Luxurys Kulüp: Demsa Group Yönetim Kurulu Başkan Vekili Demet Sabancı Çetindoğan

 

Lüks, gerçeklik ve samimiyeti odak noktasına alarak evriliyor. Satın alınan üründen ziyade onu üreten kişinin hikayesi ise merak edilen oluyor yeni lüksün tanımında. Türkiye’ye getirdiği ünlü moda markalarıyla sektöre yön veren Demsa Group Yönetim Kurulu Başkan Vekili Demet Sabancı Çetindoğan’a göre de lüks, yalnızca fiyat odaklı değil. Merkezine “insan”ı alıp, fiyata uygun tasarımı, müşteri hizmetlerini ve içsel tatmini harmanlayan bir değerler bütünü. Gelişen teknolojiye rağmen el işçiliğinin ve zanaatkarlığın yabana atılmadığı bu yeni dünyada hem zamanı yakalamak hem de gelenekselden taviz vermemek gerekiyor. Bu muhteşem uyumu gözler önüne sermede başarılı olan Çetindoğan ile gerçek lüksü, moda tutkusunu, sanata olan ilgisini ve farkındalık yaratmak için kuruluşlarına vesile olduğu Turkey One Derneği ve ONKİM özelinde görüştük.

Röportaj: Gülay Koç

Moda dünyasının en ünlü markalarını Türkiye’ye getiren, lüks perakende sektörüne yön veren bir markanın kurucususunuz. Demsa’yı kurarken size ne ilham verdi?

20 yıl tekstil sektöründe çalıştık. Ama bizim hayallerimiz başka idi. Hizmet sektöründe yeni ufuklar görüyorduk. Tecrübelerimizi birleştirdik. Zor ama büyütücü, geliştirici bir enerjiydi bu. Biz zor olanı seçtik. Kendi yolumuzu çizerek, kendi yolunu çizme duygusuyla hareket eden insanlara örnek olduk. İlham kaynaklarımız bunlardı.

Sosyal hayatınızda da modayı yakından takip eder misiniz?

Sevdiğim için modanın içinde olmayı tercih ettim. Dünyada yüzyıllardır kadın modası ve davranış kodları irdeleniyor. Bununla ilişkili olarak Türkiye’de modernleşme sürecinde moda, bir yaşam biçimi olarak algılanıp, sosyolojik, ekonomik ve kültürel değişimlere entegre olarak hayatımızdaki esas rolünü alıyor. Moda en az tarih, felsefe, psikoloji, mimari ve plastik sanatlar kadar hayatımızda yeri olan bir olgu. Dekorasyon ve modanın diğerleri gibi bir ders olarak okutulması gerektiği kanaatindeyim. Bir tarzım var. Güncel çizgilerle birlikte klasik giyinmeyi severim. Tüm markalardan stilime uygun ürünler seçerek sezon trendlerini her zaman kendi tarzımla bağdaştırarak kullanmaya çalışıyorum. Minimal ve postmodern çizgileri seviyorum. Özellikle Chanel’in vintage değeri taşıyan bazı kıyafetlerini çok seviyorum. Gece kıyafetlerinde ise, Monique Lhuillier, Marchesa Notte, 03Gucci, Elie Saab ve Lanvin tercihlerim arasında ilk aklıma gelenler.

 

 

Teknoloji hangi noktaya gelirse gelsin lükste değişmeyecek olan tek şey insan faktörü. “Yeni lüks” anlayışında da belirleyici olan, müşterilerin kişisel beklentileri. Bu anlayış, 2018’de de devam edecek mi? Lüks, hangi yöne doğru evriliyor sizce?

Lüks, fiyata uygun bir kalitedir. Fiyata uygun bir tasarım değeri, fiyata uygun marka değeri, ayrıcalık hissi, müşteri hizmetleri, mağaza olanakları içsel tatmini demektir. Yani yalnızca fiyat değildir. Hepsi birlikte bir bütündür lüks. İleride, lüks sektöründe büyüme için online dağıtım önem taşıyacak bence.

