Müge Sevil ile Kahve Molası
Müge Sevil ilk günden beri gerek eğitimi, gerek kariyeri gerekse sanat dünyasına yaptığı katkılarla iletişim sektöründe parmakla gösterilecek iş kadınlarından biri. Diplomasi dünyasında uzun yıllar edindiği deneyimlerle şirketi GTC İletişimi kuran Sevil, 23 yıldır elini attığı her projede başarılara imza atmaya devam ediyor.
Bugün olduğunuz noktaya gelmek için nasıl bir yol izlediniz?
Lisans eğitimimi ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladım. Cenevre Üniversitesi’nde (Université de Genève) Uluslararası Organizasyonlar alanında yaptığım yüksek lisansın ardından Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde kariyerime başladım. 1992 yılında Başbakanlık Baş Danışmanlığı bünyesinde Basınla İlişkiler biriminde çeşitli görevler üstlendim. Bu görevimin ardından girdiğim Dışişleri Bakanlığı sınavlarını kazanarak bir dönem diplomat olarak hizmet verdim.
Yedi yıl süren devlet tecrübesinin ardından ‘farklı ne yapabilirim?’ sorusu ile bir süreliğine gittiğim ABD’de lobi ve iletişim danışmanlığı şirketlerinde çalıştım. Türkiye’ye dönüşümle 1998’de rahmetli Büyükelçi Kaya Toperi ile Ankara’da GTC İletişim’i kurduk. GTC, başlangıçta özel sektör ile devlet arasında köprü oluşturan bir danışmanlık şirketiydi. Bu girişimimizle Türkiye’ye profesyonel ve kurumsal olarak lobicilik kavramını kazandıran ilk şirketlerden biri olduk diyebilirim.
Bu alanda ve farklı sektörlerdeki deneyimlerimizi birleştirdikçe hizmet anlayışımız zamanla daha bütüncül bir yaklaşımla stratejik iletişime dönüştü. Bu değişimle birlikte 2000’li yılların başında İstanbul’daki ofisimizi açtık. Özel sektör, devlet, medya ekseninde müşterilerimizin iş hedeflerine yönelik stratejik iletişim hizmetleri vermeye başladık. Şu anda İstanbul ve Ankara’da ofisi olan nadir iletişim şirketlerinden biriyiz. Sunduğumuz butik ve bütünsel iletişim yaklaşımı ile kısa sürede sektörün tercih edilen iletişim ajansları arasında yerimizi aldık. Bugün, 23 senedir iş hedefleriyle örtüşen iletişim hizmeti sunan, doğru sonuçlara ulaştıracak stratejiler geliştiren, kamu ve özel ve medyada network’u güçlü, özel proje üretimi ve yönetimi alanlarında ulusal ve uluslararası tecrübeye sahip bir şirketiz.
Başarılarımızı ilk günkü amatör ruhumuza eklediğimiz tecrübe ve her işte koruduğumuz yüksek enerjimize borçluyuz. Hizmet verdiğimiz kurum ve markalarla ilişkilerimizin uzun yıllara dayanması ve sürdürülebilir başarılara imza atabilmek bizler için büyük gurur ve motivasyon kaynağı.
Tek cümleyle açıklarsanız sizce iletişim nedir?
Tek cümle ile iletişim: Algı oluşturmak ve algıyı yönetmektir. Kısaca, dinlemek, anlamak ve etkilemektir. Günümüzde iletişim, gerek sosyal yaşamın gerekse iş hayatının en temel unsurlarından biri…
İş ve ekonomi dünyasına yön veren Türkiye’de özellikle son 20-25 yılında gelişmiş iletişim sektörünün başarılı temsilcilerindensiniz. Sektörün geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Sektörümüzün değişen dünya dinamiklerine hızla uyum gösterdiğini ve öncülük ettiğini düşünüyorum. İletişim sektöründe konvansiyonel medyanın yanı sıra özellikle son 5-6 yılda dijital mecraların önemi ve etkisi giderek arttı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pandemi koşulları dijital dönüşüme büyük bir hız ve ivme kazandırdı.
Bizler de ‘dijital medyada nasıl fark yaratabiliriz?’, ‘hizmet verdiğimiz marka ve kurumlar adına doğru dijital hafızayı en iyi şekilde nasıl oluşturabiliriz?’ gibi bir çok konuda kendimizi sürekli güncelliyoruz. Dijital dönüşümle birlikte yeni nesil iletişim çözümleri sunmanın yollarını aradığımız bu sürecin bizim için çok verimli geçtiğini söyleyebilirim.
