James Marsden ile Saat Sohbetleri
Kalbinin sesini dinleyip çok genç yaşta kariyerini şekillendiren bir isim James Marsden. Dört sene önce IWC’nin marka elçisi olan başarılı aktörle saatlere ve fotoğrafa olan tutkusunu konuştuk.
Sinema kariyerinize nasıl başladınız?
Henüz 19 yaşındaydım ve Oklahoma’da Oklahoma State University’de Radyo ve Televizyon Gazeteciliği eğitimi alıyordum. Ancak sinema büyük tutkumdu ve Los Angeles’a taşınma kararı aldım. 90’lı yılların ortalarıydı ve ben aralarında Saved by the Bell, The Nanny, Blossom ve Party of Five’ın bulunduğu TV dizilerine konuk oyuncu olarak katılma fırsatı yakaladım. Eğer bu hayalimi gerçekleştiremeseydim okul bittiğinde eve dönüp muhtemelen başka bir işle uğraşacaktım. Genelde çok gençken ne yaptığınızın farkına varamıyorsunuz ama ben şanslıydım. Yeteneklerimin farkına vardım ve kendime çizdiğim yolda çalışarak ilerledim.
Gerçekten canlandırmayı çok istediğiniz bir rol var mı peki?
Bugüne kadar bir biyografi filminde rol almadım. Bunu çok isterdim. Hatta Frank Sinatra’yı oynamayı…
Müzik ve sinema kadar saatlere de ilginiz var. Nasıl başladı her şey?
Babam bana bir saat hediye etmişti ancak ne yazık ki bugüne dek muhafaza edemedim; talihsiz bir şekilde çalındı. Aslında nasıl harika bir parça hediye ettiğini bilmiyordum. Stilistim Ilaria, bir gün kolumdaki IWC marka saati gördü –kendisinin markayla yakın ilişkisi vardı. Tıpkı fotoğrafa olduğu gibi saatlere karşı da ilgi duyuyordum ve işin inceliklerini öğrenmek istiyordum. ‘In-house’ mekanizma ya da ‘perpetual calendar’ ne demekti? Adeta büyülenmiş gibiydim. Saat konusunda dersine sıkı çalışan öğrenci gibiydim. IWC ile bu şekilde dört yıl önce yollarımız kesişti.
Bu süre zarfında hiç IWC’nin fabrikasını ziyaret ettiniz mi?
Henüz değil. Sadece Schaffhausen’daki genel merkezini ziyaret ettim. Orada da markanın müzesini gezme şansım oldu. Çok etkileyiciydi. Grand complication’ları keşfettim bir de orada. Bildiğiniz üzere sadece bu komplikasyonlar genel merkezde üretiliyor.
IWC’nin marka elçisi olmak kariyerinizi nasıl şekillendiriyor?
IWC kendi alanlarında yetenekli isimlerle birlikte oluyor her zaman. Aktörler, müzisyenler… Geçtiğimiz aylarda Cenevre’de düzenlenen SIHH’de de bir araya geldik. Değişik alanlarda kariyer yapmış ünlü isimlerle birlikte olmak farklı bir deneyimdi. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyorum. Zarif ve ayrıcalıklı saatler üreten bir markanın yanında olmak doğru bir sinerji çıkarıyor ortaya.
Saatlerle yakından ilgilisiniz, peki bir koleksiyoner misiniz?
20’ye yakın saatim var. Bazıları çok şık ve el yapımı. Bazıları da oldukça ucuz fiyatlı. Aslında fiyatına bakıp saat satın almıyorum, beni yansıtan parçalara odaklanıyorum. Gerçekten çok özel ya da vintage bir model olabiliyor; bazen de 100 dolarlık bir model… Her biri günün sonunda koleksiyonumun en özel parçaları. Öte yandan saat koleksiyoneri olabilmenin farklı adımları olduğuna inanıyorum. Ama IWC’ye beni yüksek saatçilikle tanıştırdığı için çok teşekkür ediyorum.
Bu yıl 150. yaşını kutlayan IWC’nin Jubilee Koleksiyonu’ndan favoriniz var mı?
Palweber. Markanın 1884’te ürettiği cep saatinden esinlenilerek tasarlanmış. İnanılmaz derecede güzel lake bir kadrana sahip. Düşünebiliyor musunuz 1884’teki bir cep saatinden bu denli modern bir form yaratılmış. Günümüzü yakalayan bir tasarım anlayışı var IWC’nin. Ve hepsinden önemlisi el yapımı sanat eserleri armağan ediyor bize.
Her gün aynı saati mi kullanırsınız yoksa sürekli değiştirir misiniz?
Favorim var ama değiştiririm. Katıldığım davetlere, bulunduğum mekâna göre… Ama oğlumla birlikte araba kullanırken daha spor modeller tercih ederim. Resmi ortamlarda da klasik formlar favorim.
Bildiğimiz kadarıyla ilgi alanlarınızdan biri de fotoğraf çekmek. Hatta bir Leica M6’ınız da var. Ne tarz fotoğraf kareleri çekmekten hoşlanıyorsunuz?
Cadde fotoğrafları çeken Fransız fotoğraf sanatçısı Henri Cartier-Bresson ilham kaynağım. Anı yakalıyor ve o anı sizin de keşfetmenizi sağlıyor karelerinde. Artık herkes dijital kameralara sahip. Binlerce fotoğraf çekiyoruz. Leica M6 gibi bir kamera ile çalışmanın farklı olduğunu düşünüyorum. Her şeyi manuel yapıyorsunuz; filmi içine yerleştiriyorsunuz, kadrajı ayarlıyorsunuz. Bunu seviyorum. Genellikle de mimari yapıları ve çocukları fotoğraflıyorum.