Luxurys Kulüp: Aytül Ayke Fıratoğlu

Aytül Ayke Fıratoğlu, lüks marka iletişimi ve organizasyon alanının trend belirleyicilerinden biri.

Aytül Ayke Fıratoğlu, başarılarla ördüğü kariyeri sayesinde pek çok insanın yanından tanıdığı isimlerden biri. Kendisiyle Aralık 2019 sayımızı hazırlarken, bir yılbaşı masası çekimi yapmak için görüşmüş, fakat işlerinin yoğunluğundan dolayı projemizi hayata geçirememiştik. Aytül Ayke Studio ile uzun yıllar emek verdiği lüks marka iletişimini organizasyon sektörüyle birleştiren Fıratoğlu –Louis Vuitton, Dior, Mavi hem temsil ettiği hem de gardırobunu dolduran markalardan ilk akla gelenler- kendisine “girişimci” desek yanlış olmaz- 2020’yi kapatırken de aklımıza gelen ilk isim oldu. Bir yıl sonra işleri pandemi sebebiyle eskisi kadar yoğun olmasa da Fıratoğlu, bu kez bize pandeminin davet ve organizasyon sektörünü nasıl etkilediğini, güncel durumu ve gelecek öngörülerini paylaşmak için “evet” dedi ve biraz da hayat görüşünden, tarzından ve yeni keşiflerinden bahsetti.

2020 nasıl geçti? Hangi duygularla kapatıyorsunuz yılı?

Tüm dünya için olduğu gibi benim için de oldukça farklı duyguları bir arada yaşadığım bir yıldı. Tarihe şahitlik ettiğimiz ve bilinmezliklerle dolu bu yılda en çok “umut” duygusunu hissediyorum. Dünya tarihi boyunca büyük zorlukların ardından hep güzellikler gelmiş. Ben bu dönemin sonunda da keyifli ve farkındalığımızın çok daha yüksek olmasından kaynaklanan pozitif duyguların hâkim olduğu bir sürece gireceğimize inanıyorum.

Moda ve lüks marka iletişimi denince akla gelen isimlerin başındasınız. Ama aynı zamanda bir organizasyon şirketiniz de var. Bu ikili nasıl bir araya geldi? Sizde çarklar nasıl işliyor?

Çok teşekkürler. 20 yılı aşkın bir zamandır dünya markaları için iletişim danışmanlığı ve event tasarımı yapıyorum. Dünyanın en önemli markalarının global etkinliklerinde çalışabilme şansım oldu. Bu etkinliklerin tamamı eşi benzeri olmayan organizasyonlardı. Bu tecrübeler, iş hayatım için paha biçilmez değerler yarattılar. İletişim donanımımın yanı sıra yaratıcılık da hayatımda çok büyük bir yere sahip. Bu yaratıcılığı ve organizasyon tecrübesini aynı potada buluşturabiliyor olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Ne kadar çok çalışırsam ve keyif üretirsem o kadar keyif alıyorum. Tüm davet tasarımlarımda hep ilkleri gerçekleştirebilmeye ve mutlaka bir hikâye yaratabilmeye gayret ediyorum.

Mesleğinize dönüştürdüğünüz bu sevdalarınız dışında başka tutkularınız da var mı?

İyi yemek ve seyahat en büyük tutkularımdan. Güzel bir yemeğin ve şef tecrübesinin peşinden dünyanın her yerine gidebilirim. Yemeğin lezzetti kadar sunumu ve hazırlayan kişinin kattığı yaratıcılık da benim için çok önemli. Seyahatlerimdeyse her saniyeyi keşfetme hissi içinde geçiririm. Yeni yerler görebilmek ve buralarda lokal hayatın içine girebilmek hayattaki en büyük heyecanlarımdan.

Sizce organizasyon ve etkinlik sektörünün geleceğinde bizi neler bekliyor? Bu süreçte nelerin eksik veya fazla olduğunu gözlemlediniz sektörde ve işleyişte?

