Modada Dönüşüm
Dünyaya karşı sorumluluğunu kaybetmeden tarz sahibi olmak isteyenlerin benimsediği sürdürülebilir moda akımının amacı; ekolojik boyutunda toksik olmayan, tüketicilere ve üreticilere değer katan dönüştürülebilir ürünler tasarlamak.
Yazı: Yasin Buğra LEVENT
Birleşmiş Milletler’in yaptığı açıklamaya göre, dünya nüfusunun 2050’de 9,8 milyar olması bekleniyor. Bunun yanı sıra, sadece ABD’de her yıl yaklaşık 13 milyon ton tekstil ürünü imha ediliyor ve küresel su kirliliğinin neredeyse %20’si tekstil atıklarından oluşuyor. Su yoluyla atılan kimyasallar su kaynaklarının kirlenmesine ve bulunduğu yerin habitatının zarar görmesine yol açıyor. Ayrıca yalnızca bir tişört üretiminde 2.720 litre su kullanılıyor ki bu miktar normal şartlar altında bir kişinin üç yılda içtiği su miktarına tekabül ediyor. Moda endüstrisinin karbon salınımı ise havacılık sektörüyle eşdeğerde. Bu durum da moda sektörünü petrolden sonra dünyayı en çok kirleten ikinci endüstri yapıyor.
Ancak tüm bu etkenler ve çevrenin tehdit altında oluşu, artık sektörü daha yakından ilgilendiriyor. “Yeşil moda” mottosuyla kurulan vakıflar, çevre dostu tasarımcılar ve markaların yaptıkları farkındalık çalışmaları, her geçen gün tehlike arz eden küresel ısınmayla ilgili adım atıldığının göstergesi. Ayrıca markalar, üretim şekillerini ve boyama tekniklerini doğaya en az zarar verecek şekilde değiştirdiler. Pamuk gibi su düşmanı veya polyester gibi doğal kaynaklara zarar veren hammaddeler yerine bambu, keten, kenevir gibi daha az su tüketen bitkileri kullanmaya başladılar.
Peki, yeni siyahın artık yeşil olarak kabul edildiği moda sektöründe sürdürülebilirlik akımı ne zaman kendini göstermeye başladı? Son birkaç yılda adını daha sık duysak da, tarihinin hippi hareketinin başladığı 60’lı yıllara kadar uzandığını söyleyebiliriz. Zira “geri dönüşüm” kavramının o başladığı yıllarda insanlar yiyecek için organik ve doğal yöntemlere başvurdular, bitpazarlarından alışveriş yaptılar ve kıyafetlerini de kendileri yarattılar.
Giysilerin zor tedarik edildiği ve karneyle dağıtıldığı 2. Dünya Savaşı yıllarında, devlet, Make Do and Mend (Yap ve Onar) kampanyası başlatarak insanları eski kıyafetlerini geri dönüştürmeye teşvik etmeye çalıştı. Böylece eski kıyafetler modern tarzlara dönüştürüldü.
80’lerin sonlarında ve 90’ların başında podyumlarda sürdürülebilir moda görülmeye başlandı. Martin Margiela’nın 1988’deki ilk koleksiyonunda gece elbisesine dönüştürülmüş bir deri kasap önlüğü vardı. Tasarımcı, ikinci el kıyafetleri ve kusurlu kumaşları podyumda sergilenen bir koleksiyonuna dönüştürmüştü. Ki bu da aşırı tüketime karşı bir tepkiydi.
Margiela bu konuda yalnız değildi. 1993 yılında, dış giyim firması Patagonia, plastik şişeler gibi atıklardan polar giysiler üretmeye başladı. Moschino, 1995 yılında Save Our Sea ve (Denizimizi Kurtarın) ve Stop Using Our Oceans as a W.C. (Okyanuslarımızı Tuvalet Olarak Kullanmayı Durdurun) mesajları veren bir mayo koleksiyona imza attı.
