Jean-Christophe Babin ile Keyifli Bir Sohbet

Bodrum’da Bulgari CEO’su Jean-Christophe Babin ile buluşup, markanın kendi kimliğini yeniden keşfetme hikâyesini dinledik.

Röportaj: Zeynep Merve Kaya

Bulgari CEO’su Jean-Christophe Babin, Bodrum, Yalıkavak Marina’da mağaza açan ilk global mücevher markası Bulgari’nin kapıları önünde bizlerle sohbet ederken, İtalyan ve Türk halklarının her açıdan birbirlerine benzediklerinden bahsetmiş, buraya gelmelerinin kaçınılmaz olduğunu anlatmıştı. Aradaki mesafeleri yok kılan “bizim denizimiz, sizin deniziniz” sözüyle de aslında kültürel ve coğrafi anlamda ne kadar çok şey paylaştığımızın altını çizmişti. Kendini bir gezgin olarak tanıtan, Bulgari’nin farkı departmanlarını yönetmekten bahsederken besteci değil, orkestra şefi olduğunu dile getirmekten çekinmeyen, her fırsatta Bulgari’yi Bulgari yapanın mücevher mirası olduğunun altını çizen bu kendini temsil ettiği markaya adamış centilmen, son zamanlarda Bulgari’ye gerçek bir Romalı olduğunu hatırlatmakla meşgul.

Bodrum’da mağaza açma fikri nereden çıktı?

Bodrum, bizim için sembolik bir lokasyon çünkü bundan 100 yıl önce Romalı küçük bir şirkettik. Ve ilk genişlememizi St. Moritz dağlarının eteklerine, Monako gibi deniz kıyısı destinasyonlarına yapmıştık. Bu yıl da Çin ve ABD gibi pazarları düşünmeden önce geleneklerimize dönmek ve Akdeniz’de yeniden var olmak istedik. Türkler, İtalyanlar, İspanyollar, Kuzey Afrikalılar; kültür, tatlar, dokular konusunda birbirlerine çok benziyor. Bu yüzden Yalıkavak mağazasının bizim için duygusal anlamı çok yüksek. Riviera’ya dönmemiz, Bulgari’nin büyük yolculuğunun başlangıcına gönderme yapıyor.

Bugün siz de bizimle birlikte mağazayı ilk kez mi gördünüz?

Dün gece çok geç saatte mağazayı keşfetme şansım olmuştu aslında. Bu mağazanın tasarımında, Paris’te, Şanzelize’deki konsept mağazamızdan ilham alındı. Dünyada bu tarza sahip mağazalardan sadece üç tane var. Elbette diğer duraklarımızı da andırıyor ama inşasında kullanılan materyaller, geleneksel ve modern lüksleri bir araya getiren tasarımı, bulunduğu destinasyona –insanların çok cool olduğu Bodrum’a- uyum sağlıyor. Yalıkavak Marina’ya tekneleriyle yanaşan potansiyel müşterilerin karada ilk gördüğü şey Bulgari mağazası olacak. Bu da bizim için bir artı. Sonuçta marina, varlıklı müşterileri kendine çeken bir yer ve biz de Bodrum’a giriş yapan ilk mücevher markasıyız. Ama biz böyle yerlere alışığız; son zamanlarda St. Tropez, Mikonos, Ibiza gibi destinasyonlarda yeni mağazalarımız açıldı. Eğer yaz aylarında olunması gereken yerler buralarsa, biz de müşterilerimizin olduğu yerlere gideriz. İki yıl önce onların bize gelmesini bekliyorduk. Ama pandemi süresince düşünce yapımız da değişiyor.

Son iki yılda başka ne değişti?

Müşterilere daha yakın olmayı öğrendik. Bir yüzyıl önce küçük bir aile şirketi olarak yüksek mücevher ürünleri satıyorduk ve her müşteriyi ve ailesini yakından tanıyorduk. Globalleşip de lüks endüstrisinin bir oyuncusu olduğumuzda bile bu ilişkileri sağlam tutmayı başardık. Eskiden mağazaya gelir, istediklerini alır giderlerdi. Ama pandemi ile birlikte onlarla iletişim kurma yollarımızı değiştirmemiz gerekti. Ama en önemli şey, hedef kitlemizle bağ kurmanın ötesinde –ki bütün lüks markalar bunu başardı- müşteri kitlemiz dışındaki insanlara da ulaşmak oldu. Bir milyon Euro harcamayan ama 4.000 Euro harcayabilen kitleyi de bulmamız gerekiyordu. Şimdi müşterilerimizi, bunca yıldır hiç olmadığı kadar yakından tanıyoruz.