Şu dönemde en çok zarar gören sektörlerden bir tanesi maalesef organizasyon işleri. Tüm dünyada bu sektör için çalışan milyonlarca kişi ve tedarikçi var. Bu zincir, maalesef büyük bir kırılma yaşadı. Ancak daha evvel de söylediğim gibi dünya, buhranların ardından hep tomurcuklanmış ve coşku hayatımıza girmiş. Hepimiz evlerimize kapandığımızda eğlenmeyi, bir davete gitmek için hazırlanmayı, giyinmeyi, neşeli ortamlarda sevdiklerimizle birlikte olabilmeyi çok özledik. Tüm bunların etkisiyle, sektörün çok daha büyük ve yaratıcı bir şekilde döneceğine kesinlikle eminim. İnsanlar daha çok eğlenmek, zamanlarını güzelliklerle çevrili ortamlarda geçirmek isteyecek.

Eski partiler, davetler ile yeni normal anlayışı çerçevesinde yaşanan bir araya gelmeler arasında ne gibi farklar gözlemliyorsunuz? Size gelen müşterilerinizin bu aralar ne gibi talepleri oluyor?

Şu dönemde sağlık şartlarından dolayı maalesef davetler olamıyor. Ancak rakamların çok daha sakin olduğu yaz aylarında tüm önlemleri alarak ve tüm davetlilere etkinlik öncesi test yaparak açık havada 15-20 kişilik minik davetler düzenledik. Bu süreçte gözlemlediğim en önemli nokta, insanın farklı insanlarla bir arada olmasının ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğuydu. Bu davetlere gelen herkesin gözü parıldıyordu ve geçmiştekinden çok daha başka bir mutluluk enerjisini hissettim. Doğamız gereği elimizdekilerin kıymetini kaybedince anlıyoruz.

Moda ve lüks sektörüyle ilgili gelecek öngörülerinizi paylaşabilir misiniz? Sizce 2021 ne getirecek, ne götürecek?

Dünyadaki kaynakları çok hızlı tükettik ve çarçur ettik. Şu an tüm markalar; çevreye daha duyarlı, kaynaklarımızı daha az tükettiğimiz, geri dönüşümü olan ürünler üretmek için harekete geçmiş hâlde. Zaten farkındalığı yüksek, müşterisine ve dünyaya saygılı büyük markalar pandemi öncesinde önlemlerini almaya başlamıştı. Lüks, bu dönemde değerine değer kattı. Lüks aslında sürdürülebilirliği kalbinde yaşatıyor. El emeğiyle, dünyanın en kaliteli malzemeleriyle üretilen bir parçayı yaşam boyu kullanabiliyorsunuz. Sizin hayatınızın vazgeçilmezi hâline gelebiliyor. Moda dünyasında şu an büyük bir enerji birikimi yaşanıyor. Bu enerji kesinlikle muazzam koleksiyonlara dönüşecek. Müşteriler, tercihlerini hızlı tüketimdense gerçekten değerini hissedecekleri ürünlere yönlendirecekler.

Temsilcisi olduğunuz markaların pandemi süreci değerlendirmeleri ve gelecek planları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bizim çalıştığımız tüm markalar, dünyanın değerlerine ve kaynaklarına büyük bir saygı içinde çalışan ve çok önceden önlemlerini almaya başlamış markalar. Bu süreçte de yaşadıkları toplumlara, maksimum fayda yaratabilmek için büyük bir çaba sarf ettiler.

Bir röportajınızda iletişimin artık merkeze oturacağını söylemiştiniz. Ürün odaklı pazarlama stratejilerinin değişeceğini düşünüyor musunuz? Sizce bu tutum Türkiye pazarlarında da başarılı olur mu?

