Milano Erkek Moda Haftası’ndan Notlar

Bu kez beş gün olarak gerçekleşen Milano Erkek Moda Haftası kendine göre çeşitli ikili bakış açıları sunarken gelecek sonbaharı da yeniden tanımlıyor…

Beş büyük erkek moda haftasının (artık Floransa’nın medarı iftiharı Pitti Uomo’yu da dahil ediyoruz) kronolojik olarak üçüncüsü Milano yine 2020 sonbahar ve kışının koleksiyonlarının sunulduğu uzun bir maratona ev sahipliği yaptı. Gucci ve Ferragamo gibi markaların takvime dahil olmalarıyla her zamankinden daha verimli bir hafta geçti de denilebilir.

Milano erkek moda haftasındaki defileleri takip ettikten sonra kafamda bir tür ikili ilişkiler örüntüsü oluştu. Sokak modasıyla yüksek dikimin, sadece erkek koleksiyonlarıyla co-ed markaların, maskelen duruşlarla gender fluid tercihlerin, ciddiyetle spor giyimin oluşturduğu farklı farklı dualiteler söz konusuydu Milano’da. Sanki iki farklı seyirciye hitap eden moda haftalarının bir birleşimini izledik. Bu diğer şehirlerde de biraz böyle ama Milano bu edisyonunda sanki bu ikiliği çok daha fazla vurguluyor gibiydi.

Milano’da haftanın açılışını genelde Ermenegildo Zegna yapar. Ama bu sene haftanın beş güne uzamasından mıdır bilinmez, cuma günü ilk defile Dsqaured2’e verilmişti. 25. yılını kutlayan marka devasa bir şova dönüştürdüğü defilesinde bu çeyrek yüz yıllık geçmişlerinin de bir özetini sunuyor gibiydi. Seksapele hizmet eden jean’ler, mini şortlar, kürkler, markanın tasarımcıları ikizler Dean ve Dan’in Kanadalı geçmişlerine selam veren oduncu gömlek ve ceketler, kadın ve erkek ortak sunulan koleksiyonların her zaman görmeye alışkın olduğumuz parçaları olarak yine karşımızdaydılar. Şovun sonunda sahneye çıkan 70’lerin efsanevi disko grubu Sister Sledge de markanın sevdiği şov dünyasını yansıtıyordu.

Aynı gün gerçekleşen Ermenegildo Zegna da yine tanıdık sularda yüzer gibiydi. Önceki iki koleksiyonundan çok farklı işler sunmayan markanın artistik direktörü Alessandro Sartori bu kez sanki risk almamış ve garanti seven bir tutum izlemişti. Yine de işçiliği ve terziliğiyle alkış alan koleksiyonda mor, gri, siyah gibi renkler hakimken, aksesuar olarak ufak çantalar ve elde kullanılan bel çantaları dikkat çekiyordu. Ayrıca prestijli Alman fotoğraf makinesi markası Leica ile yapılan iş birliği sayesinde tasarlanan kamera çantaları da şık ama fonksiyonel aksesuarlar olarak koleksiyonda kendilerine yer bulmuştu.

Etro, geçen sezon olduğu gibi yine şirket merkezine komşu bir otomobil garajında düzenlediği defilesinde kendinden beklenen floral baskılar, renkli desenler ve parlak kumaşlardan beslenen bir koleksiyon sundu. Parlak kadifeler ve dar takımların da bol bol gözlemleneceği Etro kışında görsel olarak bir bahar havası yaşanacak.

Prada da yine bir yenilik teklifinde bulunuyor: Muccia Prada bu sezon hem koleksiyonda hem de şov tasarımında büyük risk almış ve bunun üstesinden ziyadesiyle gelmiş. Kamusal alanla özel alanı ayıran ve seyirciyi her zamankinden farklı bir açıdan, hatta yukarıdan seyretmeye davet eden enteresan mekan tasarımı, modeller her an çarpışacakmış hissi veren karmaşık koreografiyle birleştiğinde ortaya muhteşem bir şov çıkmış. Üç sezondur takip ettiğim Prada defileleri arasında benim için en çarpıcı olan buydu. Hayali bir kasaba meydanında, bir anti-kahraman heykeli etrafında yürüyen modelleri seyrederken şov girişinde sokak fotoğrafçılarının çektiği editör ve influencer’ları düşünmeden edemedim. Koleksiyonda da alınmış bir risk vardı. Alışılmış boyutlardan biraz daha farklı kesilmiş ceketler, binici taytları gibi ayakkabıya alttan eklemlenen pantolonlar gibi detaylar belirgin ikilikleri vurguluyordu. Sokakla yüksek moda, geçmişle gelecek arasında kendine has bir koleksiyon gördüm; benim şahsım adına da öncekilerden daha minimal hale gelmiş hissi uyandıran bir üslup vardı. Bu minimal tasarım kimisi çok dar kimisi de normalden büyük duran bedenlerle yine ikilik oluşturuyordu. Klasik parçaların daha genç kitlelerce kolaylıkla beğenileceğini tahmin ediyorum.

Milano’da bizler için büyük önem taşıyan bir başka sunum, Türk tasarımcı Serdar Uzuntaş’tan geldi. Serdar markasıyla uzun zamandır yurtdışında başarılı işlere imza atan Uzuntaş bu kez Milano erkek moda haftası resmi programında sundu koleksiyonunu. Her zamanki minimal ama şık çizgisini çağdaş bir işlevsellikle birleştiren tasarımcı özellikle kadife takımlarla büyük beğeni topladı.

Spor giyim markaları Iceberg, Spyder ve United Standard, yazının başında bahsettiği ikiliklerin sokak tarafına hitap etseler de çok da heyecan yaratamadılar. Oysa Jieda, MSGM, Sunnei ve No.21 gibi markalar bu işi daha ince bir titizlik ve şıklıkla götürüyorlar gibi görünüyor. Bu açıdan bu markaların önünü daha açık görüyorum. Temmuz ayında bu edisyondaki dağınıklık ve uzamışlık hissiyatını kırmasını umduğum Milano, New York’un erkek takviminden sessizce çekiliyor olmasını kendine bir avantaj olarak kullanabilecek mi, onu da gelecek aylarda göreceğiz…