Son zamanlarda Bulgari’nin dijital dünyadaki varlığına da büyük yatırımlar yapıyorsunuz. Ayrıca pek çok farklı ülke pazarında e-ticarete de başladınız. Bu planlı mıydı yoksa pandemiyle birlikte işleri hızlandırmanız mı gerekti?

Aslında pandeminin başında birkaç yıllık e-ticaret planımız vardı ama durumlar değişince, bazı ülkelerde bir gecede tüm mağazaların kapanması gerektiğinde, hızlı davranmak gerektiğini anladık. Geçen yılın temmuz ayında e-ticaret yaptığımız pazar sayısı sekiz iken, 16’ya çıkmıştı. Geçen eylülde ise 18’i gördük. Bu sadece geçen yıl kapanan mağazalar yüzünden oluşan kaybımızı geri kazanmak için atılan bir adım değildi; müşterinin ürüne ulaşması da uzun sürüyordu. Şimdi yeniden mağazaların açılmasıyla birlikte, e-ticaret siteleri alışveriş deneyimine yeni bir katman eklemiş olacak. Sonuçta saat veya mücevher gibi şeyleri alırken görmen, denemen, hissetmen gerekir. Bir modelde kullandığın beden, bir diğeri için küçük veya büyük olabilir.

Biraz da saatlerden konuşalım. Saat sektöründe geçmişiniz olduğu için onlarla daha ilgili olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Hayır, ben Bulgari’yle ilgiliyim! Tag Heuer’de 13 yıl geçirdim, ama sekiz yıldır da Bulgari’deyim. Bir markada beni asıl ilgilendiren şey sadece kategoriler değildir. Evet, saatlerimiz de var ama Bulgari’nin öncelikle bir mücevher markası olması sebebiyle benim favori kategorim de mücevherdir. Çünkü bizde her şeyi şekillendiren mücevherdir. Saatlerde başarılıyız çünkü Serpenti aslında bir mücevher koleksiyonu. Eğer mağazada da gördüğünüz güzel kolyeler, bileklikler olmasaydı, Serpenti saati başarılı olmazdı. Bulgari CEO’su olduğunuzda, mücevherin kölesi oluyorsunuz çünkü mücevher her şeyi yönetiyor. İşinizi iyi yaparsanız da saatler de, Serpenti çantalar da, parfümler de, oteller de başarılı oluyor. Eğer yanlış kategoriye kanalize olursanız –burada saatlerin yanlış olduğunu söylemiyorum, sadece odaklanılması gereken ana kategoriyi iyi belirlemeli- müşterilerin kafası karışabilir ve başarınız düşebilir. Ama evet, saatleri hâlâ seviyorum. CEO isen tek bir şeyi sevmezsin. Kendini markana adarsın ve onu büyütüp başarılı kılacak şeyleri seversin. Konu sevmek değil, marka için iyi olan şeyi bilmek.

Sizi iyi bir yönetici yapan şeyler arasında bu görüşünüz de var mı?

Estetik ve güzel olanı severim. Bu bir mimari yapı olabilir, mobilya olabilir, her şey olabilir. Bu yüzden yönettiğim ekipleri de işlerinde iyi olmaları için teşvik ederim. O an parfüm kategorisiyle ilgileniyorsam, %100 parfümlere odaklanırım. Sonraki saati mücevherde geçireceksem, bu kez de %100’ümü mücevherlere veririm. Ama CEO pozisyonu için asıl önemli olan şey, istikrarlı olmak. Bulgari’nin başında bir artistik direktör yok, her kategorinin kreatif direktörü var. Ve hepsinin ortak yanı, CEO’larının aynı olması. Bu sebeple de benim görevim, sürekliliği, istikrarı sağlayan dokunuş olmak. Sonuçta otellerin de, parfümlerin de mücevherlerin hikâyesini anlatması gerekiyor.

