Molu Artık Bodrum’da
Türk mücevherciliğinde bir ekol yaratan Molu, misafirlerini bu yaz yeni adresi Mandarin Oriental, Bodrum’da ağırlayacak.
Türkiye çok köklü bir yüksek mücevher mirasına sahip. Türk mücevherciliğini dünyadaki emsallerinin yanında hak ettiği şekilde temsil eden en güçlü markalardan biri de Molu. 1956 yılında mütevazi bir aile işletmesi olarak kurulan firma, sektörde yenilikler sunma konusunda daima öncü olarak birçok ilke imza attı. Son yıllarda ise tasarım gustosu yüksek, hem iş hayatında hem günlük yaşamda rahatlıkla kullanılabilecek erkek mücevheriyle fark yaratıyor. Aile şirketinde, mesleğin içine doğan ve bugün yönetim kurulu üyesi olarak aktif rol alan markanın son temsilcileri Ahmet Molu ve Enes Molu, hayata geçirdikleri erkek koleksiyonlarındaki mükemmeliyetçi ve detaycı dokunuşlarını yeni tasarımlarda da buluşturmaya devam ediyor. ABD’de GIA (Gemmological Institute of America) tarafından verilen, mücevherciliğin dünyadaki en önemli ve saygın diploma programını tamamlayarak jemolog yani kıymetli taş uzmanı unvanına sahip olan iki kardeş, geçmişten aldığı ilhamla zamana yenilmeyecek, nesilden nesile aktarılacak koleksiyonluk parçalar yaratmayı hedefliyor. Molu ailesinin üçüncü kuşak temsilcileri Ahmet ve Enes Molu, hazırladıkları erkek koleksiyonlarının detaylarını, farklarını ve gelecek hedeflerini Go Luxurys’e anlattı.
Türk mücevherciliğinde “Molu ekolü” olarak bilinen bir olgu var. Bunda 80’li yıllarda mücevher sektörüne bilimsel yaklaşımlarınızın katkısı büyük şüphesiz. Bize öncelikle markanın bu vizyonundan bahsedebilir misiniz?
Enes Molu: Türkiye’nin en köklü mücevher markalarından biriyiz. Markamızın temellerinin atıldığı ilk günden beri Türk mücevherciliğinde birçok ilke imza attık. Türkiye’yi uluslararası pırlanta değerleme ölçütleriyle 80’li yıllarda tanıştırdık. İlk sertifikalı pırlanta satışını biz gerçekleştirdik, ilk profesyonel tasarım ekibini kurduk. Molu bir aile şirketi ve biz mesleğimizin içine doğduk. Ailemizin köklü gelenekleri kimliğimiz ve vizyonumuz için çok önemli. Ancak biz de markamızı daha ileriye taşımak için profesyonel gelişimimize çok önem veriyoruz. İkimiz de GIA tarafından verilen diploma programını tamamlayarak jemolog yani kıymetli taş uzmanı olduk. Ayrıca Ahmet, İtalya’da Istituto Marangoni Milano’da Tasarım Yönetimi yüksek lisansını tamamladı. Türkiye çok köklü bir yüksek mücevher mirasına sahip. Biz bu mirası, modern teknik ve gelişmelerle birleştirerek ortaya dünya çapında işler çıkartıyoruz. Vizyonumuz yüksek Türk mücevherciliğini dünyadaki emsallerinin yanında hak ettiği şekilde temsil etmeye devam etmek.
Söz konusu mücevher olunca sektörde farklılaşmak tasarımlardaki özgünlüklerle de ilintili. Molu’nun imza koleksiyonlarından da bahsedebilir misiniz?
Ahmet Molu: Özellikle son beş yıldır tüm tasarım disiplinlerinde olduğu gibi mücevher tasarımlarında da kuvvetli bir sadeleşme eğilimi var. Geçmişin çok gösterişli ve göz alıcı mücevherleri, daha sade, kolay kullanılabilir, çoklu takılabilir ve kişiselleştirilebilir mücevherlere evrildi. Bunun yanında el çizimi tekniklerinin dijital araçlarla desteklenmesi ile geçmişte üretilmesi mümkün olmayan kompleks formlar artık üretilebiliyor. Bu değişimler yaşanırken Molu mükemmeliyetçiliği ise hiç değişmeyen ana ilkemiz olmaya devam etti. İmza koleksiyonlarımız arasında Çağdaş Klasikler ve Miras koleksiyonları önemli bir yer tutuyor. Her iki koleksiyonumuzun da teması zaman-üstülük. Amacımız geçmişimizden aldığımız ilhamla zamana yenilmeyecek, nesilden nesile aktarılacak koleksiyonluk parçalar yaratmak.
