Lüksü Yeniden Düşünmek: Cenevre
Bir yanda Cenevre gölü, diğer yanda karla kaplı Alpler… Avrupa’nın en güzel kentlerinden biri olan yakışıklı Cenevre, 2019’a hazır!
İsviçre’nin çikolata, fondü ve saat cenneti olan güzel şehri Cenevre’nin gururlu ve sade mimarisini, mermer görünümlü ve parıltılı Cenevre Gölü’nü, lüks saat sektörünü, Arnavut kaldırımlı eski şehir merkezini, dinamik sanat galerilerini, tasarım butiklerini ve müzelerini keşfetmek için sadece bir günüm var.
Alpler’in en yüksek zirvesi, heybetli Mont Blanc’ın eteklerindeki mavi, yeşil ve turkuazın canlı tonlarıyla çevrelenen kristal berraklığındaki Cenevre Gölü kıyılarının bir zamanlar Audrey Hepburn, Charlie Chaplin ve Freddie Mercury gibi ikonik isimleri de en az benim kadar etkilediğini öğreniyorum. Şehrin ünlü sakinlerinden Hepburn her ne kadar bir zamanlar, “Paris her zaman iyi bir fikirdir” demiş olsa da, Cenevre aslında Paris’ten daha iyi bir fikir olduğunu zenginliği, gizliliği ve pitoreskliğiyle ispatlamış olmalı ki, uzun yıllar bu değerli isimler şehri evleri olarak benimsemiş.
Gezimin başında, gölün manzarasını hayranlıkla izlerken, aniden havaya şiddetle fışkıran su dikkatimi çekiyor. Cenevre’nin siluetini tamamlayan önemli unsurlardan Jet D’Eau fıskiyesi kentin ikonlarından biri. Yıl boyunca belirli bir çizelgeye bağlı olarak çalışan Jet D’Eau’nün ihtişamlı gösterisini sunduğu vakte denk gelmek, benim için de hoş bir sürpriz oluyor.
Cenevre, benim gibi tarih meraklıları için olağanüstü bir şehir. Adımlayacağınız her metrekare yüzlerce yıllık bir tarihe sahip. Ben de şehrin zengin tarihine bir göz atmak, yüzyıllar boyunca ağırladığı büyük dini liderleri ve düşünürleri keşfetmek, St. Pierre Katedrali’ni, belediye binası Hôtel de Ville‘i görmek için eski kent merkezine yöneliyorum. “Yeni bir şehri keşfetmenin en iyi yolu, ona yukarıdan bakmaktır” düşüncesiyle, St. Pierre Katedrali’ne uzanan dik yola doğru ilerliyorum önce. Zirveye ulaştığımda, tırmandığım katedral kulesinin balkonu, şehrin muhteşem manzarasını gözler önüne seriyor.
Katedral ziyareti sonrasında, yukarıdayken gözlerimi doyuran her detayı deneyimlemek adına eski kentin her bir köşesini adımlamaya başlıyorum. Göz alıcı değere sahip yüzlerce güzel binayı, tarihi, kültürle dolu sokakları gezdikten sonra yorgunluğumu ödüllendirmek için Hôtel de Ville’in arkasındaki La Treille parkında yer alan dünyanın en uzun ahşap bankında mola vermek iyi bir fikir!
Leziz Tercihler
Eski kent ziyaretimi öğle yemeği saatine göre planladığımdan, Cenevre’de mutlaka denenmesi gereken geleneksel lezzet fondüyle kendimi şımartmadan buradan ayrılmamakta kararlıyım. Eski kentte hemen hemen her restoran aşağı yukarı aynı geleneksel menüye sahip. Hangisi beni mıknatıs gibi kendine çekerse, tercihimi ondan yana yapacağım. Gözüme hoş görünen bir mekâna girip, yemek seçimimi klasik fondüden ziyade keçi peynirliden yana yapmaya karar veriyorum. Çatalı batırdığım ekmek parçamı sıcak peynire daldırmanın dayanılmaz hafifliğini tecrübe etmek, yeri doldurulamayacak, lezzetli bir his! Tuzu bol bir öğle yemeğinden sonra, bir çikolata delisi olarak kendimi Cenevre‘deki en iyi çağdaş çikolatacı unvanına sahip Philippe Pascoet’nin envai çeşitteki ürünlerini tadarak ödüllendiriyorum.
