Parker Estetiği
Geoffrey Parker, markanın DNA’sını gelecek nesillere aktarmaya kararlı.
Bir kalem koleksiyoneri için hayranı olduğu markanın tüm serilerini toplamak ne kadar önemliyse, tutkunu olduğu bu parçaların köklü hikâyesini bizzat markanın kurucularından dinlemek de aynı şekilde keyif vericidir. Bu durum, geçtiğimiz ay Çırağan Sarayı’nda düzenlenen dünyanın ilk kalem festivali Penfest için de geçerliydi. Zira, dünyaca ünlü kalem üreticileri, koleksiyonerleri ve sanatçılarının katıldığı etkinlikte, Parker’ın kurucusu George S. Parker’ın üçüncü kuşak torunu Geoffrey Parker da vardı.
Konuşması sonrasında sohbet ettiğimiz Parker’dan -eğer varsa- ‘mükemmel kalem’in tanımını öğrenmek istedik. “Mükemmel kalem var olmayabilir! George’un dediği gibi ‘her zaman daha iyisi olacaktır.’ George, şimdiki kalemleri hayal bile edemezdi.”
Ceketinin cebinden, sihirli bir hareketle altı kalem çıkaran Geoffrey Parker, içlerinden en özelini şöyle anlatıyor: “Bu kalem, Parker 51, doğduğum yıl, 1948’te üretilmiş. 70. yaşımı kutluyorum. Hâlâ benimle.”
Kalemlerin oldukça kişisel eşyalar olduğu konusunda hemfikiriz kendisiyle. Öyleyse, kullandığımız kalem bizimle ilgili ipucu verebilir mi karşımızdakine? “Tabii ki” diyor Parker. Bir deneme yapıyoruz, Parker’ın kalemlerinden en sevdiğim ikisini seçiyorum. Seçimlerimin analizi şöyle: “İkisi de Sonet modelinin kalıbına sahip ve bu sizin modern bir kadın olduğunuzu söylüyor. Benim için sürpriz olmadı.” Eh benim için de!
Estetik ve mütevazı kalemler ürettiklerini söyleyen Parker’a Londra’daki Parker Müzesi’ni de soruyoruz. 1900’lü yıllarda George Parker’ın arşivleri bir araya getirme fikrinden doğan müzeyi önemsiyor; “Tasarım evrimini müzede görebiliyorsunuz. Tasarımcılar için de bir örnek niteliğinde. Sadece yaptığımız ürünler değil, deneysel ve prototip ürünler de var.” Festivalde camekânın içinde tanıtılan bir Parker modelini gösteriyor. Sınırlı sayıda üretilmiş olan Parker Duofold bu. “Bu kalem, George Parker ve onun sahip olduğu merakın hikâyesini anlatıyor. Umut ediyorum ki bazı insanlar bu kaleme baktığında, 25 yaşındaki bir çiftlik çocuğunun merak duygusunun ulaştığı noktayı görür.” Yazı: İlknur Eşsiz