Neredeyse her ürünü ya da özel jet kiralamak dahil her türlü hizmeti parmağımızın tek bir hareketiyle aynı gün içinde satın alma ve pratik bir şekilde tercihlerimize göre kişiselleştirebilme imkanına sahibiz. Yine de, lüks ürün ve hizmet müşterilerinin bundan daha fazlasını istediği görüşüne katılıyor musunuz?

Gerçekten lüksü bilenlerde böyle şeyler yok aslında. Bana göre lüks para-fiyat değil. Artık lüksü tecrübe etmek sadece pahalı olanı satın almak değil. Lüks, gönlünce yaşayabilmektir. Kişiye göre çok değişen bir kavram. Satın almak değil, size özel tasarımıdır lüks. Ya da doğanın olağanüstü bir mucizesine tanıklık etmektir. Dedim ya karışık bir kavram. Bizim amacımız ulaşılabilir lüks segment. Tüm tüketicilerin çekinmeden mağazalarımıza gelmesini, mutlaka kendisine uygun bir şeyler bulabileceğine inanmasını istiyoruz. Kendi lükslerini bizlerle yaşamalarını istiyoruz.

 

Şirketlerin koleksiyonerlik faaliyetleri ve sponsorluklar gibi sanat dünyasında birbirini kesen pek çok ortaklık, globalleşen sanat ortamında yeni oluşumları destekliyor.

 

İnsanlar artık deneyime daha fazla önem veriyor çünkü daha rahat bir şekilde paylaşabiliyorlar tecrübelerini. “Deneyim”i farklılaştırma çabalarınız neler?

Demsa Group’u tam olarak bunun için kurduk. Yapay zeka ve bilimsel alanda gelişmeler bu denli ilerlemişken, aslında tam da bu noktada, insan dokunuşu daha da önem kazanıyor. Bu durum lüks sektöründe daha fazla hissediliyor. El emeği, el işçiliği artı değer katıyor ürünlere.

Elle yapılan bir şeyi böylesine özel kılan nedir size göre?

Teknoloji, makinelerin hemen hemen insana benzer özelliklere sahip olduğu noktaya ilerledikçe, insanlık yapay zeka alanının geliştirilmesi ve geliştirilmemesi gerektiği arasındaki çizgide kaldı bence. Yapay zeka fikri kulağa harika geliyor. Bizi tüm acılardan kurtaracak gibi görünüyor. Fakat yapay zeka dünyasında kalıcı bir şekilde, aidiyet duygusu ve özveriyle çalışmak gibi fikirler yoktur. Hastanelerde çalışan robotları düşünün. Onların insanların yapacakları ilgiyi ve endişeyi gösteren resimleri var mı? Çevrimiçi yardım görevlilerinin bir insanın vereceği hizmeti verebileceğini düşünüyor musunuz? Bakım, anlayış ve birliktelik gibi kavramlar makineler tarafından anlaşılamaz. Gerçekten de çok yapay. Ayrıca arıza durumunda, onarım maliyetleri çok yüksek olabilir değil mi? Kaybedilen kod veya verilerin geri yüklenmesine ilişkin prosedürler de zaman alıcı ve çok masraflı. Tabii ki, adı üzerinde el emeği göz nuru, el işçiliği, ruh katılan el yapımı, artizan ya da zanaat, nasıl adlandırırsanız adlandırın tüm bunlara olan ilgi bir akımın ötesinde; son yıllarda eskiye bir dönüş söz konusu. Bunun arkasındaki sebep değişen “lüks” anlayışı. Artık lüks tanımının içinde gerçeklik, samimiyet ve anlam var. İnsanlar satın aldıkları ürünü değil onu üreten kişinin duruşunu, hikayesini, üretim sürecini de önemsiyorlar.

Öte yandan zaman, en büyük lüks. Siz zamanınızı nasıl yönetiyorsunuz? Profesyonel hayatın dışında neler yapmaktan keyif alırsınız?

