Picasso ve Warhol’un Mutlak Var Oluşu

 

Art Basel & UBS Report’un The Art Market 2018 araştırması, 10 yıldır en çok Picasso ve Warhol’un eserlerinin sergilendiğini ve satın alındığını ortaya koyuyor. Sergilenme raporlarına bakacak olursak, 2007’den 2017’ye kadar geçen süre zarfında her zaman ilk sırada olan Andy Warhol’u Pablo Picasso takip ediyor.

 

Bir Picasso ya da Warhol sahibi olmak koleksiyonerler için olmazsa olmaz. Elbette iki sanatçının eserlerini toplu olarak görmek de paha biçilmez bir deneyim. Art Basel & UBS Report’un The Art Market araştırmasındaki En Çok Sergilenen Sanatçılar listesi de bunu destekler nitelikte. Öyle ki, araştırmaya göre 2007’den 2017’ye kadar geçen süre zarfında küresel olarak, solo ve karma sergiler çerçevesinde en çok sergilenen 20 sanatçı arasında -sabit olacak şekilde- birinci sırada Andy Warhol, ikinci sırada da Pablo Picasso yer almış. Listede, Picasso’nun bir dönem sıkça atıştığı Henri Matisse de var, Warhol’a ilham verenlerden Marcel Duchamp da. Araştırmadan ortaya çıkan gerçek ise sanat dünyasının satışlar doğrultusunda belli başlı bazı sanatçılara odaklandığı…

 

David Douglas Duncan Arşivi / Barcelona Picasso Müzesi İzniyle

 

Milyon dolarların konuşulduğu sanat piyasasında, yakın zaman önce, bir Picasso tablosunun daha ciddi bir rakama alıcı bulduğunu hatırlayın! İngiliz basınında yer alan haberlere göre, Picasso‘nun Marie-Therese Walter‘ın portresinin yer aldığı, Altın Meşe olarak da bilinen 1937 tarihli Kırmızı Hırkalı ve Bereli Kadın tablosu, geçen martta Londra‘daki Sotheby’s müzayedesinde yaklaşık 70 milyon dolara satıldı. Daha önce de New York‘taki Christie’s müzayedesinde, sanatçının Cezayirli Kadınlar tablosu 179 milyon 365 bin dolara satılmıştı. Andy Warhol’un gerçek bir araba kazasında çekilmiş ve içinde bir kazazedenin görüldüğü fotoğraf kareleriyle kurguladığı 1963 tarihli Gümüş Araba Kazası (Silver Car Crash) isimli çalışması 2007’de 105 milyon dolara, bir benzeri olan Green Car Crash (Green Burning Car I) adlı çalışması ise aynı yıl 71 milyon dolara satılmıştı. Coca-Cola isimli eseri ise, New York’ta düzenlenen müzayedede 2013’te 57 milyon dolara alıcı bulmuştu.

 

Barselona Picasso Müzesi

 

Her ikisi de son derece üretken olan iki sanatçının eserlerinden bir tane edinebilmenin bir prestij meselesi haline geldiği sanat dünyasından birileri bize bu iki sanatçının sırrını fısıldar mı? Nasıl oluyor da popülerliklerini hâlâ ve kararlılıkla koruyorlar?

 

Andy Warhol Müzesi

 

Kimi sanat yorumcularına göre -ki katılmadan edemeyeceğim- Warhol, eserlerinin totalinde bir zaman kapsülünün, Picasso ise çirkin ve duygusuz ancak arzu edilen bir var oluşun yaratıcısıydı. Andy Warhol’un eserlerinde zamanın akışı içinde yaşanan olayları –Marilyn Monroe‘nun intiharından Kızıl Çin‘in yükselişine kadar- takip edebilir, modern hayatın getirdiği duyarsızlaşmanın izlerini –Gümüş Araba Kazası’nda olduğu gibi- mekanik çoklu görüntü reprodüksiyonlarında bulabilir, Picasso’nun Kübizminde ise çirkinlik, kabalık, kötülük ve duygusuzluğun ‘estetiğini’ gözlerinizle okuyabilirsiniz.

 

Cow / Andy Warhol Müzesi

 

Giovanni Papini’nin Libro Nero başlıklı kitabında, İtalyan yazar, Pablo Picasso ile yaptığı bir görüşmeden yaptığı alıntıda Picasso’nun da bu konuda itiraf gibi sözlerine odaklanıyor: “Onları ne denli az anladılarsa, bana o denli çok hayran oldular. Tüm bu saçma oyunlarla eğlenerek ün kazandım ve çok hızlı kazandım. Bir ressam için ünlü olmak satışlar ve buna bağlı olarak varsıllık demektir. Bugün, bildiğin gibi, ünlüyüm, varlıklıyım. Ama yalnız başıma kaldığımda, kendimi hiç de bir sanatçı olarak -sözcüğün eski büyük anlamında- görecek denli yüzsüz değilim. Giotto, Titian, Rembrandt, Goya büyük sanatçılardı. Ben olsa olsa bir halk palyaçosuyum, bir şarlatan. Zamanımı anladım ve çağdaşlarımın ahmaklığını, kibirlerini, hırslarını sömürdüm. Benim bu itirafım acı bir itiraf, görünebileceğinden daha acı verici. Ama en azından ve en sonunda dürüst olma gibi bir değeri var.”

