İlham Perisi
Gerçekten var mı? Ne zamanlar gelir? Milka Karaağaçlı, Kısmet by Milka’nın 10 yılı aşan ışıltılı serüvenini anlatırken, ilham perisinden çok, kararlılık ve cesaretten söz ediyor…
Öyle bir kadın ki Milka Karaağaçlı, görür görmez derin sohbetlere dalmak istiyorsunuz. Atölyesi öylesine büyülü ve özveriyle çalışılan bir yer ki, oturup bir yüzük yapmak istiyorsunuz. Etrafındaki her şey sizi dinamizmi, olumlu enerjisi, albenisiyle kendine çekiyor. Arada bir gidip gelen ilham perisini bekleyen değil, ilham veren bir kadın o. İki çocuğu, koleksiyonları, mağazaları, atölyesi arasında üretken bir koşu tutturmuş. İşte hiperaktivitenin en yaratıcı hâli Kısmet by Milka ve tasarımcı Milka Karaağaçlı…
Neden ‘Kısmet’?
Kısmet sıkça kullandığımız, çok Türk, otantik bir kelime. Ama benim için özel bir anlamı var: Başladığım günden beri hep “Bütün dünyada en iyi 10 markadan biri olacak” dedim. 17 senelik kurumsal hayatı bırakıp her şeye sıfırdan başladım. Büyük riskti ama bir karar verdim ve inandım: “Kendi kısmetimi yaratacağım” dedim. “Adı da Kısmet by Milka olacak ve bu bir dünya markası olacak.” Bunları ukalalıkla değil, büyük bir inanç ve istek duyarak söyledim.Ben pozitif enerjiye inanıyorum çünkü inandığım ve istediğim her şey gerçek oluyor. Benim kararım, benim tercihim, benim kısmetim diye düşünerek bu isimde karar kıldım. Ama tabii yıllar içinde marka büyüdü ve kendi anlamını yarattı. “Kısmet by Milka” isminin bir bütün olarak bambaşka bir anlamı var artık bizim için. Sonsuz emek ve gayret ile hayata geçen bu isim kendi marka yolculuğu ile birlikte de anlam kazandı. Bir yandan stratejik de davrandım tabii: Kısmet yabancılar tarafından rahat telaffuz edilebilir mi diye de düşündüm, ki birçok yabancı filmde ‘kader’ anlamında kullanılıyor. Akılda kalıcı, merak uyandırıyor…
Korku nasıl cesareti mağlup etmedi bu hamlede?
Aslında takı, mücevher, moda ve tasarım kendimi bildim bileli hayatımda vardı, fakat bambaşka bir kariyerin içerisindeydim. İletişim ve reklamcılık alanında global ajanslarda uzun yıllar çalıştıktan sonra farklı bir şeyler yapmak istediğimi fark ettim. İçimdeki bir şeyler, yaratma arzusu fazlasıyla ağır basmaya başlamıştı. Kısmet by Milka’yı kurmasaydım da o yolda daha fazla ilerlemeyeceğimi derinlerde bir yerde biliyordum. Belki de bu yüzden korkmadım. Yüksek motivasyon ve minik adımlarla başladım. Hızla geri dönüş aldığımı görünce daha da motive oldum ve hiç arkama bakmadım. Ben biraz huzursuzum; sürekli heyecan, hareket ilerleme arıyorum. Bunlar olmadığı zaman yaşam enerjim sönüyor. İşimden beslenmemeye başlamıştım. Tekrara düştüğümü hissediyordum. Bundan daha fazlasını yapabilirim, ama kapasitemi kullanamıyorum hissi beni çok telaşlandırıyordu. Öte yandan kendi tasarımlarımı yapabilmek düşüncesi çok heyecanlandırmıştı.