Lüks markalar pandeminin başlangıcında ellerinden geleni yaptı. Ama Bulgari çok daha büyük efor sarf etti çünkü İtalya, dünyanın salgından en çok etkilenen ülkelerinden biriydi. Siz de gerek dezenfektan üretimi, gerek de hasta yakınları olan çalışanlarınıza yardım etmenizle sempati kazandınız. Şimdi o karanlık günleri geride kaldı. Bu deneyimden ne öğrendiniz?

Bulgari çalışanları böylesine cömert bir şirkette çalıştıkları için, özellikle de Lodi Fragrances Manufacture’a canları pahasına gidip dezenfektan üretiminde çalışan iş arkadaşlarıyla gurur duyuyorlar. Covid-19 ile savaşımız, İtalya, İsviçre ve Birleşik Krallık halkının minnettarlığını kazandı. Bu süreçte öğrendiğimiz en önemli şey ise bir şirketin topluluğun bir parçası olduğu ve o topluluk tehdit altındayken kaynakları ve tüm kapasitesiyle ön cephede savaşması gerektiği oldu.

Orada durmayıp, Bulgari Virus Free Fund’ı kurarak yola devam ettiniz. Ayrıca pek çok farklı sosyal sorumluluk projeniz de hâlâ işlemekte. Bize, Bulgari’nin dünyayı daha iyi bir yer yapma çabalarından ve bu tür girişimlerin markalar için neden önemli olduğundan bahsedebilir misiniz?

Görevimizin sadece hissedarlarımıza kâr kazandırmak olmadığına, sürdürülebilirlikten sağlığa, eğitimden sanata pek çok farklı alana karşı sosyal sorumluluklar taşıdığımıza inanıyoruz. Asıl mücevherler çocuklardır ve hastalıklardan korunmalı, eğitilmeli ve sanatla tanıştırılmalılar. Bulgari olarak bu vizyona sahibiz ve bunu gerçeğe dönüştürmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Eski röportajlarınızdan birinde milenyallerin taleplerini göz ardı etmemek gerektiğinden bahsetmiştiniz. Bu neslin lüks pazarını nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?

Aslında zevklerinin X neslinden farklı olduğunu söyleyemeyiz ama ortaya çıkardığımız ürünlerin arka planını merak ediyorlar, çalışma koşullarını, otantikliği, zanaatı, sürdürülebilirliği, çeşitliliği görmek istiyorlar. Sadece muhteşem bir saat veya mücevher almak istemiyorlar, o ürünün sahibi markayı da sorumluluk sahibi bir vatandaş olarak görmek istiyorlar.

Bulgari’den öğrendiğiniz veya ona kattığınız bir şeyler var mı?

İlk altı ayımda çok fazla dinledim çünkü farklı sektörde iş yapan bir markadan gelmiştim. Muhtemelen beni en çok şaşırtan şey, Roma bölgesinin bir ilham, farklılık ve ilgi çekicilik kaynağı olarak ne kadar göz ardı edildiğiydi. Bu, altı ayın sonunda iş arkadaşlarımla da sıkça konuştuğum bir konuydu; Roma bizim hazinemiz, Roma evrensel bir şehir. Dünyanın en ünlü şehirlerinden biri, okullarda en çok okutulan kültürlerden birine ev sahipliği yapmış… Anlayamıyordum. Bu sebeple ürün açıklamalarından iletişimimize, Roma’yı başrole taşımak gerekiyordu. Logomuzu da Bulgari Roma olarak değiştirdik. Paris nasıl moda markaları için bir başkentse veya Milano parfüm markaları için vazgeçilmez bir yerse, Roma da Bulgari’ye ait olabilirdi. Bu kadar zengin tarihi ve kültürü olan bir şehrin bu kadar az lüks markaya ev sahipliği yapması şaşırtıcıydı, benzersizdi. Biz de böylesine benzersiz bir şehrin temsilcisi olma ihtiyacı hissettik ve Roma’yı, Romalı olmayı, markanın tam kalbine yerleştirdik.

Roma’da yaşıyorsunuz ve Romalı olmaktan bahsettiniz. Kendinizi Romalı hissediyor musunuz?

