Phillip Thomas’ın New York City Evi

Türk ve Amerikan kültürlerini kusursuz bir şekilde bir araya getiren bir New York City evi.

Tasarımcı Phillip Thomas, New York’ta yaşamasına rağmen ilhamını dünyanın dört bir yanındaki yaşayan ve lüks projelerden alıyor. Bu kez yolu Türkiye’den geçiyor. Thomas’ın son projesi, Türk asıllı ev sahiplerinin kökenlerinden izler barındırmasını istediği bir New York City apartman dairesi. Canlı mücevher tonlarının başrolde olduğu daire, birbirlerine kusursuz bir şekilde akan, birbirlerini tamamlayan, her biri görsel açıdan güçlü detaylar barındıran yaşam alanlarından oluşuyor. Tasarımcının parlak cilalı yüzeyler kullanma tercihi, inovatif doku tasarımlarıyla ve alışılmışın dışında desenlerle birleşerek hem şık, hem rafine hem de farklı kültürleri aynı potada eriten bir tarz ortaya çıkarmış.

Eve girdiğiniz andan itibaren, ev sahiplerinin kişilikleri ve tarzı hakkında bir fikir sahibi oluyorsunuz. Örneğin antreyi kaplayan varaklı duvar kâğıdı, adeta bir Gustav Klimt resmini andırıyor ve müşterinin dekoratif obje koleksiyonunu sergilemesi için harika bir arka plan oluşturuyor. Thomas da bu altın dokunuşu için aldığı ilhamı şu sözlerle anlatıyor; “Antre, Türkiye’deki bazı kiliselerde rastladığımız altın kubbelerden ilham alınarak tasarlandı; zenginlik, gösteriş ve ışıltı dolu.”

“Müşterilerim eğlendirmeyi seviyor ve onlara samimi akşam yemeklerinden büyük partilere kadar farklı organizasyonlar yapabilmelerine olanak sağlayacak bir alan sunmak istedim” diye anlatıyor Thomas evin ana yaşam alanı olan salonu. “Türk evlerindeki uzun divanlardan esinlenerek biz de buraya uzun ve büyük bir kanepe yerleştirdik ve onu ikiz sehpalar ve istenildiğinde kolayca yerleri değiştirilebilen sandalyelerle destekledik. Odayı ipek kadifeden yastıklara, gözlerinizi kamaştıran mücevher renklerine boğduk.” Duvarlar ise üst üste uygulanan mat ve metalik boyalarla, gün boyu derin ve ışıltılı görünecek şekilde boyanmış.

Thomas’ın müşterilerinin istek ve dileklerini anlamlı iç mekânlara dönüştürebilme yeteneği gerçekten dillere destan. Fakat elbette müşterilerinin evlerinde kullanım kolaylığına sahip olmaları için de bir şeyler yapıyor. Bu New York City dairesinin ev sahipleri eğlendirmeye bayılıyor ama evde baş başa vakit geçirmeyi de seviyorlar. Bu yüzden her iki isteği de karşılaması için Thomas, dilendiğinde yemek odasına dönüştürülebilen kullanışlı bir kütüphane tasarladı. Bu odayı dramatik ama bir yandan da içeri davet edici bir hisse boğmak için de koyu mor lake duvarlarda karar kıldı. Bu çok fonksiyonlu alanda tasarımcı koyu ama korkutucu olmayan, aynı zamanda da canlı ve enerjik bir hava yakalamak istemiş. “Ev sahipleri kültürlü ve iyi eğitimli insanlar; bu yüzden kütüphane onlara öğrenmeye devam edebilecekleri, yeni fikirlere yelken açabilecekleri bir alan sunuyor. Ama aynı zamanda resmi akşam yemeklerini de bu alanda gerçekleştirebiliyorlar.” İş renk seçimine geldiğinde, yemek odasının duvarında asılı sanat eseri yol göstericileri olmuş. Eserle kontrast renk kullanan tasarımcı, mor duvarlara eşlik etmesi için ipeksi sarı mobilyalar ve kırmızı kumaşlar üzerine odaklanmış. Çiftin unutulmaz yemek davetlerine eşlik eden bir diğer mekân olan mutfak, olabildiğince fonksiyonel olacak ama karakterinden de bir şey kaybetmeyecek şekilde tasarlanmış. “Eski beyaz mutfak dolaplarını derin bir bronz tonuna boyadık ve ev sahibesinin canlı renklere sahip porselen yemek takımlarıyla kontrast olması için de bronz fayanslar tercih ettik” diyen Thomas, çiftin yemek hazırlamaya çok vakit ayırdığını ve aileleriyle en çok burada vakit geçirdiklerini dile getiriyor. Odaların çoğunda, ev sahiplerinin Türkiye’ye uzanan köklerine göndermeler yapıldığını görebiliyorsunuz. Örneğin Thomas, bolluğu, bereketi, sağlığı simgeleyen nar desenini, misafir odasının duvar kâğıdında kullanmış. Odadaki nevresim takımı ve dekoratif olarak kullanılan kilim ve kumaş seçkisi de Türk motifleriyle kaplı. Thomas, “Bu daireyi tasarlarken ekibimle birlikte Türk iç mekân tasarım kültürüyle ilgili pek çok kitap karıştırdık” diyor. “Müşterim Türk asıllı, biz de onun kültürüne, renklere olan tutkusuna ve hayatını yaşayış şekline uygun bir şeyler yapmak istedik. Kıymetli mücevher renklerini ve doygun ana renkleri, odalara heyecan katmak için bolca kullandık; bizden önce tüm daire bejin farklı tonlarıyla doluydu! Türk tasarımlarını araştırmak, beni renkler konusunda daha cesur olmaya itti.”

Bu tür geleneksel ve farklı kültürleri simgeleyen elementler, ebeveyn yatak odasında da göze çarpıyor. Ev sahibesinin annesine ait kimononun bir fotoğrafı, odanın odak noktası olması için çerçevelenmiş ve duvara asılmış. Thomas’ın “odadaki hazine” diye nitelendirdiği bu kimono zarif kuş ve çiçek işlemelerine sahip ve müşterilerin isteği üzerine fotoğraflanarak sonsuzluğa taşınmış. “Ev sahipleri, böylesi işlevsel bir şeyi bir sanat eserine dönüştürme ve ailelerini onurlandırma fikrini çok sevdi” diye anlatıyor Thomas. “Yataklarının tam karşısına asılı olduğu için her gün uyandıklarında ilk gördükleri şey o oluyor.” Odanın bir diğer hazinesi ise tavandan aşağı doğru akıyormuş gibi boyanan varak detayları. “Kendinizi sanki açık havada, yıldızlar altında uyuyormuş gibi hissediyorsunuz.”

Hazırlayan: Zeynep Merve Kaya

Fotoğraflar: Michael Mundy