Milano Moda Haftası’dan Mesaj
Moda haftaları sadece göz alıcı tasarımlara, dudak uçuklatan defilelere değil, pek çok duygu ve mesaja da sahne oluyor.
Şubat ayında katıldığım Milano Moda Haftası da önümüzdeki sonbaharın öne çıkan görünümlerini, farklı mesajlar eşliğinde sunuyordu.
Lagerfeld’e Veda
Milano Moda Haftası‘nın açılışını ne yazık ki moda dünyasının en önemli isimlerinden Karl Lagerfeld‘in vefat haberiyle yaptık. Ünlü tasarımcı, modanın öncü şehirleri Paris ve Milano‘da gerçekleştireceği iki defileden hemen önce sevenlerine, moda dünyasına ve hayata veda etti. Bu beklenen ancak yine de şok etkisi yaratan haber nedeniyle defilelere katılan editörler, podyuma adım atan modeller ve moda haftalarının renkli yüzleri, güneşli Milano günleri boyunca kara bir bulutun gölgesinde kalmış gibiydi. Herkesin ortak fikriyse gösterinin devam etmesi gerektiğiydi.
Romantizmin Anatomisi
Baudelaire‘e göre romantizmin karşılığını gerçeklikte değil, duygularda aramak gerekiyor. Milano Moda Haftası’nın en önemli defilelerine imza atan ve her sezon moda dünyasını farklı bir fikirle sınayan Prada da Sonbahar/Kış 2019 defilesinde bu duyguları farklı şekillerde gerçekliğe dönüştürmeye çalışıyordu. Romantizmin Prada hali, loş ışıklar arasında süzülen modellerin üzerinde sıra sıra geçti önümüzden. Arka plandaysa bundan tam on yıl önce yayınlanan ve Lady Gaga‘nın popülaritesini sağlamlaştıran Bad Romance parçası, yaylılarla yeniden yorumlanmış versiyonuyla yankılanıyordu.
Miuccia Prada, bazen kumaşların ustaca katlanmasıyla üçüncü boyutuna kavuşan güller çıkarıyordu karşımıza, bazense narin siyah dantellerle hazırlanmış ve Prada kadınını her türlü saldırıdan koruyabilecek kadar sağlam olduğunu düşündüğümüz pelerinler. Bu güllerin kimden geldiği ya da kime verildiği bizim hayal gücümüze kalmış elbette. Aynı şekilde pelerinlerin kimi, kimden koruduğu da. Ancak koleksiyonda hayal gücüne gerek bırakmayacak kadar net referanslar da bulmak mümkündü.
Mary Shelley‘nin 1818 yılında yarattığı ve popüler kültürdeki yerini bugüne kadar korumayı başaran Frankenstein‘ın canavarı, aşkını Prada koleksiyonunda yaşamaya karar vermişe benziyordu. Bu korkutucu kurgu karakter, gelinini de yanına alarak Cara Delevingne‘in üzerindeki bir elbisede ilan-ı aşk ediyordu; hem de moda dünyasının önde gelen isimlerinin karşısında.
Koleksiyonda önemli bir yer edinen ve militer detaylarla zenginleşen bölümdeki parçalarda toprak tonları, ışıltılı ve renkli aksesuarlarla keskin bir tezat yaratırken farklı kumaşların bir arada kullanılması da bu tezata hizmet ediyordu. Miuccia Prada, romantizmin de zıtlıklara iyi bir örnek olabileceğini söylüyor ve aşkın korkuyla, tutkunun şiddetle kesişen yollarını işaret ederek podyumdan düşünce dünyasına geçiş yapmamızı sağlıyordu. Yine, yeniden.
Göz Alıcı ve Politik
Rengârenk kıyafetlere bürünmüş üç modelin podyumda kol kola yürümesi size sıradan gelebilir. Ancak söz konusu olan bir Max Mara defilesiyse, durum değişir. Markanın ikonik Teddy paltoları, parlak renklerle yeniden yorumlanmıştı. Bir sonbahar koleksiyonundaki bu renk patlaması, Max Mara kadınının dilediği rengi, dilediği zaman giyebileceğinin altını çiziyordu.
İçindeki gücü kıyafetlerine de yansıtmayı seven bu kadın, göz alıcı görünmekten çekinmiyordu. Tıpkı defalarca Max Mara‘nın reklam yüzü olmuş efsane model Linda Evangelista’nın da dediği gibi; “Göz alıcı görünmeyi seviyorum ve bundan korkmuyorum.” Max Mara Sonbahar/Kış 2019 koleksiyonu, markanın DNA‘sına işlemiş görünümlere yeni renkler ve dokular eklerken kadınların korkusuzluğunun da altını çiziyordu. Günümüzde yeniden tartışılmaya başlayan “kadının gücü” hakkında yeni önermeler sunan koleksiyon, bundan uzun yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında toplum bilimcilerin 2010’lu yıllardaki kadın politikalarını anlamalarını sağlayacak bir referans noktasına dönüşüyordu