Montblanc Patron of the Arts Koleksiyonu
Yaklaşık iki bin yıl öncesinden günümüze uzanan bir yolculukta sıra dışı detayların, ince işçiliklerin ve güncel kalan zarafetin izini sürmeye hazır mısınız?
Günün ilk ışıkları İzmir’e doğru alçalan uçağımızın penceresinden içeri sızmaya devam ederken beni bekleyen çok özel bir davetin yarattığı heyecanı bastırmakta zorlandığımı fark ediyordum. Bugüne kadar pek çok markanın dünyanın farklı şehirlerinde düzenlediği göz alıcı etkinliklere yolum düşmüş olsa da bu defa işler biraz farklı. Hikâyenin detayları üç anahtar kelimede saklı: Montblanc, Hadrianus ve Türkiye.
Publius Aelius Hadrianus. İskoçya sınırından Sahra’ya, Atlantik’ten Fırat’a uzanan ve üç kıtaya yayılan Roma İmparatorluğu’nu 21 yıl boyunca yönetmiş, barışın ve refahın hükümdarı. Yaşadığı dönemden neredeyse iki bin yıl sonra bir markanın en özel koleksiyonlarından birisine ilham vermeyi başaran, sanatın ve sanatçının hamisi.
Montblanc tam da bu hamilik söz konusu olduğunda devreye giriyor. Bildiğiniz gibi marka her yıl, tarihte sanata hamilik etmiş bir şahsın geride bıraktığı kültürel mirası kutlayan sınırlı üretim bir yazı e koleksiyonuyla karşımıza çıkıyor. Bu yılın sınırlı üretim koleksiyonu Hadrianus’un geçtiği topraklardan, geride bıraktığı sanat eserlerinden ve taşıdığı değerlerden ilham alıyor.
Son anahtar kelimemiz Türkiye ise hem Hadrianus’un ölümsüz eserlerine ev sahipliği yaptığı için önemli bir yere sahip hem de dünyanın farklı köşelerinden davetlileri ağırlamak üzere tercih edilmiş.
Büyük Roma İmparatoru’nun eşsiz mirasının Montblanc yazı aletlerine nasıl yansıtıldığını markanın Orta Doğu, Afrika ve Hindistan bölgelerini yöneten Franck Juhel ile keyifli sohbetimiz sırasında öğreniyorum. Juhel’in bana aktardığı bilgileri, konunun ta kendisi olan yazı aletlerini kullanarak bir deftere not etmek yerine akıllı telefonuma kaydetmemi garipsiyor mu acaba? “Hayır, asla. Yaşadığımız dünya giderek dijitalleşiyor. Biz de farklı çalışmalarımızda bu dünyanın öncülerinden biri olmak için gayret gösteriyoruz. Dijital araçlar hem kişisel hem de profesyonel yaşantımı büyük ölçüde kolaylaştırıyor. Ancak analog da halen cazibesini kaybetmiş değil. Hatta analogla dijitali buluşturan çalışmalar diğerlerinden bir adım öne geçebiliyor.”
Montblanc, takip ettiğim kadarıyla teknolojik gelişmelere hızla adapte olabilen, hatta bazı gelişmeleri içinde bulunduğu sektöre hediye eden bir marka. Yazı aletleri söz konusu olduğunda da bu değişmiyor. Bundan birkaç yıl önce sunulan artırılmış gerçeklik çalışması bunun bir örneği. Defterinize aldığınız notları, yaptığınız çizimleri ve yazdıklarınızı farklı dosya formatlarına çevirip tabletinize ya da akıllı telefonunuza aktarmanızı sağlayan bu teknoloji, Juhel’in bahsettiği “analog ve dijitalin buluşmasının” şık bir örneği.
Aklımdaki esas soru, dijital cihazların yazı kültürünü olumsuz etkileyip etkilemeyeceği. Juhel, yazı sanatının uçsuz bucaksız bir dünya olduğunu, yılların deneyimi sayesinde bu dünyanın sınırlarını zorlayacak geliştirmeler yapmak için çok çalıştıklarını söylüyor. Dijitalleşmenin yazı kültürünü olumsuz etkilemediğini, aksine, pazarın giderek genişlediğini ekliyor.