Bu imza koleksiyonlar güncel tasarımlarınıza ne yönde katkı sağlıyor?
E.M.: Sloganımız, “İyi mücevher mirastır” bizim için aynı zamanda bir ilke. Geçmişte olduğu gibi bugün de modanın ötesine geçecek mücevherler tasarlarken, arşivlerimizdeki mücevher tasarımlarımızdan, koleksiyonlarımızdan faydalanıyoruz. İster 30 yıl önce isterse de bugün tasarlanmış olsun bir Molu mücevherinin ilk bakışta ayırt edilebilir ve her zaman keyifle kullanılabilir olmasını hedefliyoruz.
Tasarımlarınızda el işçiliği öne çıkan unsurlar arasında yer alıyor. Bu bağlamda hâlihazırda kullandığınız –unutulmaya yüz tutmuş– özel teknikler var mı?
A.M.: Türk mücevherciliğinin kendine has en önemli tekniklerinden biri foyalı elmas mıhlamadır. Elmas, ilk örneklerini 16. yüzyılda görmeye başladığımız özel bir kesim. Külahlı modern pırlanta kesiminden aşağı yukarı 350 yıl daha eski bir kesim yani. Elmas kesim pırlantanın, modern kesimli bir pırlantadan farkı külahının olmaması, yani tabanının dümdüz olmasıdır. Bu da elmasın göreceli olarak daha az ışıltılı olması anlamına gelir. Eski mücevher ustaları elmasın ışıltısını çoğaltmak için foyalı mıhlama tekniği geliştirmişler. Elmasın altına fasetalandırılmış parlak bir yüzey ilave ederek elmasların daha çok ışıldamasını sağlamışlar. Bu da alışageldiğimiz klasik Osmanlı mücevher görünüşünü oluşturmuştur. Bu işlem modern pırlanta mıhlama tekniğine kıyasla çok daha zor ve vakit alan bir zanaattır. İyi bir klasik elmas mıhlama ustası en az 15 yıllık bir eğitim ve çalışma ile yetişiyor. Üretim tekniklerinin kolaylaşması ile elmas mıhlama ustalarının sayısı her geçen gün azalıyor.
Bu özel tekniklerin yaşatılması konusunda ne yönde çalışmalarınız var?
E.M.: Mücevher ustaları genellikle usta çırak ilişkisi ile yetişiyor. Son yıllarda kuyumculuk meslek lisesi mezunlarının sayısı artsa da usta-çırak kültürü önemini koruyor. Ustalarımız, diğer birçok klasik el işçiliği dalında olduğu gibi zanaatlarını aktaracakları çıraklar bulmakta büyük zorluk yaşıyor. Biz de gençlerin, meslek edinebilmeleri için elimizden geleni yapıyoruz. Kendilerini bu alanda geliştirebilmeleri ve geleceğin nitelikli mücevher ustaları olabilmeleri için staj ve eğitim imkânları sağlıyoruz.
Molu’nun en yeni koleksiyonları hangileri?
A.M.: Şu anda Tropica ve Wish Me Molu koleksiyonlarımızın lansmanlarına hazırlanıyoruz. Tropica, ilhamını doğadan alıyor. Hem tropik yağmur ormanları hem de su altı florasının çeşitliliğinden aldığımız ilhamı yer altının zengin değerli taşlarıyla birleştirdiğimiz; organik formların ağırlıkta olduğu çok keyifle kullanılacak neşeli bir koleksiyon. Wish Me Molu ise sevdiklerinizin iyi dileklerinizi her zaman üstlerinde taşımasını mümkün kılan bir koleksiyon olacak. Nazardan ve kötü enerjiden koruduğuna inanılan kıymetli taşları ve nazar boncuklarını iyi dileklerinizle birleştireceğiniz ve isteğinize göre kişiselleştirebileceğiniz bir koleksiyon üzerinde çalışıyoruz.
Bu koleksiyonları özel kılan unsurlar neler?
