Öner Kocabeyoğlu’nun Yeni Sergisi
Türkiye’deki en önemli koleksiyonlardan birine sahip olan Öner Kocabeyoğlu, yeni bir sergiyle karşımızda.
Kadıköy Belediyesi’nin yeni kültür sanat mekânı Alan Kadıköy’ün açılış sergisi XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 Papko / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu, yoğun ilgi nedeniyle 24 Nisan’a kadar uzatıldı. Türk resim sanatının dönüm noktası olarak kabul edilen Paris Ekolü sanatçılarının eserlerinin yer aldığı Papko / Öner Kocabeyoğlu koleksiyonundan kapsamlı bir seçkiye yer veren serginin ilki Ferit Edgü küratörlüğünde, 2011’de Santral İstanbul’da gerçekleşmişti. 10 yıl sonra, koleksiyondaki 433 eser arasından 182 çalışmanın Metin Deniz tarafından bir araya getirildiği sergi; Türk resim tarihinin Abidin Dino, Adnan Çoker, Albert Bitran, Ara Güler, Avni Arbaş, Burhan Doğançay, Fahrelnissa Zeid, Ferruh Başağa, Fikret Muallâ, Hakkı Anlı, Komet, Mehmet Güleryüz, Mübin Orhon, Nejat Melih Devrim, Ömer Uluç, Selim Turan ve Yüksel Arslan gibi büyük ustalarının resimlerine ve İlhan Koman, Koray Ariş ve Seyhun Topuz gibi heykel sanatımızın dünyaya mal olmuş isimlerinin yapıtlarına ev sahipliği yapıyor. Sanatın paylaşıldıkça büyüdüğüne olan inancı nedeniyle bu tarz oluşumları desteklemeye ve içinde olmaya devam edeceğini belirten Öner Kocabeyoğlu, koleksiyoner olmanın sadece resmi alıp, duvara asmak, çok sayıda sanat eserine sahip olmak anlamına gelmediğini belirtiyor.
Modern, çağdaş ve yükselen sanatçıların önemli eserlerine yer veren, Türkiye’nin en önemli koleksiyonerlerinden Öner Kocabeyoğlu, “Bir koleksiyoner okuyarak, sanat tarihi bilgisi edinerek, öğrenerek, görerek ilerlemeli” diyor. Kocabeyoğlu eserlerin her birinin nasıl ayrı bir ruhu varsa bir koleksiyonun da bütün olarak ruha sahip olması gerektiğini ifade ediyor.
20 yıl önce bir müzayededen satın aldığınız Selim Turan tablosu ile başladığınız sanat serüveni Alan Kadıköy’deki serginizle devam ediyor. Bu buluşma sizi nasıl etkiledi?
Serüvene 20 yıl önce başladım ve 10 yıl önce koleksiyonumun ana omurgası dediğim Paris Ekolü Türk sanatçılarından oluşan büyük bir seçkiyi Santral İstanbul’da sanatseverlerle paylaştım. Şimdi de Alan Kadıköy’de, ilk serginin de prodüktörü olan Metin Deniz ile yeniden sanatseverlerle buluşturduk. Bir yerel yönetimin sanata alan açmış olması, desteklemesi de çok önemli. Böyle desteklere ve böyle mekânlara ihtiyacı var Türkiye’nin. Özellikle Anadolu yakası için çok önemli bir sanat merkezi oldu Alan Kadıköy. Bu yakanın en kapsamlı sergisine tanıklık etmek ve bu oluşumun içinde olmak mutluluk verici.
Bu serginin sanatseverler için önemi nedir?
Bu sergi Türk resminin kırılma noktası diyebileceğimiz Paris Ekolü sanatçılarının bir arada toplandığı ve her bir sanatçının birden fazla eserini aynı anda gözlemleme fırsatı sağladığı için, sanatseverlere sadece eseri değil sanatçıyı da tanıtıyor ve düşündürüyor. Sergide, rehberli okul gezileri, farklı yaş gruplarından çocuklara atölyeler düzenlendi. Böylece sadece yetişkinlerin gezebileceği bir sanatsal etkinlikten ötesi oldu. Kadıköy Belediyesi’nin sağladığı bu imkânlar önemli. Sergi şehrin dört bir yanından izleyici alıyor ve bu kez farklı yaş kesimlerine de hitap ediyor.
Koleksiyonunuzda yer alan 433 eser arasından Metin Deniz tarafından 182 tanesi seçildi sergi için. Bu seçimin kriterleri nelerdi?
Seçilen eserler, Alan Kadıköy’ün içinde bulunan küçük müzenin sergileme imkânlarına göre yerleştirildi. Eser adetleri ve hangi alana kaç sanatçı, o sanatçının kaç eserinin sergileneceği bu alana göre belirlendi. İlk sergide gösterilmemiş, koleksiyona sonradan dâhil olmuş bazı eserler eklendi. Diğer sergiden farklı olarak bu kez Seyhun Topuz da dört adet heykeliyle katıldı. Ve ilk sergide gösterilen 15 Ergin İnan eseri ile bir adet Alaettin Aksoy eseri benim isteğim ve ortak karar doğrultusunda bu sergide yer almadı.