Gelişen pazarlama anlayışıyla bugün artık sadece üreten, satan, hizmet veren değil bunların yanı sıra toplumdan aldığını topluma veren, dünyaya katkı sağlayan şirket ve markaların zihinlerde daha güçlü daha derin izler ve algılar bıraktığını düşünüyorum. Çevre, eğitim, doğaya karşı sorumluluklarının farkında olan kurum ve markaların sayısının önümüzdeki süreçte artacağına inanıyorum. Biz de bu değişimle birlikte iletişim stratejilerimizi şirketlerin sürdürülebilir sosyal sorumluluk yönünde pozisyon almaları yönünde belirliyoruz.
Şu sıralar çalışma temponuz nasıl? Sizi heyecanlandıran projeler var mı?
Pandemi dönemi ile birlikte hepimiz farklı bir süreç yaşadık, yaşıyoruz. Evden çalışma ve farklı gelişmelere uyum sağlamaya çabaladığımız bu dönemde, iş tempomuz da oldukça arttı.
Araştırma, öğrenme ve yenilikleri uygulayabilme özellikleriyle bakıldığında işimiz bütünüyle heyecan verici. Bir çok sektöre derinlemesine bakmak, her birinde farklı bilgilere ulaşmak, edindiğimiz bilgileri işleyerek yeni iletişim uygulamalarıyla hayata aktarmak, zihnimizi her daim canlı ve dinamik tutuyor. Bu da yeterince heyecan veren bir durum. Özellikle baştan başa fikrini ürettiğimiz ve hayata aktardığımız projeler beni çok heyecanlandırıyor. En çok keyif aldığım alanlar da farklı sektörlerdeki müşterilerimiz için çağdaş sanat projeleri geliştirmek ve bu vesileyle sanata destek vermek.
Özellikle küresel pandemi sürecini ele aldığımızda sizce iletişim sektörü sınavını verebiliyor mu? Yeterince hazırlıklı mı? Önerileriniz olabilir mi?
Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel salgın sürecine aslında hiçbir sektör hazırlıklı değildi. Bugüne kadar işimiz gereği sayısız ve farklı ölçeklerde birçok krizi yaşadık ve yönettik. Bunların çoğuna hazırlıklıydık, birçoğu için olası senaryolarımız da vardı. Ancak küresel salgın, tüm dünya için bir ilk oldu. Buna rağmen duruma ve şartlara hızlıca adapte olduk ve süreci sağlıklı ve doğru bir şekilde yönettik. Yine de bu süreçte online toplantıların yüz yüze toplantılar kadar verimli ve yaratıcı geçmediğini söyleyebilirim. Bu sorunu da büyük toplantıların ardından daha dar daha efektif görüşmelerle telafi ederek gidermeye çalışıyoruz. Hayatta her deneyimin eksileri olduğu gibi artıları da var. Bu dönemde 7/24 her koşulda hizmet veren ve ciddi büyüme kaydeden müşterilerimiz ile birlikte çok farklı ve önemli tecrübeler de edindik.
Sektörü önümüzdeki günlerde neler bekliyor?
Pandemi, ülkeleri, ekonomileri, kurumları, bireyleri bir çok yönden ve derinden etkiledi. İster istemez şirket ya da bireyleri yeni bakış açılarına yeni yaklaşımlara yöneltti. Edinilen bu alışkanlıkların bir çoğu hayatımızda bir süre daha devam edecek, hatta bazıları kalıcı olacak.
Mesleki açıdan ele alırsak bu sürecin özellikle iletişim sektörünü kökten ve derinden etkilediğini ve değişime zorladığını söyleyebilirim. Bu dönemde yaşadıklarımızı gözlemlemenin, özümsemenin ve sonuçlar çıkarmanın gelecekteki iş yapış şekillerinin yönünü belirlemesi yönünden çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira pandemi süresince hemen hepimiz ciddi boyutta evrildik ve hâlâ evrilmeye devam ediyoruz. Pandemi sonrası da hayatın ve iş anlayışının birçok açıdan değişime uğrayacağına inanıyorum.
Üye olduğunuz veya destek verdiğiniz dernek veya vakıf çalışmalarınız varsa bilgi rica edebilir miyiz?
Hem bireysel hem şirket olarak ÇEV Sanat’a destek veriyoruz. Acil İhtiyaç Projesi Vakfı faaliyetlerini de hem çok beğeniyle takip ediyorum hem de destekliyorum. Baksı Müzesi ise her fırsatta desteklemekten mutluluk duyduğum bir başka proje. İstanbul Modern dâhil birçok dernek ve vakıfa elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalışıyorum. Hayata artı değer katan bu tür faaliyetleri ruhu ve zihni beslemesinin yanı sıra sosyal sorumluluk yönüyle de çok önemsiyorum.