İletişimin merkeze oturacağı yadsınamaz bir gerçek. Burada en önemli konu, samimiyet. Tüketiciler, gerçekliğin ve artık tercih ettikleri markanın yaşamlarına nasıl bir değer katacağına önem vermeye başladı. Seçimlerini bambaşka bir bilinçle yapıyorlar. Türkiye pazarında da, kesinlikle gerçekliğe odaklanan ve müşterisine kalbini açmayı başarabilen markalar kalıcı olacak. Bu zor süreçte, samimi iletişimin sonuçlarını çok berrak bir şekilde izleyebilme şansımız oldu. Doğru iletişim yapan ve kalitesinden ödün vermeyen markaları, her ne olursa olsun müşterileri destekledi ve onların yanında yer aldı.

Aytül Ayke Stüdyo, dijital dünyanın nimetlerini nasıl kullanıyor?

Dijital dünya hayatımızın çok önemli bir parçası. Tüm işlerimizde ve doğru iletişimi sağlamamızda büyük bir önem taşıyor. Bu konuda da yaratıcı çalışmalar yapabilmek için yüksek bir çaba sarf ediyoruz.

Modayla bu kadar iç içeyken, tarzınıza da düşkün olmalısınız. Neler giyiyor, neler alıyorsunuz? Son zamanlarda giyim ve alışveriş tarzınızda değişiklikler oldu mu?

Moda, kendimi bildim bileli hayatımın çok önemli bir parçası. Eskiden çok daha fazla alışveriş yapardım. Ancak son yıllarda sadece doğru ürünlere yatırım yapmak üzere bir eğilime geçtim. Geçmişte birçok alışveriş hatam olduğunu fark ettim. Tek sezon giyilebilecek ürünlerdense uzun süre benimle olabilecek parçaları tercih ediyorum. Gardırobumda çok sade parçalar kadar iddialı parçalar da bulunuyor. Zıtlıkları belli bir çizgide buluşturabilmeyi seviyorum.

Gardırobunuzdaki parçaların çoğunun Louis Vuitton ve Dior olduğunu biliyoruz. Bunun dışında moda, sanat, aksesuar gibi alanlarından takip ettiğiniz, biriktirip koleksiyon yaptığınız parçalar, markalar ve isimler var mı?

Doğru, uzun zamandır tercihlerimi bu markalar üzerinden yapıyorum. Ayrıca Mavi imzasını taşıyan ciddi bir denim koleksiyonum var. Mavi’nin jean’leri benim için mükemmel kesimi temsil ediyor ve yurtdışında giyip iltifat aldığımda büyük bir gurur duyuyorum. Ayakkabılarımda genellikle tamamı Floransa ve Venedik’teki dünyanın en iyi atölyelerinde elde üretilen Serena Uziyel’in ürünlerini tercih ediyorum. Bir sanat eserini ayağımda taşıdığım hissine kapılıyorum. Her koleksiyonundan mutlaka birkaç parça gardırobuma ekliyorum. Yakında net-a porter’de sunulacak yaz koleksiyonundaki tüm parçalar rüyalarıma giriyor diyebilirim.

Okuyucularımıza, yıl bitmeden keşfetmelerini istediğiniz üç şey önerebilir misiniz?

Ayşe Tanman Ceramics’in, tamamen el yapımı eşsiz seramik parçaları hem evimde hem de ofisimde başköşedeler. Her biri müthiş bir el emeğinin ürünü. Cabana dergisinin yaratıcısı Martina Mondadori’nin Instagram’da düzenli olarak gerçekleştirdiği canlı sohbetler de çok ilham verici ve birçok yaratıcı simanın evlerine girebilme şansı sağlıyor. Ayrıca Aerin Lauder’ın Entertaining Beautifully kitabı yaşamınıza güzellik katmanız için size yepyeni sayfalar açacak. Amazon.com.tr’den sipariş verebilirsiniz.

Röportaj: Zeynep Merve Kaya

Fotoğraflar: Erhan Tarlığ