Peki, Patron of the Arts koleksiyonu nasıl ortaya çıkıyor? Juhel, her bir koleksiyon için üç yıldan altı yıla kadar uzanan bir hazırlık süreci olduğunu anlatıyor. Koleksiyonun teması olarak seçilen kişinin sadece yaşadığı dönemde başardıkları değil, günümüzde bile geçerli olacak değer yargılarını taşıması bekleniyor. Bir de tabi bu değer yargılarının Montblanc markasının değer yargılarıyla paralellik taşıması. Yoksa herhangi bir isim, sırf geniş kitleler tarafından bilindiği için bu özel koleksiyonda kendisine yer bulamıyor. Seçilen ismin tarihi konumlandırması üzerine yapılan toplantılar, üretilecek yazı aletlerinin tasarım süreçleri, bu aletlerde kullanılan materyallerin araştırılması ve tedariki, pazarlama planlarının oluşturulması gibi bütün çalışmalar Montblanc ailesinin farklı departmanlarına yayılıyor ve ortaya uzun yıllara yayılan bir takım oyunu çıkıyor.
Bu yıl 27. kez sunulan Patron of the Arts koleksiyonunda dört farklı model yer alıyor. 4.810 adet üretilen ilk model, Hadrianus’un mimari mirasına saygı duruşunda bulunuyor. Kalemin altın kaplı kapak detaylarında Hadrianus’un yaptırdığı etkileyici binalardan esinlenildiği görülüyor. Yine kapakta ve gövdede Mısır bazaltının eşsiz desenleri göze çarpıyor.
888 adet üretilen ikinci modelin kapağı, som kırmızı altından yapılan iki madalyonla süslenirken gövdede kullanılan kırmızı mermer, dönemin gösterişli dekorasyonuna gönderme yapıyor.
76 adet üretilen ve Hadrianus’un doğum yılını temsil eden üçüncü modelin kapağı ve bağlantı parçaları som beyaz altınla farklılaşırken kapak bölümünde Roma dönemindeki binaların zeminlerindeki zarif mozaik desenlerden ilham alınıyor. Hadrianus mozolesinin orijinal dekorasyonunun bir parçası olan tavus kuşu da bu modelde yeniden hayat buluyor.
Sadece beş adet üretilen ve çoktan sahiplerine kavuşan son modelse “beş iyi imparatordan” biri olan Hadrianus’un temsil ettiği bütün değerleri bir arada bulunduran eşsiz bir tasarım.
Modellerden gözümü ayırabildiğim ilk fırsatta Juhel’e şahsi favorisini soruyorum. Elbette bütün modelleri çok sevdiğini söylüyor; ancak, birini çoktan satın aldığını da eklemeden edemiyor. Hangisini aldığını bilemesem de yaptığı işe ve ekip arkadaşlarına olan saygısı takdire şayan. 74 ülkeyi kapsayan, dünya nüfusunun yarısına ulaşan bir bölgeyi yöneten Juhel’in koleksiyonla ilgili heyecanı görülmeye değer.
Sohbetimiz, dünyanın farklı ülkelerinden Alaçatı’ya gelen basın davetlileri ve VIP misafirlerin ağırlandığı üç günlük davetin kısa bir özeti diyebilirim. Juhel ile değindiğimiz her konu özel bir atölye çalışmasında, marka ekibiyle gerçekleştirdiğimiz Efes Antik Kenti ziyareti sırasında ya da markanın farklı yetkinliklerdeki temsilcileriyle buluştuğumuz anlarda tekrar tekrar karşıma çıkıyor. Hadiranus’un yolundan gitmeyi tercih ederek bizlere selam çakan Montblanc, dijitalleşen dünyanın yazı sanatına olan katkısını es geçmeden, bu sanatı en iyi şekilde temsil etmeye devam edeceğini gösteriyor.