Koleksiyonunuzun odağında Paris Ekolü dönemi var. Bugün Montmartre turistik bir alana dönüştü ve genç ressamlar ekonomik nedenler yüzünden Paris’in dışında yaşıyor. Paris’in bir dönemini bugüne taşıyan bir sanat temsilcisi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşadığımız çağ, çok değişti. Her şey dijital ve sanal oldu. Sanat da ister istemez etkilendi. Ruh kalmadı ki… Değişen sadece Paris değil, dünya değişti ve değişiyor. Sanatçı, yaşam tarzı ve duyguları ile beslenip eser üretir.1940’lara bakıldığında Paris ve hatta tüm dünyada II. Dünya Savaşı’nın etkilerini görmek mümkün. Hayat zor, buhran havası hâkim. Tüm toplumsal ve kültürel koşullar sanata da yansıyor. Savaş sonrası hızla artan bir nüfus var mesela, özellikle Fransa ciddi bir sanatçı rağbetine uğruyor o dönem. Birbirinden bağımsız farklı eserler üreten sanatçılar bir araya gelip bir akım oluşturuyor. Soyut resmin Paris’teki yükselişi 1945-1960 arasında yaşanmış. Paris’te yaşayan Türk ressamlar da onların arasında yer almışlar.
Bugünkü şartlarda gerek uluslararası gerek yerli genç yeteneklerle temas noktaları nereye taşındı?
Genç yetenekler genellikle Mamut Art Project, Base, Bazaart gibi oluşumlarla, çok da başarılı bir şekilde sanatseverlerle buluşuyor. Ben bu oluşumları seviyor ve destekliyorum. Birçoğunda da jüri üyeliği yaptım, yapıyorum. Hepsinden eser alıyorum. Sanatçılarla devam eden görüşmelerim oluyor. Bir araya gelip sanatı hakkında konuşmak, üretimlerini desteklemek gerektiğini savunuyorum hep. Bu destek bireysel olarak bir yere kadar elbette. Okullardan başlayarak belki en yüksek kurumlara kadar desteklemek lazım. Gösterim çok önemli. Daha çok sergi alanı ve müzeye ihtiyacımız var. Sanatçı eseri göründüğünde ve üzerinde konuşulduğunda çok daha farklı bir motivasyona sahip oluyor.
Koleksiyonunuza dâhil edeceğiniz bir resmin hangi özellikleri sizi etkiler?
Ben soyut resim seviyorum. Bendeki etkisi her zaman daha fazla oluyor. Karşısına geçtiğimde bir rengin ya da renklerin akışı, tek bir fırça izi beni bir anda çekebiliyor. Tabi figüratif eserler de alıyorum. Bu tarz eserlerde kimi zaman verdiği mesaj, ne anlatmaya çalıştığı, kimi zaman da kullanılan teknik cazip geliyor. Oscar Wilde şöyle demiş; “Sanat gerçek hayata değil, izleyiciye ayna tutar.” Ben o yansımanın bıraktığı etki ile hareket ediyorum. Bir de takip ettiğim, koleksiyonumda var olan ve çok sevdiğim sanatçılar var. Bu sanatçıların da koleksiyonumda eksik olduğunu düşündüğüm dönemlerinden eserleri alırım mutlaka.
Gelecek vaat eden genç Türk ressamları takip ediyor musunuz?
Son bir yılda Şakir Gökçebağ, Erdal Duman, Burçak Bingöl, Seydi Murat Koç, Sinem Dişli, Fırat Engin, İdil İlkin, gibi sanatçıları koleksiyonuma ekledim. Bunlar dışında Melike Kara, Sadık Arı, Gökhun Baltacı, Eda Soylu, Alican Leblebici’yi de koleksiyondaki yeni nesil Türk ressamları olarak sayabilirim. Yaşa göre ayrım yapmıyorum. Eserini beğendiğim, değerli bulduğum bütün sanatçıları biriktirmeye çalışıyorum.
NFT’lere koleksiyonunuzda yer vermeyi düşünüyor musunuz?
Ben NFT eserlere sıcak bakmıyorum. Dijital sanat koleksiyonları oluşturulmasına karşıyım. Ben sanatla iç içe yaşıyorum yani eserler benimle, yaşam alanımda bağ kurup izleyebileceğim şekilde konumlanıyor. Dijital eser hem biricik hissi vermiyor hem de aradığım etkiyi yaratmıyor bende. Bir koleksiyoner olarak söylüyorum bunu; gösterimine veya satışına karşı değilim.
Koleksiyoner adaylarına ne tavsiye edersiniz?
Koleksiyon bir biriktirme eylemi ama birçok kişi ticari kaygı ve benim olma arzusu ile fikir sahibi olmadan, belki beğeni olmadan ve hatta bilgisi olmadan alım yapıyor. Bunu yanlış buluyorum. Çünkü biriktirilenin öznel bir yanı da olmalı. Bu yol bilgi sahibi olmaktan geçiyor. Bol bol gezmeli, sanat ile karşılaşabileceği, eser görebileceği her yerde bulunmaya gayret göstermeli. Okuyarak, sanat tarihi bilgisi edinerek, öğrenerek, görerek ilerlemeli bir koleksiyoner.
Bir mottonuz var mı?
In art we trust. Sanatta güvendeyiz.
Neşe Mesutoğlu