Richard Mille’in Sanat Dünyasıyla Flörtü
Bir saatin sanat eseri sayılabilmesi için ne gerekir? Yıllara meydan okuyan geleneklerden miras kalan üretim teknikleri mi, kalıpların dışına çıkan cesur tasarım öğeleri mi yoksa müzayedelerle kıyaslanacak bol sıfırlı etiketi mi? Eminim herkesin bu soruya verecek farklı cevapları vardır; ancak ben kendi cevabımı bulabilmek için yola koyuldum ve soluğu Londra’daki Frieze sanat fuarında aldım.
Frieze London ve Frieze Masters olarak iki ana bölüme ayrılan fuar, şehrin simgelerinden Regent’s Park’a yayılıyor. Parkın bir ucundaki Frieze London bölümü, çağdaş sanatçıların eserlerine yer vererek yeni keşiflere yol alınmasını sağlarken, diğer uçtaki Frieze Masters, göz alıcı ustaların eserlerine ev sahipliği yapıyor. Birbirinden farklı kitlelere hitap eden ancak yine de binlerce sanatseveri aynı düzlemde buluşturan fuarın saat ve sanat ilişkisine ışık tutabilecek yanıysa Frieze Masters bölümündeki Richard Mille seçkisiydi.
Genç bir marka olmasına rağmen modern klasikler arasındaki yerini sağlamlaştıran Richard Mille, bu sene ilk defa Frieze Masters destekçileri arasında yer alarak, en özel modellerini bu alanda sergilemeye karar vermiş. Yüz yıllar öncesinden çıkıp gelen usta işi sanat eserlerinin arasına konumlandırılan yüksek teknoloji ürünü saatler, aradaki bağlantıyı kurmanızı zorlaştırabilir. Bu noktada devreye Richard Mille basın sözcüsü Theodore Diehl giriyor ve bir fincan kahve eşliğinde sorularımı cevaplıyor.
Koray Caner: Dünya çapında pek çok önemli sanat fuarı gerçekleşmesine rağmen neden Londra‘da, Frieze’deyiz?
Theodore Diehl: Doğruyu söylemek gerekirse bu tamamen Richard‘ın fikriydi. Ben de nedenini dün buraya ilk adımımı attığım anda anladım. Frieze, bir sanatseverin aklını başından alabilecek bir deneyim. İçerideki eserlerin olağan üstü seviyede olmalarına ve fuardaki çeşitliliğe hayran kaldım. Sanat eğitimi almama, sanat dünyasıyla içli dışlı olmama rağmen neredeyse kalbimin duracağını zannettim. Öte yandan burada yer alabilmenin çok zor olduğunu, katılımcı sanat galerileri ve partnerlerin ince elenip sık dokunduğunu da biliyordum. Sanırım bütün bunlar, hem Richard hem de bizler için burada olma nedeni.
K.C.: Buradaki seçkiniz nasıl bir mesaj vermeyi amaçlıyor?
T.D.: Frieze Masters’taki Richard Mille seçkisi, belki de pek çok horoloji meraklısının bile görme şansına erişmediği bazı özel parçaları sanat dünyasıyla buluşturmamızı sağlıyor. Bu seçkinin mesajını anlayabilmek içinse Richard Mille‘in bugüne kadar yaptıklarına bakmak gerekiyor.
K.C.: Polo oyuncuları, Formula 1 yarışçıları, hatta tenisçilerle aklıma kazınan bu markayı ilk kez sanatla yan yana görüyorum.
T.D.: Bu hem doğru hem de değil; çünkü ilk günden bu yana sanatla iç içeydik. Sadece bunu dile getirme şeklimiz farklıydı. Örneğin, burada sergilenen RM 68-0 Tourbillon adlı model, limitli sayıda üretilenlerden. Sadece horoloji tutkunlarının değil, Richard Mille markasında görev alan arkadaşlarımızın bile ilk kez bu sanat fuarında yakından göreceği bu model, sanatla olan bağlantımızın en özel örneklerinden. Sokak sanatçısı Cyril Phan -bilinen adıyla Kongo– tarafından normalde oda büyüklüğünde alanlar için hazırlanan çalışmalar, ufacık bir saat kadranında yeniden hayat buldu. Sanatı farklı bir şekilde ele alan bu çalışma, online olarak satışa sunuldu ve kısa süre içerisinde tükendi. Atölyeden çıkıp doğruca alıcısına ulaşan model, belki de gerçek anlamda bir sanat eseri. Üretiminin üzerinden yıllar geçmiş olması da aslında uzun süredir bahsettiğin farklı spor dallarındaki isimlerin yanı sıra sanat dünyasına da dokunduğumuzu; ancak şimdiye kadar bunu yüksek sesle dile getirmediğimizi gösteriyor.