Sürdürülebilir moda konusunda önemli kilometre taşları 2000’li yıllarda atıldı desek yeridir. 2000 yılında, sürdürülebilir malzemelerden giysi üreten Project Alabama, Natalie Chanin ve Marone Cinzano tarafından kuruldu. Bundan bir yıl sonra da, önceden Chloé için çalışan Stella McCartney kendi moda markasını yarattı ve sürdürülebilir modayı markanın en önemli değerleri arasına koydu. 2004’te Paris’te Etik Moda gösterisi düzenlendi. 2008 yılında İngiliz moda tasarımcısı Christopher Reaburn, sürdürülebilir moda çağrılarından ilham alan, geri dönüştürülmüş malzemelerden çift taraflı giysiler içeren ilk koleksiyonunu sundu. 2011’de ise Greenpeace, tekstil ürünlerinde zararlı kimyasalların kullanımını önlemeyi amaçlayan Detoks kampanyasını başlattı.
2012 yılında H&M, Conscious Koleksiyonu ve geri dönüşüm kampanyalarıyla ses getirdi. Ve ilerleyen yıllarda da yaptığı tutarlı çalışmalarla World’s Most Ethical Compaines ve Global 100 Must Sustainable Corporations gibi pek çok ödüle layık görüldü. Hatta markanın CEO’su Karl-Johan Persson, 2016 Sürdürülebilirlik Raporu’nda sürdürülebilirliğin önemi hakkında şu açıklamada bulundu: “Sürdürülebilirliğin herkes için olması gerektiğine inanıyoruz. Modaya ilgi duyan herkes sürdürülebilir ürünlere eşit şekilde ulaşabilmeli. Dünyanın artan nüfusuna ve kısıtlı kaynaklara bakarsak, gelecek nesillerin sürdürülebilir modaya erişebilmesi için yeni çalışma mekanizmaları yaratmamız lazım. Biz, modanın üretim-tüketim döngüsünü kaynakların kullanımı ve geri dönüşüm teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bir bütün olarak düşünüyoruz.”
2013 yılında Bangladeş’teki Rana Plaza’da gerçekleşen çöküntüden sonra sürdürülebilirlik konusu başka bir boyut kazandı. Bu kazadan sonra, tüketiciler kendilerine şu soruları sormaya başladı: “Her gün giydiğim kıyafetleri kimler, hangi şartlarda üretiyor?”, “Moda insanların yanı sıra dünyaya ne kadar zarar veriyor?”
Büyük moda markaları sürdürülebilirlik için neler yapıyor? Gezegenimizi korumak, markaların ve tasarımcıların gündeminde geniş yer ediniyor. Yani moda devleri ve hızlı modanın öncüleri olan markalar, sürdürülebilir koleksiyonları ile farkındalığı arttırmaya, geleceğimize yatırım yapmaya ve bizleri bilinçlendirmeye odaklanıyor.
Son yıllarda Sonia Rykiel, Gabriela Hearst ve Salvatore Ferragamo gibi markalar, zehirli kimyasalların doğaya salınımına engel olmayı amaçlayarak geleneksel tekstil kumaşlar yerine organik pamuk, ipek ve yün ile üretim yapmayı tercih ediyor.
Naylon ve plastiğin geri dönüşümü konusuna gelirsek… 2021 yılında naylon kullanımını durduracağını belirten Everlane markası, dış giyim koleksiyonu ReNew’u üç milyon plastik şişenin geri dönüşümüyle hazırlıyor. Sürdürülebilir moda denildiğinde akla ilk gelen tasarımcılardan biri olan Stella McCartney ise, naylon yerine balık ağları ve endüstriyel plastiğin geri dönüştürülmesinden elde edilen Econyl adlı kumaşlar ile üretim yapıyor. Ayrıca tasarımcı yapıştırıcı madde kullanımı yerine, çengel ve dikiş tekniği ile geri dönüştürülebilir sneaker’lar tasarlıyor.
Equilibrium manifestosunu benimseyen Gucci, modaevinin dünyadaki sınırlı kaynaklara saygı duyacak şekilde yönetileceğine dair söz vererek sürdürülebilirliğe yeşil ışık yakıyor. Markanın bu manifesto kapsamındaki I was a Sari projesi de Mumbai’deki yetenekli kadınlara çanta dikim atölyelerinde iş imkanı sağlıyor.
Yüksek mücevherler de çevreye ve insana daha duyarlı. De Beers, blockchain teknolojisi kullanarak, tasarımlarda yer alan değerli taşların çıkarıldığı madenlerde olup biteni yakından takip ediyor. Chopard, tasarımlarında sadece etik kaynaklı altın kullanımına yer veriyor. Bunların yanı sıra, tasarımcılar artık değerli malzemeler yerine yenilenebilir alternatifleri tercih ediyorlar. Örneğin, Brezilyalı mücevher tasarımcısı Fernando Jorge, tasarımlarında fildişi yerine yerel Brezilya palmiye meyveleri kullanıyor.