A.M.: Bütün Molu mücevherlerinde olduğu gibi Tropica ve Wish Me Molu da teker teker elde üretiliyor. Seçtiğimiz kıymetli renkli taşları mücevherlerimiz için özel olarak kesiyoruz. Tropica’da mercan gibi organik taşlar yanında doğa ile bağlantısı çok kuvvetli olan turkuaz, lapis lazuli ve malahit gibi kıymetli taşları tercih ettik. Wish Me Molu’da ise ağırlıklı olarak zümrüt, safir, yakut, ametist ve topaz gibi kullananın enerjisini arttıran ve kötülüklerden koruduğuna inanılan değerli taşları tercih ettik. Wish Me Molu ayrıca iyi dilek mesajlarının mücevhere elde işlendiği bir koleksiyon olacak.
Erkek koleksiyonlarınızı hazırlarken hangi trendleri baz alıyorsunuz? Yakın zamanda satışa sunulan erkek koleksiyonlarınız hangileri?
E.M.: Erkekler son yıllarda kullandıkları aksesuarları çeşitlendiriyor ancak erkek mücevheri konusunda ciddi bir eksiklik vardı. Tasarım gustosu yüksek, iş hayatında da günlük yaşamda da rahatlıkla kullanılabilecek erkek mücevheri bulmak neredeyse imkânsızdı. Ahmet, 2018’de tasarım ekibimizle birlikte kendi kullanımı için bir bileklik tasarladı. Uzun bir çalışmanın ardından tek bir adet olarak üretilen bu bileklik, arkadaş çevresinde o kadar çok ilgi gördü ki biz de şehirli erkeğin mücevherini üretmek için kollarımızı sıvadık. Sonuçta 2019’da ortaya Guard of Men koleksiyonu çıktı. Guard of Men, bizim de tahminlerimizin ötesinde ilgi gördü ve Molu’nun en önemli koleksiyonları arasındaki yerini şimdiden aldı. Böylece erkek mücevheri alanında çok önemli bir boşluğu Molu olarak doldurmuş olduk.
Erkeklerin aksesuar seçiminde özellikle dikkat ettikleri kriterler neler?
A.M.: Erkekler hem gündüz hem gece takabilecekleri, ofiste de hafta sonları da kullanabilecekleri iyi tasarlanmış ve el işçiliği ile üretilmiş, şık, karakter sahibi ama abartılı olmayan mücevherler talep ediyor. Erkek misafirlerimiz, bir mücevherin en ince ayrıntısına kadar elde üretilmiş olması ve işçilik detaylarının belirgin olmasına çok önem veriyor. Guard of Men’de ağırlıklı olarak kahverengi ve siyah pırlantaları kaplan gözü, oniks, siyah safir gibi maskülen kıymetli taşlarla bir araya getiriyoruz. Bu taşların yanı sıra havacılık ve uzay teknolojilerinde, süper spor ve hiper otomobillerde karşımıza sıklıkla çıkan karbon fiberi yoğun olarak kullanıyoruz. Üretimi bir hayli zor olan, çelikten çok daha hafif olmasına rağmen beş kat daha kuvvetli olan karbon fiber, Guard of Men’in dayanıklı ve savaşçı ruhunu çok iyi yansıtan yüksek teknoloji eseri bir malzeme.
Molu’nun Mandarin Otel, Bodrum’da açılan butiğinden de bahsedebilir miyiz? Bodrum’u lokasyon olarak seçmenizde neler etkili oldu? Geçen yıl Bodrum bir hayli hareketliydi.
E.M.: Bodrum’un olağanüstü konumunun, ikliminin ve doğasının değeri pandemi ile bir kez daha anlaşıldı. Bodrum artık sadece Türkiye özelinde değil tüm dünyada çok tercih edilen bir destinasyon. Biz de uzun süredir hem yerli hem de uluslararası misafirlerimizin Bodrum’da da olmamız gerektiği yönündeki taleplerinin farkındaydık. Ancak tüm değerlerimizle tam olarak uyuşan, Molu’yu çok doğru bir şekilde temsil edeceğine inandığımız içimize sinen bir lokasyon olmamıştı. Mandarin Oriental de Molu gibi çok özel bir kurum. Doğaya saygısı, detaycılığı, mükemmeliyetçiliği ve benzersiz hizmet kalitesi ile Molu’nun marka DNA’sı arasında çok iyi bir uyum oluştu. Hem tesisten hem de yönetimin profesyonel yaklaşımından çok etkilendik. Mandarin Oriental, Bodrum’un Molu için çok doğru bir konum olduğunu düşünüyoruz, misafirlerimizi yeni butiğimizde ağırlamaktan büyük keyif alıyoruz.
Röportaj: Neşe Mesutoğlu
Fotoğraf: Erhan Tarlığ