 

Barselona Picasso Müzesi

 

Hayli sert bir itiraf! Aslında itirafında da altını çizdiği üzere, anlaşılmaz olmak onun avantajıydı. Ölümü, hastalıkları ve hüznü konu aldığı Mavi Dönem ile yer yer enerji ve hareketin, yer yer hüznün öne çıktığı Pembe Dönemi sonrası Picasso’nun Kübizmi müjdeleyen eseri olarak kabul edilen Avignon’lu Kadınlar’ın tohumları zihnine Matisse‘in Yaşama Sevinci resmini gördüğünde düştüğünde Picasso, sanatta bir çığır açmaya mı yoksa derdini anlatmaya mı odaklanıyordu? Üstelik zamanında sanat dünyasında bir şok etkisi yaratan, “korkunç ve çirkin” sözleriyle özetlenen tablosunu 1916’ya kadar sergilememişti bile. 1907 tarihli ve 244 x 235 cm ölçülerindeki Avignon‘lu Kadınlar, günümüzde dâhi tartışılıyor. Yapımı dokuz ay süren resmin sağ tarafındaki köşeli hatların, sert ve şiddetli bir görünüme sahip ilkel ve heykelsi figürlerin Afrika kabile maskelerinden ve Okyanusya heykellerinden uyarlandığı düşünülüyor. Resmi tamamlamadan birkaç ay önce Paris’teki Etnografya Müzesi’ni gezen sanatçının buradaki heykellerden etkilendiği ileri sürüldüğünde, Picasso sadece gülümsemiş ve bu iddiaları reddetmiş. Ne de olsa ömrü boyunca gizemi sevmiş. Çözümlemenin bu kadar çabuk ve isabetli olması onun bir parça canını sıkmış olabilir mi?

 

Menu For The Quatre Gats, Dish Of The Day / Barselona Picasso Müzesi

O popu, pop onu sevdi

Picasso’nun dünyadan ayrıldığı 1973’te ABD’de yaşayan, zamanının çoğunu Michael Jackson, Mick Jagger, Liza Minelli gibi ünlü isimlerin portrelerini yapmaya ayıran Andy Warhol kariyerinin en parlak olduğu zamanlara yaklaşırken, 1969’da günümüzün en prestijli dergilerinden biri olan ve geçtiğimiz mayıs ayında yayın hayatına son verilen Interview’ı kurmuş, 1975’te The Philosophy of Andy Warholkitabını yayımlamıştı. Üstelik Picasso’nun kızı Paloma Picasso’yla da arkadaştı.

Büyük sanat eleştirmenleri Warhol’un yeteneğini 1962’de keşfetti. Gümüş rengine boyadığı saçları ve sanatıyla parlayan Warhol, dolar banknotu ve Campbell’s marka hazır çorba tenekesi çizimleriyle dikkat çektikten bir yıl sonra, Fabrika adını verdiği stüdyosuna taşındı. Gerçek anlamda bir sanat fabrikasıydı orası: 2.000 kadar resim ve birçok film. Warhol’un Marilyn Monroe, Troy Donahue ve Elizabeth Taylor gibi ünlü isimleri resmettiği çalışmaları ve Amerikan popüler kültürünün öne çıkan imajları… O popülerden beslenirken, kendisi de git gide popüler bir figüre dönüştü. Çalışmalarının odağına günlük hayatın parçası olan para, ayakkabı, yiyecek, ünlüler ve gazete kupürlerini koyması boşa değildi. Sanatında yaptığı tekrarlarla ilgili soru sorulduğunda -özellikle de Campbell’s konserveleri hakkında- tekrarının gerekçesi olarak bu çorbaları çok sevdiğini ve çok fazla tükettiğini söylemişti! Kendisini ve Pop-Art’ı yüzeysel bulan nicelerine, “Evet ben son derece yüzeysel biriyim” şeklindeki cevabı ve sanatı nereye konumlanmalıydı? Bu noktadan bakıldığında, popüler bir kimlikle popüler olanı sunan Andy Warhol, eserleri ve kendisi ile ilgili hâlâ kafa karışıklığı yaratıyor.

 

Andy Warhol Müzesi

 

Yine de günün sonunda Pollock’un başkaldıran tavrının izdüşümünde ve fakat buna karşıt bir duruş da barındıran Warhol’un sanatı, geçtiğimiz on yılların ekolojik problemleri, hatta en belirgin manşetlerin, kişiliklerin, trajedilerin, sanat eserlerinin görsel bir antolojisi gibi. Bir gün dünyaya bir şey olsa ve insanlıktan geriye Warhol’un eserleri -tarih sıralamasıyla- kalsa, dünyada neler yaşandığı kolaylıkla anlaşılabilir. Hatta tarihçiler ve arkeologların ortaya koyacaklarından çok daha kolay bir şekilde.

 

The Lobster / Barselona Picasso Müzesi

 

Picasso, Kübizm akımının öncülerinden olarak ışık ve nesnelerle oynadı, perspektife meydan okudu, Warhol, Pop-Art’ta başı çekerek, insana ve 20. yüzyılın yegâne değişmezi makineye dair her şeyi varlık-hiçlik, değer-değersizlik noktasında ele alıp yeni yollar açtı. Bu durumda daha uzunca bir süre spotlar üzerlerinde olacağa benziyor. Picasso ve Warhol’un ölümsüzlük adına yakaladıkları mutlak ortaklığı, koleksiyonerlerin bitmek bilmez ilgisi, hayatları, sanatları ve gizemleri kadar birer filozof ve kâhin olmalarına da borçlu olabilirler!

 

Yazı: İlknur Eşsiz