Sektörün lüks markalarının birçoğuna ev sahipliği yapan Fransa, modayı daha etik bir noktaya taşımaya katkıda bulunmaya başladı. Geçtiğimiz ağustos ayında ülkenin Biarrtitz kentinde düzenlenen G7 zirvesinde, yeni ve sürdürülebilir bir anlaşma imzalandı.
G7 Zirvesi’nde 32 moda devinin imzaladığı Fashion Pact G7, sürdürülebilir bir gelecek için atılan önemli adımlardan biri. Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma ve Bilime Dayalı Hedefler kullanarak oluşturduğu bu moda paktını imzalayanlar arasında Prada, Hermès, Armani, Ermenegildo Zegna ve Chanel gibi lüks markalar; Adidas ve Nike spor giyim devleri ve H&M ve Gap gibi hızlı moda markaları yer alıyor.
Kering CEO’su François-Henri Pinault’nun önderliğini yaptığı bu pakt; odağına iklimi, okyanusları ve biyolojik çeşitliği alıyor. Pakt, küresel ısınmayı durdurup 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını gidermeyi; doğal ekosistemleri restore ederek ve orada yaşayan bitki ve hayvan türlerini koruyarak biyoçeşitliliği yeniden sağlamayı ve okyanusları korumak için tek kullanımlık plastiklerin kullanımını kademeli olarak durdurmayı hedefliyor.
Paktı imzalayanlardan biri olan Ermenegildo Zegna’nın CEO’su Gildo Zegna, “Daha iyi bir gelecek oluşturmak için proaktif bir şekilde birlikte hareket etmeyi amaçlayan, en önemli moda ve lüks grupların imzaladığı eşsiz bir proje” açıklamasında bulunuyor.
Karbon salınımı üzerinde minimal bir etki yaratmayı hedefleyen Gucci’nin geçtiğimiz ay düzenlenen Milano Moda Haftası kapsamındaki defilesinin karbon nötr olarak gerçekleştirildiğini biliyor muydunuz? Milano Moda Haftası kapsamındaki defilede davetiyeler, Orman İdare Konseyi sertifikalı %100 geri dönüştürülmüş kâğıtlardan imal edildi. Aynı zamanda moda haftası için Milano’da bulunan 1.000 misafir, modeller, prodüksiyon çalışanları ve Gucci ekibinin de içinde bulunduğu 900 kişilik kadronun seyahat emisyonlarının sıfıra indirgenmesi hedeflendi. Defile için geri dönüştürülmüş ahşap kullandı ve dolayısıyla yeni ağaç kesimleri yapılmadı.
Gucci tüm bu hamleler ile Milano Moda Haftası için bir ilki gerçekleştirmiş oldu. Defile için yapılan tüm bu karbon nötr müdahalelerin ışığında Uluslararası Standardizasyon Örgütü tarafından ISO 20121 sertifikasını almaya hak kazanan Gucci, bu sertifikayı alan ilk moda markası oldu. Sadece defileyle sınırlı kalmayan bu hareket, tedarik zincirlerinde de kendini gösteriyor. Eylül ayının sonuna kadar Gucci için üretilen üçüncü parti hammadde tedarikçilerinden ve kendi operasyonlarını yürüten şirketlerin sera gazı salınımları sıfırlanacağını belirtelim.
Moda, dünyadaki tüm insanları ve çevreyi önemli ölçüde etkileyen, pazardaki en önemli ekonomik oyunculardan biri. Siz de kıyafetlerin yaşam döngüsü konusunda bilinçli olarak, aşırı tüketim yerine işçilik ve malzeme kalitesine önem vererek ve alışveriş alışkanlıklarınızı gözden geçirerek sürdürülebilirliğe katkı sağlayabilirsiniz.
Doğal malzemelerle etik üretim yapan markaların ekolojik ama bir hayli tarz sahibi tasarımları bulunuyor. Trendleri takip ederken çevre dostu seçimler yapmak için gardırobunuzda sertifikalı tekstil ürünlerine yer verebilir ve organik koton, tencel ve bambu keteni gibi kumaşları tercih edebilirsiniz. Alışveriş anında kendinize “Bunu kaç kere giyeceğim?” diye sormayı da unutmayın!