Evet, ben de buna gönülden inanlardanım. En büyük lüks, zaman; en büyük şans, sağlık. Her zaman her yerde söylemeye çalışıyorum. Güne erken başlarım. Ajandama çok bağlıyımdır. Her şeyim planlı ve programlıdır. Önceliklerim her zaman belirlidir. Zamanı iyi kullanmayı doğru öğrenmişseniz ve uygulayabiliyorsanız ailenize, iş ve sosyal hayatınıza da zaman ayırabiliyorsunuz. Ben de sosyalleşiyorum. Arkadaşlarım, hayır işlerim, çocuklarla kadınlarla ilgili projelerimiz var. Bana iyi geliyor. Sanatla ilgileniyorum. Galerileri ve müzeleri geziyorum. Konserlere, sinemaya gidiyorum. İnsan istedi mi sevdiği her şeye vakit ayırabiliyor.

Peki ya seyahat etmek?

Son yıllarda sürekli iş seyahatlerim oluyor. Özel olarak seyahate çıkmayı unuttum neredeyse… Yol haritam an be an planlanmış oluyor. Yapacağım görüşmelere, kişilere ve zamana göre planlanıyor.

 

 

Sanatla yakından ilgilisiniz. Desteklediğiniz yabancı bir sanatçı var mı?

İranlı sanatçı Dariush Farshad. Dünyada ilk olan yeni bir teknikle, kumaşları yakarak resim yapıyor. İlginç olduğu kadar oldukça meşakkatli.

Sanat dünyası her zaman bu kadar ulaşılabilir miydi?

Tabii ki, globalleşmenin de etkisiyle sanat günümüzde daha ulaşılabilir. Güncel sanat haberlerini, etkinliklerini eşzamanlı takip edebiliyorsunuz. Bu, tüm sanat aktörleri için olumlu bir durum. Ayrıca, şirketlerin koleksiyonerlik faaliyetleri ve sponsorluklar gibi sanat dünyasında birbirini kesen pek çok ortaklık globalleşen sanat ortamında yeni oluşumları destekliyor ve ulaşılabilirlik kazandırıyor.

Özel müzelerin de bu gelişmede payı var. Sizin bu doğrultuda bir girişiminiz vardı. Hangi aşamada şu anda?

Aşamadığımız aşamalardayız. Zaha Hadid’in vefatından sonra, Türkiye’deki prosedür zorluklarından dolayı ertelemek durumunda kalıyoruz.

 

Zamanı iyi kullanmayı doğru öğrenmişseniz ve uygulayabiliyorsanız ailenize, iş ve sosyal hayatınıza da zaman ayırabiliyorsunuz. Ben de sosyalleşiyorum. Arkadaşlarım, hayır işlerim, çocuklarla kadınlarla ilgili projelerimiz var. Bana iyi geliyor. Sanatla ilgileniyorum. Galerileri ve müzeleri geziyorum. Konserlere, sinemaya gidiyorum. İnsan istedi mi sevdiği her şeye vakit ayırabiliyor.

 

Geçtiğimiz aylarda açılan Louvre Abu Dhabi büyük ses getirdi. Tüm sanat otoritelerinin ve koleksiyonerlerin gözleri Abu Dhabi’ye çevrilmiş durumda. Siz de ziyaret ettiniz mi?

Eşim Cengiz’le açılıştaydık. Abu Dabi’de yapımına 1,3 milyar dolar harcanan yeni Louvre müzesinde 600 sanat eseri var. Tabii ki etkilenmemek elde değil. Sonuçta muhteşem eserler, çok ciddi bir bütçe ile açılan bir müze. Ayrıca tüm eleştirmenlerden tam not almıştı. Bana enteresan gelen, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un açılışta yaptığı konuşmada müzenin “medeniyetler arasında köprü kuracağı” mesajı vermesi. Biz bunu yıllardır yapmaya çalışıyoruz.

Eşinizle birlikte sık sık sanat seyahatleri yapıyorsunuz. Sanat rotanız nerelerden oluşuyor? Bu aralar özellikle gitmek istediğiniz bir destinasyon var mı?