Theodore Diehl ile sohbetimiz, Richard Mille’in nasıl bir marka olarak algılandığı üzerine derinleşirken, ‘sanat eseri’ tanımına da yeni bir açılım getiriyor. “Hız tutkunu bir erkek için muazzam mekanizmasıyla öne çıkan bir saat, bileğinde taşıdığı bir eserdir. Tasarıma ilgi duyan bir kadın ise heykel titizliğinde işlenmiş ve değerli taşlarla bezenmiş saatini bir sanat eseri olarak görür” cümleleriyle farklı saatlerin ‘sanat eseri’ olarak adlandırılabileceğini iddia ediyor.
K.C.: Frieze Masters‘taki varlığınızdan yola çıkarak bu fuara özel bir koleksiyon ya da günümüz sanatçılarıyla yeni işbirlikleri öngörmemiz mümkün mü?
T.D.: Söz konusu Richard olduğunda, her türlü sürprize açık olmalıyız. Sonuçta bu marka sadece spor meraklılarına hitap etmediğini farklı şekillerde kanıtladı ve sanat dünyasıyla olan ilişkisi de pek çok yeniliği hayal etmemize olanak veriyor. Özellikle günümüz sanatçıları, anı yakalayan dehalar ve geleceği şekillendirecek vizyonerler Richard’ın göz hapsinde bulunuyor. Hali hazırda devam eden bazı projeleri seninle paylaşmak için sabırsızlansam da şimdilik ağzımı sıkı tutmam gerekiyor. Ancak bunların arasında, en azından şu aşamada, Frieze Masters özelinde bir koleksiyon yer almıyor.
K.C: Neden? Böyle bir çalışma, hızlı başlayan bu ilişkiyi güçlendirmez miydi?
T.D.: Elbette! Bahsettiğin gibi özel bir koleksiyon iki taraf için de faydalı olurdu. Fakat şimdilik saat ve sanat bağlantısını öncelikle bizim açımızdan ele almamız gerekiyor. Burada, dünyanın önde gelen sanat galerileri arasında yer alan seçkimizle sağlam bir adım atarak başladık. Sonrasında belki özel modellerimizin lansmanlarının fuar sırasında yapılması ya da bu döneme özel projeler üretilmesi gibi hayallerin peşinden gidebiliriz.
Diehl, sohbetimizden hemen sonra beni Richard Mille seçkisinde yer alan sıra dışı modellerle tanıştırıyor. Söylediğine göre burada yer alan altı parçanın her biri, sahiplerinden ödünç alınarak sergileniyormuş; tıpkı sanat eserlerinin koleksiyonerlerden ödünç alınarak sunulduğu özel gösterimler gibi. Seçkide dikkatimi en çok çeken parça, marka için de bir ilk olma özelliği taşıyan The RM 19-02 Tourbillon Fleur.
Kadrana, 7 rakamının üzerine denk gelecek şekilde yerleştirilen tourbillon, değerli taşlarla kaplı bir katmanın ve el boyaması taç yapraklarının arkasında gizleniyor. Her beş dakika bir açılıp kapanan bu mekanizma, hem teknik mükemmeliyeti hem de artistik yaklaşımıyla beni bu maceranın en başına götürüyor; saat ve sanat ilişkisine. Cenevre’ye özgü bir el işi sanatının yüzyıllar sonra teknolojik elementlerle harmanlanması, bunun da genç sayılabilecek bir saat üreticisi tarafından sağlanması, güneşli bir Londra akşamüstünde cevabını aradığım soruyu tekrar sormama neden oluyor: Bir saatin sanat eseri sayılabilmesi için ne gerekir?