir. Mekanik mühendisliğinin bir parçası olarak eşapman zamanı kontrol eder. 1850’ye gelindiğinde yaklaşık 2.000 eşapman üretimi tamamlanmıştı. Dünyanın en büyük saat firmaları L’Epée’den eşapman satın almaya gelir olmuştu. L’Epée bu alandaki başarısıyla ünlü oldu ama en tanınan tasarımdan bahsedecek olursak koleksiyonun adını tam olarak veremeyebilirim, yine de Carriage tasarımlarıyla dikkat çektiğini söyleyebilirim. Onunla çok ciddi bir başarı yakaladı ve tanındı. Dürüst olmak gerekirse hangisinin daha popüler olduğunu bilmiyorum. Bunun için 1840’lara gitmek gerekir.
Bir zaman makinesi yapmadınız mı?
Yapmaz mıyız, tabii yaptık. Ama o tarihe gitmeyi unutmuşum.
Carriage tasarımlarının L’Epée 1839 için önemi nedir?
Carriage saatleri bizim için önemli. Halen onu üretiyoruz. Bu saati beraberinizde taşıma imkânı var. Temel amacı da buydu zaten. Hatırlatmak gerekir ki 1939’da kol saati yoktu. Köstekli saat üretimi başlamıştı fakat yaygın olan masa saatleriydi. Bu bakımdan seyahatlerde onu da taşımak gerekiyordu. L’Epée’ye ün kazandıran, taşınabilir Carriage saatler oldu.
Tasarımda kreatif sanatlar kreasyonunun markaya katkısı ne oldu?
Son dönemde bizi sahnede temsil eden, göz önünde olmamızı sağlayan bir koleksiyon oldu Creative Art Line. Carriage saatler artık eskisi gibi ilham vermiyor yeni nesillere. Teknik objeler elitist insanların ilgisini çekiyor. Kreatif tasarımlar ise hem saat tutkunlarının hem sanat tutkunlarının ilgisini çekiyor. Bu nokta önemli çünkü sanat tutkunlarının sayısı, saat tutkunlarının sayısından çok daha fazla. İşte bu da spotları bize çeviriyor. Bu kreasyon pek tabii tazelik de getirdi. İlk adımı attığımız ve daha önce hiç olmayan yeni bir alan açtık. Başta buna inanan pek kimse yoktu fakat maksimum özenle hazırlandı. MB&F iş birliğinde Starfleet’i tasarladık ilk olarak. MB&F sayesinde bu konuda konuşabiliyoruz bugün. Yenilikçi yaratıcı yaklaşımla bir objede sanatı ve tekniği birleştirmeyi beraber başardık.
Peki ya çağdaş tasarımlar kreasyonu?
Her zaman çağdaş tasarımların peşindeyiz. Contemporary koleksiyonunda teknik özellikler öne çıkıyor. Sade çizgilerle harekete odaklanan, harekete öncelik veren teknik parçalar. Koleksiyonerlere hitap eden mekanik eserler. Diğer yanda ise Creative Art koleksiyonu var. Biraz delice diyebiliriz. Ortak noktaları ise çocukluk yıllarımızdan ilham almaları.
Gelecekte bir gün kol saati üretimini düşünür müsünüz?
Hayır, hiçbir zaman kol saati üretimini düşünmedik. L’Epée daima masa saatleriyle tanındı ve bu alanda kalmaya devam edeceğiz. Çok sayıda kol saati markası var. Koleksiyonerler onlardan pek çoğuna sahip. Her yerde olmak istemiyorum. En iyisini ortaya koymak için yaptığımız işe odaklanmak istiyorum. Eğer farklı alanlara gidersek en iyisi olmaya odaklanamayabiliriz.
Peki ya koleksiyonerler için L’Epée 1839’un yeri nedir? Tanınan koleksiyonerleriniz kimler?
L’Epée tasarımları bir koleksiyoner için kol saatinden daha fazla yer kaplıyor fakat farklı bir durumu var. Kol saati koleksiyoneri onu kolunda taşımadığı zaman kutusuna yerleştiriyor. L’Epée tasarımları ise sergileniyor. Evinizde, ofisinizde sergileyebiliyorsunuz. Onu giymiyor fakat bir eseri vurguluyorsunuz. Tamamen farklı felsefeleri ve kullanımları var. L’Epée hem saat hem sanat eseri koleksiyonunun parçası olabilir. Bizim saatten hiç anlamayan hatta saatlerden hoşlanmayan pek çok sanat eseri koleksiyoneri müşterimiz var.
Bir müzede yer alan L’Epée 1839 var mı?