Bu aralar çocuklarımızla birlikte İstanbul’dayız. Ancak Tatilsa şirketimizin hazırladığı Peru-Kolombiya turunu merak ediyoruz. Tüm aile gitmek istiyoruz.

Kişisel mirasınızı düşündüğümüzde, insanlara ne bırakmış olmak istersiniz?

İnsanlık lehine kalıcı bir hizmet ya da ürün bırakmayı çok istiyorum. Beni tarif eden ve insanlara hizmet eden bir şey. Henüz nedir bilmiyorum ama…

 

 

Topluma fayda sağlama, farkındalık yaratma çalışmaları lüks sektörünün epeydir gündeminde. Sizin de kurucusu olduğunuz Turkey One Derneği ile bu yıl 10. yılını kutlayan sağlık kuruluşunuz ONKİM var. Her iki oluşumla hangi alanda farkındalık yaratmayı amaçlıyorsunuz?

Turkey One ve Ortak Nesiller Entegrasyonu (T-ONE) Derneği’miz Türkiye’nin kültürel mirasına, tarihi ve doğal zenginliklerine sahip çıkarak, uluslararası platformlara bir marka olarak taşımayı amaçlıyor. T-ONE ile Mozaik Yolu projesi üzerinde çalışıyoruz. Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa büyükşehir belediyelerinin değerli destekleri ve Danışma Kurulu Başkanı’mız Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın öncülüğünde yürüttüğümüz bu projede, MÖ 4000’den günümüze ulaşan mozaik eserlerin bilinirliliklerinin artması ve dünya çapında tanınmasını hedefliyoruz. Projemizin ilk yurtdışı lansmanını Gstaad, İsviçre’de gerçekleştirdik. Ardından da Mozaik Yolu etkinliklerimizi Venedik, Paris ve New York’ta düzenledik. Ayrıca, Turkey One Derneği Gastronomi Komitesi’nin yeni projesi olan Türk Gastronomisi’ni dünyada tanıtma projesi üzerinde çalışıyoruz. Menemen ve irmik tatlısının dünyada önemli restoranlarda sunulmasını arzuluyoruz ve bunun için dünyaca ünlü şeflerle görüşüyoruz. Hatta Wolfgang Puck ve Alan Yua’dan destek sözü aldık. Her zaman yaptığımız işin içinde sosyal çıktı ararız. Ayrıca yeni ve uzun vadeli faydalar sağlamayı hedefleriz. ONKİM bu açıdan bizim en kıymetli yatırımımız. Türkiye’nin gelecek vizyonunu temsil ediyor bir yönüyle. Burası kök hücre teknolojileri, mevcut organ ve doku nakli yasası, kan ürünleri yasası ile Sağlık Bakanlığı tarafından çizilen kurallar çerçevesinde hizmet veren bir sağlık şirketi. Kök hücre teknolojileri, göbek kordonu kanından kök hücre temin etmek ve tedavi sırasında bunun kullanılmasını sağlamak maksadıyla kuruldu. ONKİM’de yapılan araştırmalar arasında, kordon kanından elde ettiğimiz kök hücreler, özellikle talesemi, nöroblastoma ve lösemi hastalarının tedavilerinde kullanıldı. Tedavi sonuçları son derece başarılı oldu.

Kök hücre tedavisi ve kordon kanı saklanması neden önemli?

Kordon kanı kök hücreleri, Sağlık Bakanlığı 2005 yönetmeliğine göre 12 yıl saklanmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse vücudumuzu oluşturan hücrelerin kaynağı olan kök hücreler; hastalanan, yorulan ve yaşlanan dokuların yenilenmesini sağlarlar. İlk zamanlarda yaptığımız işi anlatmakta zorlandık. Bugün ONKİM bölgesel öneme sahip bir merkez olma yolunda. Bu girişimin arkasındaki enerji, tek başına pazarın boş olması değildi. Türkiye’nin böyle bir merkeze sahip olma vaktinin geldiğine duyduğumuz inançtı.