Portekiz’deki Oeiras Evi

Portekiz’in Oeiras bölgesinde yer alan OODA imzalı Oeiras Evi, mimariyi doğal topografya ile uyum içinde şekillendiren cesur bir tasarım anlayışını temsil ediyor. Yapının konumlandığı alanın ölçüleri, tasarımı belirleyen temel faktörlerden biri olurken, arazide bulunan doğal eğim, mimari çözümlerin yönünü belirleyen en önemli unsurlardan biri haline geliyor. Mimari ve doğa arasındaki bu etkileşim, yapının çevresiyle kusursuz bir uyum içinde yükselmesini sağlıyor.

Bu proje, yapay ve doğal unsurların dengeli bir şekilde bütünleştiği bir tasarım anlayışıyla şekillendi. Evin merkezinde yer alan avlu, hem mekanları düzenleyici bir unsur hem de yapıyı tanımlayan bir alan olarak işlev görüyor. Doğal ışığın iç mekanlara ulaşmasını sağlayan bu açık alan, evin sosyal ve bireysel kullanım alanlarını bir araya getirerek doğal çevreyle güçlü bir bağlantı kuruyor. Yapının geometrik ve hacimsel düzeni, çevredeki doğal değerleri öne çıkarırken, aynı zamanda konforlu bir yaşam alanı yaratıyor.

Mimari Tasarım ve Doğayla Uyum

Oeiras Evi, doğal eğimin sunduğu avantajları değerlendirerek, manzaranın bir parçası haline gelen bir yaşam alanı yaratmayı hedefliyor. Evin tasarımında, merkezi bir avlu etrafında şekillenen hacimler öne çıkıyor. Üç tarafı çevreleyen duvarlar, topografya ile uyum içinde eriyerek mekânsal bir açıklık sağlıyor. Sosyal alanlar ve özel yaşam alanları, şeffaf sınırlar ve geçirgen yüzeylerle birbirine bağlanıyor, böylece iç ve dış mekanlar arasında akışkan bir geçiş sunuluyor.

Evin giriş alanı, yarı gömülü bir konumda yer alıyor ve burada su ögesi kullanılarak etkileyici bir sahne yaratılıyor. Havuz, sadece estetik bir unsur değil, aynı zamanda ışığı yansıtarak mekanın aydınlatılmasına katkı sağlayan bir fonksiyon üstleniyor. Su yüzeyinin hareketliliği ve çevresindeki bitki örtüsü, doğal ve yapay unsurların birleşimini simgeliyor.

Ev, zemine güçlü bir şekilde oturan, ancak aynı zamanda havada süzülüyormuş hissi veren bir mimari anlayışla tasarlandı. Yapının ana kütlesi, eğimli araziyi kucaklarken, iç mekân ile dış dünya arasındaki sınırları yumuşatıyor. Arazinin doğal eğimi sayesinde, zeminle bütünleşen yapının alt bölümü, dış mekanın organik bir uzantısı gibi hissediliyor. Bu sayede, iç ve dış mekân arasındaki akışkanlık ve doğayla bütünleşme etkileyici bir şekilde sağlanıyor.

Çatı Tasarımı ve Malzeme Kullanımı

Evin çatı tasarımı, sadece bir örtü değil, aynı zamanda mimari anlatıyı güçlendiren bir unsur olarak ele alınmış. Eğimli yapısı ve farklı seviyelerdeki açıklıkları ile mekânsal hareketliliği destekleyen bir unsur olarak işlev görüyor. Çatı yüzeyinin bir bölümü, yaya erişimine uygun bir alan olarak düşünülerek, yapıya farklı perspektiflerden bakış imkanı tanıyor.

Malzeme kullanımı, doğal ve modern unsurların dengeli bir şekilde bir araya getirilmesiyle belirlenmiş. Cephe kaplamaları, hem yapının çevresiyle bütünleşmesini sağlıyor hem de modern mimarinin yalın çizgilerini vurguluyor. Bu, aynı zamanda yapının çevresel sürdürülebilirliğini artıran bir yaklaşımın da göstergesi. Mimari, hem dönüşümcü hem de çevreye kalite kazandıran bir karakter taşıyor.

Fotoğraf: Fernando Guerra | fg+sg