Kahve Molası: Çiğdem Ergut Sarıoğlu
Yatırım yoluyla oturum izni ve vatandaşlık alanında uzmanlaşan uluslararası hukuk şirketi Harvey Law Group, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da da bir ofis açmıştı. Yeni fırsatlarla karşılaşıp, “dünya vatandaşı” olabilmek yaşamımız boyunca şüphesiz hepimizin hayali olmuştur. Biz de bu ay Harvey Law Group Türkiye Ülke Müdürü Çiğdem Ergut Sarıoğlu ile bir araya gelerek, hem insanların vatandaşlığı neden yatırım yoluyla tercih ettiğini hem de kendisinin sosyal hayatını konuştuk.
Harvey Law Group, yatırım yoluyla oturum izni ve vatandaşlık alanlarında uzmanlaşmış bir kurum. İnsanlar vatandaşlığı neden yatırım yoluyla tercih ediyor?
Dünyanın birçok yerinde yatırım yoluyla vatandaşlık farklı sebeplerden tercih edilebiliyor. Birçok farklı ülke veya yatırım şekli de tercihlere göre şekilleniyor. Temelde baktığımızda özellikle yeni dünya dinamikleriyle birlikte daha özgür, sınırsız, yeni fırsatlar ve imkânlar arayan ya da imkânlarını genişletmek isteyen, ülkelerarası mobiliteyi artırmak isteyen insanlar görüyoruz. Yeni insan ve yeni dünyanın gereksinimleri bu noktada kesişerek daha iç içe bir hâl alıyor. İnsanlar istedikleri zaman istedikleri şekilde seyahat etmek, dünya vatandaşı olmak, hatta dünya vatandaşı olan çocuklar yetiştirmek istiyor. Dünya vatandaşı olmak kavram olarak dünyanın neresine giderse gitsin kişinin kendini rahat ve güveli hissetmesi, o bölgenin insanları olsun ve sistemi olsun bunlarla rahatlıkla uyum sağlaması ve iletişim kurabilmesi demek. Yatırım yoluyla vatandaşlık da bunu sağlayan ve sıklıkla da tercih edilen bir sistem. Biz de HLG olarak bu talebe karşın yatırımcılara, en yüksek şekilde verim elde edebilmeleri için bir imkân sağlıyoruz. Rahat dolaşım veya yeni bir ülkede yaşam imkânı sağlıyoruz. Ülkelerin farklı programları var, ama hepsinde amaç aynı, hem ülke kalkınsın, hem yatırımcı kazansın ve daha iyi koşullarda yaşansın, eğitim ve sağlık hizmeti alınsın.
En çok tercih edilen ülkeler nereleri?
Portekiz, Karayip Adaları ve Amerika Birleşik Devletleri.
Peki,sizin yaşamayı en çok istediği yer neresi?
Ben Türkiye’yi de seyahat etmeyi ve başka kültürleri tanımayı da çok seven bir insanım. Mümkün olsa dünyanın her yerinde kısa sürelerle yaşamayı çok isterdim. Turist olarak gittiğiniz her yer çok keyifli, günlük hayatı deneyimleyebilmek için bir ülkede yerleşik yaşamak gerekiyor. Ailem benimle olduktan sonra “şu ülkede yaşasam bu ülkede yaşasam” gibi bir derdim yok. Hayat bize ne getirirse orada yaşayabiliriz. Küresel insanlarız biz, adapte olabilmek bence günümüzde en önemli unsur. Her varlık yaşamak için adapte olmak zorunda. Bu yüzden ben ülke seçemem, her yer benim için aynı keyifte.
Lüksün tanımı pandemiyle birlikte değişmeye başladı. Bu noktada sizin “gerçek lüks” tanımınızı öğrenebilir miyiz?
Gerçek lüks sağlıklı olmakmış bunu anladık bence pandemi ile… Tamam; her şeyin başı sağlık diye bir söz hayatımızda hep vardı ama insanlar bunun ne demek olduğunu tüm dünya Covid-19 sebebiyle durduğunda anladılar.
Meslek seçiminizde sizi en çok etkileyen şey neydi?
Babam üniversite sınavına gireceğim zaman beni benden iyi tanıdığı için yönlendiren, sonrasında da Türkiye’ye dönüp onunla beraber çalışmam için elinden geleni yapan, beni hayatım boyunca en çok zorlayan, ama bir o kadar da yetiştiren yegane insan. Onun sayesinde bugünkü profesyonel hayatım şekillendi. Ben yapı olarak kafasına koyduğunu yapan, “hayır”ı cevap kabul etmeyen bir insanım ama hırsım kendimledir. Çalışmayı çok severim ve severek çalışırım. İnsanların hayatlarına dokunmayı severim, yani fikrimi beyan ederek sorumluluk almaktan kaçınmam. Herkes fikir beyan ediyor ama bunun bir sorumluluk olduğunu, beyanının arkasında durması gerektiğini bilemiyor. Daha doğrusu arkasında durduğunuz zaman güvenilir, saygın bir insan oluyorsunuz. Ben de arkasında duramayacağım, içselleştiremediğim hiçbir olayın içine girmem. Sevgili babam da benim bu özelliklerimi bildiği için benim yöneticilik tarafımın kuvvetli olacağını düşünerek benim bu doğrultuda eğitim almam için bana yol gösterdi. Kısacası, yapım gereği, insanların hayatını değiştirecek, geliştirecek olanaklar sağlamak, hem özel hayatımın hem de iş hayatımın bir parçası olduğu için bu mesleği zevkle yapıyorum.