Anılar Biriktirmek
Lezzet dolu bir iki saat sonrasında hem eğlenceli hem de anlamlı iki etkinliğe dâhil olma fırsatını kaçırmıyorum. Zanaatkârlığın önemli olduğu Cenevre’de, lüks İsviçre saatlerinin nasıl yapıldığını görmek adına bir atölyeye yazıldım. Saatçiliğin ince detaylarını öğrenme fırsatı yakaladığım, saat parçalarını yakından tanıdığım bu atölyenin, şimdiye kadar gerçekleştirdiğim en keyifli etkinliklerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Hemen sonrasında, kısacık günüme sıkıştırdığım, Cenevre seyahatimin güzel anlarını bana hatırlatacak bir armağanım daha var kendime! Victorinox’un muazzam büyüklükteki mağazasında kendi İsviçre çakımı ve aksesuarlarımı seçme zamanı. Hatta özel bir renk seçip, çakımın üzerine bir yazı kazıyacak kadar ileri bile gidiyorum. Artık kendi seçimlerimle bir araya getirip kişiselleştirdiğim bir İsviçre çakım var!
Görülmesi gerekenleri görüp, yapılması gerekenleri yapıp, kent merkezindeki keşiflerimi tamamladıktan sonra The Leading Hotels of the World üyesi otelimin concierge’inin benim için organize ettiği özel şoförlü Tesla S ile şehir merkezinden, gözlerden uzak lüks otelime, La Réserve Genève’e olan yolculuğuma hazırım.
Harikalar Diyarı
10 dönümlük, güzel peyzajlı bir parkın kalbinde yer alan, görenlere biraz Afrika’yı anımsatan, zamanın ötesinde bir dünyadaymış gibi tasarlanmış otele adım attığınızda, gözünüze bu otel, spa ve villa kompleksinin çağdaş ama doğal elementlere de göz kırpan mimarisi çarpıyor ilk olarak. Bu konseptin yaratıcısı mimar Rémi Tessier, Afrika’nın rafine tarzını, hayal gücüne özgürce yön veren bir dekorasyon anlayışıyla yorumlayarak ortaya eşsiz bir atmosfer çıkarmış.
Lüks süitlerin ve odaların yanı sıra La Réserve, gösterişli bahçesinde camdan bir villa da barındırıyor: Villa du Lac. Mimar Tessier, otelin her köşesine hâkim olan atmosferi; kadife ve keten kumaşlar, asil siyah granitten banyolar, sıcak mobilyalarla donatılmış samimi ve rahat villaya da taşımış. İki kata yayılmış 385 metrekarelik villanın geniş pencerelerinden Alpler, Mont Blanc ve Cenevre Gölü manzaraları adeta ayaklarınız altına seriliyor. Bu, kuşkusuz oteli özel kılan en önemli detaylardan biri.
Bir diğeriyse, The Winter Lodge adındaki kış köşkü. Lodge, aralık ayı geldiğinde bir harikalar diyarına dönüşüyor ve konuklarına unutulmaz bir Noel ve Yılbaşı kutlaması sunuyor. Bu yıl ise 27 Ocak 2019’a kadar açık kalacak ve İsviçre’nin geleneksel Noel ve Yılbaşı kutlamalarına ev sahipliği yapacak.
Bahçesindeki karlar içerisindeki köknar ağaçları, yumuşak ışıklı heybetli avizeleri, insanı şaşırtan, 500 metrekarelik alanıyla İsviçre’nin en büyük doğal buz pateni pisti ve pistin etrafında kurulan geleneksel ahşap dağ evleriyle adeta gerçeküstü bir peri masalından çıkmış gibi görünen The Winter Lodge’da festival ruhunun içinize işlediğini hissetmemek olanaksız. Şıklığın ve festivalin tadını çıkarmak adına, pist etrafındaki stantlardan krep, waffle, sıcak çikolata veya sıcak şarap alıp, şöminenin önündeki kürklü koltuklarda sınırsız keyif yapabilir, eğer 31 Aralık günü buradaysanız, saatler gece yarısını gösterdiğinde 2019’u benzersiz bir deneyimle karşılayabilirsiniz. Kısacası, soluğu bu rüya topraklarda almak ve ışıltılı dünyada yeni yıla adım atmak harika bir seçenek!
Yazı: Melis Aygen