Romalı olmak fazla şey ifade etmiyor çünkü Roma, kapsayıcılığı ile tanınır. Roma’nın sadece imparatorluk döneminde değil, sonrasında da Batı’yı nasıl domine ettiğine bakmak lazım. Çünkü Roma, güçlü olmanın yolunun kapsayıcı olmaktan geçtiğini anlayan ilk medeniyetti. Mısır, Prusya, Yunanistan etkilerini Roma’da görmek mümkün. Tarihine baktığınızda, çoğu imparatorun İtalya sınırları dışından geldiğini görüyorsunuz. Batı’nın en güçlü imparatorluğu, hayatının büyük çoğunluğunda yabancılar tarafından yönetildi. Roma hiçbir zaman dünyayı yeniden keşfetmeye çalışmadı, aksine geçtiği yerlerdeki en iyi şeyleri alıp, onları daha da iyi yapma çabasında oldu. Bu sebeple evet, Romalı hissediyorum çünkü hem Fransız hem İtalyan’ım, tam bir Avrupalıyım, her iki ülkede de yaşayıp çalıştım. Ve kendimi o kapsayıcı kültürün içinde bulduğumda onu kabulleniyor, saygı duyuyor ve rahat hissediyorum.

Temmuz sayımızdaki Best of the Best seçkimizde iki Bulgari saate yer verdik: Octo Finissimo ve Serpenti Misteriosi Cleopatra. Bulgari, birbirinden tamamen farklı iki saatle en iyi olmayı nasıl başarıyor?

Mücevherlerin, saatlere oranla daha az teknik parçası olsa da, onlar en samimi olduğumuz, yakın olduğumuz aksesuarlar; boynumuzu sarıyorlar, bileklerimizi, ellerimizi süslüyorlar. Saatler ise içlerindeki mekanizma dışında aslında mücevherlerden çok farklı değillerdir; onlar da teknik gerektirir, değerli metallerden üretilirler ve onlarla da yakın ilişki kurarız. Serpenti Misteriosi Cleopatra’da saati, şeffaf bir taşın arkasından okuyabiliyorsunuz ama o aslında bir mücevherat harikası. Bulgari’yi benzersiz kılan da bu; saatlerimiz, mücevherlerimiz tarafından yönetiliyor. Cleopatra da bir zamanlar Roma etkisi altındaydı. Roma’ya geldiğinde yanında Mısır zanaatlarını getirdi ve Romalılar da bu antik kültürün dokunuşlarını alıp Romalı mücevherlere işlediler. Biz de daha önce dediğimiz gibi maruz kaldığımız güzellikleri absorbe ederek, onları modern mücevher şaheserlerine dönüştürmeye çalışıyoruz. Cleoparta da muhteşem birmücevher ama aynı zamanda, bu dünyada bir ilk, değerli taşın arkasındaki kadranı görebiliyor, saati okuyabiliyorsunuz. Erkek saatlerine gelince, mücevherlerden direkt ilham almıyor olsalar bile Roma mimarisinin izlerini görebiliyorsunuz. Octo, Roma olmasaydı asla Octo olamazdı. Octo formunu Pantheon gibi ünlü Roma yapılarının sekizgen tasarımından alıyor.

Saat departmanındabaşka ne gibi yenilikler var?

En son ekim ayında Bulgari Aluminium erkek saatini çıkardık. 1990’larda lanse edilen bir ikonun yeniden doğuşu. Mekanikliği, yumuşak quartz kullanımı ve alüminyum kalitesiyle 90’lardakinden çok çok daha iyi ve dayanıklı. 20. yüzyıl izlerini taşıyan bir tasarımı 21. yüzyıla uyarladığımızda, insanlar aradaki benzerliği gördü ve sevdi ve ne kadar ilerlediğine de hayran kaldı. Kadın saatlerinde ise bu yıl tanıdığınız ikonlara odaklanıyoruz. Örneğin;Serpenti serisine birkaç Seduttori, birkaç Tubogas ekleyeceğiz. Yeni lansmanların hepsi, İtalyan tasarımını üstün mühendislikle bir araya getirdiğimiz güncellemelerden oluşacak. Seduttori’yi ele alırsak, geçen senenin en büyük lansmanı olan Serpenti Seduttori Tourbillon, dünyanın en küçük tourbillon’lu kadın saatiydi. Ve bu mekanik bir saatti. Erkekler mekanik saatleri seviyorlar ama kadınlar da güzel, artistik bir şekilde sunulduğunda erkeklerin sevdiği şeyleri sevebiliyorlar.