Kendi iş alanınızda izinden gitmeyi tercih ettiğiniz “gurum” diyebileceğiniz birileri var mı, kimler?
Şirketimizin kurucu ortağı Jean-Francois Harvey, bence bu işin duayenlerinden. İlk olarak 2006 yılında tanışmıştık kendisi ile ben o zaman kendisinin müşterisiydim. Sonrasında bağımız hiç kopmadı, göçmenlik avukatlığımız dışında yurtdışındaki şirketlerimizin de avukatlığını yaptı kendisi. Kendisi göçmenlik konusunda çok bilgili, empatisi çok yüksek bir insandır. Bu işi yaparken onun tecrübelerinden yararlanarak kendisinden olabildiğince öğrenmeye çalışıyorum.
Sıklıkla seyahat eder misiniz? Genellikle hangi destinasyonları tercih edersiniz?
Hem işim gereği hem de özel hayatımda çok seyahat ederim. Bir süre Amerika’da bir şirketin yönetim kurulundaydım ve üç ayda bir New York’a gidiyordum. Bunun dışında da yine iş için Yunanistan, İtalya ve Çin’e çok giderdim. Özel hayatımda da özel bir tercihim yok, o an neresi mümkünse oraya gidebilirim, yeter ki ailece bir arada olalım.
Bir ülkeye gittiğinizde ilk dikkatinizi ne çeker?
Havaalanından çıktığınızda medeniyet seviyesi kendisini belli eder zaten, ilk bunu gözlemlerim. Sonra da doğal güzellikler ilgimi çeker. Ne kadar yeşil ise o kadar iyi.
Genellikle deniz tatili mi yoksa doğayı keşfetmeye yönelik tatiller mi planlarsınız?
Mevsimine göre değişiyor. Her ikisini de seviyorum.
Seyahatlerinizi planlarken “gastronomik keşifler” yapmayı da ister misiniz? Bu doğrultuda yemeklerinden keyif aldığınız ve sürekli gitmek istediğiniz spesifik oteller ya da şehirler var mı?
Bu soru en büyük tutkumdan geldi. Yemek yemek ve yapmak benim en büyük hobim. Hatta bunun üzerine tekrardan bir lisans eğitimi aldım. Hayatım boyunca gezdiğim her yerde farklı lezzetler tattım. Dünyada tadabileceğimiz o kadar değişik mutfaklarvar ki, ben genelde tekrar aynı yere gitmeyi değil de sürekli daha farklısını deneyimlemeyi tercih ediyorum. Yalnız eğer seyahati Türkiye’de yapıyorsam, o zaman tercihlerim aynı yerlere gitmek, damağıma o güzel tatları her yıl hatırlatmak. Bunların başında da doğası, servisi ve yemekleri ile Fethiye’deki Hillside Beach Club geliyor.
Seyahat ederken stilinizi nasıl tanımlarsınız? Daha rahat mı olmayı tercih edersiniz yoksa her zaman şık ve resmi misinizdir?
Seyahatlerimde rahat bir stili tercih ederim. Esasında normal yaşantımda da, davetler dışında rahat bir stilim vardır. Kendime yakışan, içinde rahat ettiğim, zamansız bir stili tercih etmişimdir.
İstediğiniz bir zaman dilimine yaşama şansınız olsa, bu hangisi olurdu?
Şimdi. “Şimdi”yi yaşamanın çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Geçmişin tecrübe ve anıları, geleceğin gizem ve heyecanları “şimdi”yi çok değerli kılıyor.
Geçtiğimiz yıl her şeye rağmen sizi en çok mutlu eden şey ne oldu?
Ailece bir arada çok vakit geçirdik. Çocuklar evden gidince hatırlayacağımız çok anı biriktirdik. Evimizde hep beraber hem bir arada hem ayrı ayrı olabileceğimiz ortamlar yaratabildiğimiz için çok mutluyum.
Telefonunuzda sıklıkla kullandığınız bir uygulama var mı? Neden bu uygulamayı tercih ettiğinizi de öğrenebilir miyiz?
En çok kullandığım uygulama herhalde hava durumu… Sabah muhakkak evden çıkmadan bakar; buna göre giyinirim. Sonrasında en çok kullandığım uygulama Whatsapp galiba, çünkü artık neredeyse tüm haberleşmemiz onun üstünden oluyor. Telefonla aramak yerine mesajı gönderiyorsunuz, karşıdaki uygun olduğunda cevap veriyor. Böylece yazılı olduğu için de unutulmuyor.
Bu sıralar okuduğunuz, izlediğiniz, sizde iz bırakan eserler oldu mu?
Annemin tavsiyesi ile yazar Naşide Gökbudak ile tanıştım. Gerçek hayat hikâyelerini yorumluyor. Yakın zamanda bitirdiğim kitap da bir Türk kadınının aşkı için Afganistan’a taşınması ve 1960’lardan 1980’lere dünyanın başka bir ucundaki zor hayatları anlatıyordu. Bunlar dışında iki kitap daha hayatımı değiştirmiştir. Biri Elif Şafak’ın Aşk kitabı ki Mevlana’yı araştırıp tanımaya yöneltti beni. Diğeri de Azra Kohen’in Gör Beni kitabı.
Röportaj: Gülay Koç