Ölümsüzleştirmek istediği sanat eserlerini sergileyen Cenova Müzesi bizim de objelerimizden birini satın aldı ve 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçiş sürecini anlatan katta yer verdi. Koleksiyonun bir parçası olarak 20. yüzyıl, 21. yüzyıl arasındaki gelişimi en iyi anlatan obje olarak yer alıyor. Çok güzel bir eser, aynı zamanda bir müzede yer alan ilk L’Epée eseri. Bu nedenle ondan bahsetmeyi seviyorum.
Peki ya saraylar?
Pek çok sarayda bizden bir eser muhakkak var. Bana bir saray adı söyleyin ben de size “Evet” diyeyim. Hepsinde varız. L’Epée, iktidarın işareti olarak tanındı. Çünkü dünyadaki en güçlü isimlere hükümetler tarafından bu saat hediye edilmiştir. Devletler arası hediyelerden biri olarak kabul edildi. Resmî bir hediyeydi. En mükemmel hediye olarak görülüyordu. Bir ülkeyi temsil edecek, bir masanın üzerinde duracak, bir müzeye konulabilecek bir obje. Bir kişiye de ait olabilir, bir kuruma ve devlete de.
Antika değerine ulaşması konusunda tavsiyeleriniz neler?
Bugün gördüğümüz L’Epée’ye ait bir ürün piyasa değerini çok az kaybeder. Bu bir fırsat piyasası. Antika durumunda olsun, yeni üretilmiş olsun değerini koruyor. Hatta yeni üretilenlerden daha pahalıya satılan eski saatlerimiz oluyor. Bir sanat eserinin öncelikli amacı iyi bir yatırım olmak değildir. O bakımdan bu konuda konuşmaktan pek hoşlanmıyorum.
Teknolojinin gelişmesi, telefonlar ve akıllı saatler sizi nasıl etkiledi?
Bu konudaki gelişmeler bizi hiç etkilemedi. Tamamen farklı bir alandayız. Akıllı saat ya da akıllı telefonlar saati veriyorlar ama onunla birlikte pek çok şeyi daha veriyorlar. Bizim için saatin yer alması ek bir işlev. Birinci işlevi bir sanat eseri olması yani ilham vermesi, çağrışım yapması ve şok etkisi yaratarak bir mesaj vermesi. Temel hedefimiz bu.
L’Epée 1839’un işleyişi nasıl?
L’Epée’nin bütün tasarımları mekanik. Neden? Çünkü bana göre bir sanat eseri nesilden nesile kalabilmeli. Torunlarınıza bırakabilmelisiniz, yüzlerce yıl çalışabilmeli. Kuvars bir obje bu kadar uzun bir süre yaşayamaz. Kuvars hareketinin bir süresi vardır. Uzun ömürlü de olsa gün gelecek çalışamaz olacak. Ayrıca teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki parçalarının yerine yenisini bulmak mümkün olmuyor. Mekanik bir parça olduğu gibi kalıyor. Yüzlerce yıl çalışabilir.
Türkiye pazarındaki beklentileriniz neler?
Benim çok fazla beklentim var açıkçası. Öncelik olarak ortağıma bağlı bir konu bu. Türkiye pazarına girmeden önce çok uzun süre bir ortak arayışı içinde oldum. Benimle aynı felsefeye sahip iyi bir ortak bulmak için bekledim. Çünkü her köşe başında ürünlerimin yer almasını istemiyorum. Tüm dergilerde yer almak istemiyorum. Herkesin benim ürünlerimi satın almasını istemiyorum. Benim için hedef; parçalarımın kendine has felsefesi olan, sıra dışı olan, kendi yolunda ilerleyen, farklılık arayışında olan, komşuda olanı istemeyen, “Bak son modayı aldım, bende de aynısı var” diyen kafada olmayan kişilerle buluşması. Hayır, “Bak bende sende olamayacak çok özel bir parça var” diyecek kişilerle buluşmak istiyorum. Konu bu. Herkesin elinde olabilen son teknoloji akıllı saatlerin tam zıttı. Sanata âşık kişiler için korunan niş bir pazar.
İstanbul’u seçmenizi etkileyen faktörler neler oldu?
İstanbul’u ben seçmedim, bu tamamen Şark’la ortak olmanın getirdiği bir sonuç. Kendiliğinden geldi. Benim için öncelikli olan ortağımın kim olduğuydu. Ben ona bağlıyım. O burada, onun için ben de buradayım. İlk nedeni bu. Ben her yerde olmak istemiyorum. Elbette İstanbul, Türkiye’de en mantıklı seçenek. Çünkü ben bir ya da iki, belki üç satış noktası istiyorum. Pek çok ülkede bir ya da iki satış noktamız var. Daha fazla değil. Özel kalmak istiyoruz, pazarlama ürünü olmak değil. İstanbul müthiş bir şehir. Kalbin seçimi fakat aynı zamanda mantıklı bir seçim.
Röportaj: Neşe Mesutoğlu