Müge Sevil’in –normal şartlarda–bir günü nasıl geçiyor? İş dışında kaliteli zaman ayırdığınız hobileriniz var mı?
Güne, hayata çok erken başlıyorum. Haftanın en az üç günü hatta mümkün olduğu zamanlarda spora dört, beş gün ayırmaya çalışıyorum. Bu dönemde yoga ve uzun yürüyüşler yapmak günlük rutinlerim arasında. Aslında en keyif aldığım spor kickbox’tu. Ancak sağlık nedeni ile bir süre ara vermek zorunda kaldım.
Spor sonrasında da işimizin doğal süreci olarak gazeteler, televizyon kanalları ve sosyal medya üzerinden gündemi takip etmek geliyor. Ardından müşteri ve ekip toplantılarım, paydaşlarla görüşmelerimle akşam saatleri dâhil yoğun bir iş temposu ile gün hızlıca akıp geçiyor.
Bütün bunların yanında ailem her şeyden çok değerli. Ailemle mümkün olduğunca bol zaman paylaşmaya çalışıyorum. Olağan şartlarda iş hayatının yoğun temposu içinde ben ve eşim, ailemize vakit ayırabilmek için özel bir çaba gösteriyor, hatta özel ayarlamalar yapıyorduk. Pandemi koşullarının nadir de olsa getirdiği olumlu yanlar da var. Bu dönemde evden çalışma önemli bir avantaj sağladı. Bu avantajların içinde en önemlisi de, hiç şüphesiz tüm ailenin evde bir arada olması ve bolca birlikte vakit geçirebilmek…
Ayrıca bu dönemde tutkum olan sanata mümkün olduğunca vakit ayırmaya çalışıyorum. Fiili olarak gezemediğim sergi ve müzeleri sanal olarak gezmeye çalışıyorum. Fırsat buldukça gerek sanat koleksiyonumu geliştirebilmek, gerekse genç sanatçılaradestek olmak amacıyla sanatçı atölyelerini ziyaret ediyorum.
Son dönemdeki alışkanlıklarınızdan bahsedebilir miyiz? Rutininizde neler değişti? Yeni alışkanlıklar edindiniz mi?
Şu dönemde evden çalışma söz konusu olduğu için kendimize, özel alanlara ihtiyaç duyduk. Benim ve eşim için işlerimizi yürütebileceğimiz, kızımızın eğitimini sürdürebileceği özel alana ihtiyaç doğdu. Hepimiz için bu düzeni kurdum. Hatta ‘Nereyi ne kadar farklılaştırabilirim?’ diye hâlâ evle uğraşmaya devam ediyorum. Bu dönemde ailece yaptığımız faaliyetlerin sayısı da arttı. Öyle ki filmler ve bazı diziler hayatımızın olağan akışına girdi. Birlikte izleyebileceğimiz diziler ve filmleri seçmeye özen gösteriyoruz. Aynı zamanda geleneklere dönmek de bu dönemde tekrar anımsadığımız en önemli rutinlerimiz arasında yer aldı.
Bu zorlu süreçle nasıl başa çıkıyorsunuz?
Hemen herkes gibi öncelikle moralimi, direncimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Zihnimi arındırmak için uzun yürüyüşler ve yoga yapıyorum. Düzenli uyku, sağlıklı beslenme çok uzun zamandır hassas olduğum bir durumdu. Bu dönem daha da titizim.
Tüm bu çılgınlık bittiğinde yenilenmek, kendinize gelmek adına neler yapacaksınız?
Tam bir seyahat ve sanat tutkunuyum. Bugüne kadar planlı ya da spontane olsun, tüm seyahatlerimi bir şekilde hep sanat ile birleştirdim. Pandemi sonrasında da yine yeniden bol bol seyahat etmeyi, sergi ve sanat fuarlarına gitmeyi planlıyorum. En çok da hemen herkes gibi uzun süredir yüz yüze görüşemediğimiz dostlarımızla bir araya gelmeyi arzuluyoruz. Elbette yeni alışkanlıklarımız çerçevesinde tedbirleri gözeterek bunları yapacağız. Zira bazı önlemler daha uzun bir süre hayatımızda olacak.
Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Dolabınızdan yalnızca beş parça seçecek olursanız bunlar neler olurdu?
Tarzımı kısaca ‘sade, yalın ve modern’ olarak ifade edebilirim. Kıyafetlerimi modanın sanatsal boyutunu temsil eden parçalardan oluşturmayı tercih ediyorum. Dolabımda olmazsa olmazlarım; Issey Miyake ve NU ceketlerim, siyah düz elbiseler, şallarım, siyah t-shirtlerim ve elbette bunlarla uyumlu ayakkabı ve çantalar…