Nasıl odaklı ve motive kalabiliyorsunuz?

Sanırım biraz fazla meraklıyım. Meraklıyken de her gün yeni bir şey keşfedersin. Beş farklı departman yönettiğinizde, tutkunuzu kaybetmeniz pek mümkün olmuyor. Bugün güzel mağazamızın açılışı için Bodrum’dayız, yarın belki başka bir ülkede olacağım. Yani beni harekete geçiren şey merak. Bulgari de, merakımı bir şeyler üretmek için harekete geçebileceğim alanlar sağlıyor bana.

Peki, en son merak ettiğiniz şey neydi?

Bodrum! Yıllarca sırt çantasıyla dünyayı gezdim ama daha önce hiç buraya gelmemiştim. Harika olduğunu biliyordum, fotoğraflarına bayılıyordum ama buraya ayak basana kadar Bodrum’u tam anlayamıyorsun. Büyülendim. İleride daha uzun süre kalmak için geri dönmeliyim. Ayrıca, pandemi bittikten sonra neler olacağını da çok merak ediyorum. Müşterilerin alışveriş alışkanlıkları değişecek mi? Bu tür büyük salgınlar yüzyılda bir gelir ve dünya ekonomisi üzerinde büyük etkileri vardı. Ben de entelektüel açıdan bu konuya yaklaşıp, salgın üzerinde çok düşünüyorum –sadece Bulgari için de değil elbette, kendimi, ailemi düşünüyorum, bazen sırf sohbet konusu olsun diye bile bu tür şeylere merak gösterebiliyorum. Biz Latinler her şey hakkında konuşmaya bayılırız!

Bodrum’u bu kadar sevmeniz, ileride buraya daha fazla yatırım yapmanız anlamına mı geliyor?

Dün, marinadaki güzel otelde konaklama şansım oldu. Buraya gelmeden önce nerede kalacağımı öğrenince, ilk yaptığım şey booking.com’dan otelin adını aratıp fotoğraflarına bakmak oldu. Bizim de otellerimiz olduğu için başka otellerle ilgili her şeyi, son gelişmeleri, renovasyonları merak ediyorum. DNA’larını –kopya çekmeden elbette- öğrenip, kendi yatırımlarımız için ilham almayı seviyorum. Tüm bunları düşündüm bütün gece ama uyudum da merak etmeyin! Elbette, sırf bir yeri seviyorsun diye gidip orada mağaza açmazsın. Bu tür dürtüleri dizginlemek için kalbinle zihnin arasında yüksek bir duvar örmen gerekiyor. Çünkü senin beğendiğin bir şey, müşterinin ihtiyacı olan şey olmayabilir. Bu sebeple bir karar almadan önce kendimi tıpkı bir müşteriymişçesine dinleyip, ne isteyip istemediğime karar veririm. Bu zor bir şey çünkü sonuçta ben de bir insanım ama şirket DNA’sıyla uyumlu kararlar almak da zorundayız. Benim beğenilerim marjinaldir. Ben Bulgari değilim, sadece Christoph’um ve birkaç yıldır burada çalışıyorum. Bu yüzden markayı değiştirmeye çalışmak gibi bir amacım olamaz, sadece iyi yönetmeliyim. Ben orkestra şefiyim, besteci değil.

Sadece Christoph olarak yatırım yaptığınız, biriktirdiğiniz, hobi benimsediğiniz şeyler var mı?

Erkek olarak birkaç saatim var elbette. Aksesuar olarak kullanabileceğim şeyler keşfetmek beni mutlu ediyor. Birkaç Bulgari saatim de var. Ama asıl ilgim, ailemle tatile çıkmak. Fanatik bir gezginim ve çalışmaya başlamadan önce de öyleydim. İş için çok seyahat etmeme rağmen, izin günlerimde de seyahate çıkarım. Bakın, yine meraka geldi konu. Keşfetmeyi, öğrenmeyi, tanışmayı, etkilenmeyi isterim. Ve bunları yaşamak için de odandan çıkıp, yollara düşmelisin.