Kurumsaldaki tecrübelerinizin de tasarımcı kimliğinize desteği olmuştur elbette…
Eğer bir marketing tecrübem olmasaydı, öyle bir iletişim tecrübesi edinmemiş olsaydım, üniversitede işletme okumamış olsaydım belki daha fazla bocalardım. Markanın adından, konumlandırılmasına, satış noktalarından, fiyat çizgisine, kullanılacak PR araçlarına kadar her şeyi kafamda tecrübemle yoğurdum. “Gut feeling” derler ya, onun gelmesi için bir tecrübe ve birikim gerekiyor. Tüm bunların birleşiminin sonucunda bir yola giriyorsunuz. Başlangıçta benim için de kolay olmadı. Evet, elimde güzel bir tasarım vardı ama onu konumlandırmak, satmak, alışkanlık değiştirmek bir yokuşun başında olmak gibiydi. Şu anda daha kolay bence. 11 sene öncesine baktığımız zaman ‘marka yaratmak’ gibi bir konsept hayatımızda yoktu, kimseler yapmıyordu, nasıl yapılacağını pek bilen yoktu. Dijital dünya da bu kadar gelişmemişti. Şimdilerde çok daha kolay. Bir marka yarattığın zaman Instagram hesabını açıyorsun post etmeye başlıyorsun, işin kolaylaşıyor. O zamanlar böyle bir ortam yoktu. Duyurmak zordu yaptığınız şeyi. Ama bugün de farklılaşmak zor…
Sonuçta bugün mücevherde trend belirleyicisiniz…
Mücevher dendiğinde aklımıza hala gerdanlıklar, takımlar geliyor. Ben başladığımda da altın ve pırlantalı mücevherler kuyumcudan, Kapalıçarşı’dan alınırdı, mücevherde tasarım konsepti yoktu. Düğün, nişan oldu mu alınır, sonra da kasaya kalkardı. Gündelik hayatta altın değil, daha çok bijuteri kullanılırdı. Bu iki kategorinin arasında tasarım mücevher diyebileceğimiz, daha ulaşılabilir, günlük kullanılabilen, kasa beklemeyen, stylingi yapılabilen bir şey yoktu. Ben insanların gündelik hayatına mücevheri soktum. Mücevheri sokak stilinin bir parçası hâline getirdim. Kısmet by Milka tam olarak sektördeki bu boşluğu doldurdu. Tasarımlarımızı birebir kopyalayanlar bile oldu maalesef. İlk başlarda çok üzülüyordum taklit ediliyoruz diye, şimdi hiç üzülmüyorum. Biz hep önümüze bakmaya, yenilikçi olmaya, yapılmayanı yapmaya devam edeceğiz. Ayak izlerimden yürünmesi ise içten içe gurur veriyor. Mücevher sektörü şu anda o kadar eklektik bir yöne doğru gidiyor ki! Her zevke hitap edecek tasarımlar bulmak mümkün. Mücevherde artık sınır yok. Malzeme, form, boyut; kısacası her şey artık farklı…
Tıpkı Louboutin kırmızısı gibi, roslow gold adlı özel bir altın tonu geliştirdiniz. Nasıl çıktı bu renk?
Ne kadar güzel bir benzetme! Bu renk gerçekten de Kısmet by Milka’nın imza rengi. Her cilt tonuna uygun, farklı altın tonlarıyla bir araya geldiğinde uyumlu duran bir ton yaratmak istedim. Hayatımızda birçok sınır var evet ama takı konusunda böyle bir sınır olmasın istedim. Pembe altın ile sarı aştın arasında bir ton yarattık. Roslow, sıcak, şeftali tonuna yakın bir renk; bu sayede her altın rengi ile kombinleyebiliyorsunuz. Ten rengiyle de çok iyi uyum sağlıyor. Aşığım ben bu renge!
Madonna, Kısmet by Milka yüzüklerini parmaklarından çıkarmıyor. Nasıl keşfetti sizi?
Kızım Mayra doğduğunda resmen aşık olmuştum. İnanılmaz duygular. Ne güzel bir şey diye düşünüp duruyordum. Uçaktaydım, Mayra daha bebekti. Orada bir ‘M’ yüzük çizdim Mayra için. Parmağımda taşımak istiyordum, içine de doğum tarihini yazacağım düye düşünmüştüm. Dönüşte yüzüğü yaptırdım takmaya başladım: Kendim için yapmıştım, öyle koleksiyon falan değil. Sonra Mayra’nın küçük, sevimli tombik eline üç tane yüzük takıp Instagram’a yükledim. Madonna’nın stylisti bunun ekran görüntüsülü alıp bir mail attı bize. Hayallerim gerçek oldu işte! 2010’da bi röportaj vermiştim; “Kim taksa mutlu olursunuz?” diye sormuşlardı ve “Madonna taksın istiyorum” dedim. İnandım ve oldu. Bir keresinde de Meghan Markle’ın taktığını tesadüfen Instagram’da gördüm: Satış danışmanımız bize Instagram üzerinden haber verdi: Meğer Meghan Markle tasarımları beğenip ayırtmış, sonra Prens Harry arkasından gelip almış. Önce yurtdışı basınında çıktı biz de öyle öğrendik. Markle şimdilerde Hamsa yüzüğünü ve Seed bileziğini neredeyse her gün takıyor. Sonra Scarlett Johansson bizim piercinglerimizle kulaklarını deldirdi…
Kulak deldirmek demişken, piercing stüdyolarıyla beklenmedik bir hamle yaptınız…
Evet, Türkiye’de mücevher ve piercing’i birleştiren ilk marka olduk. Mağazalarımızda profesyonel piercing stüdyoları yer alıyor. Mücevheri interaktif bir deneyime çevirme fikri bana çok eğlenceli geliyor ve çok iyi geri dönüşler alıyoruz. Ama tüm bunlar “Haydi kulak delelim” diye olmadı. Bir sene boyunca bunu AR-GE’sini yapıp öyle başladık. Amerika’da Association of Professional Piercers sertifikanız yoksa piercer’lar sizin küpelerinizle delim yapamıyor, yasak! Biz global markayız o yüzden o sertifikayı aldık. Piercer’larımız düzenli online eğitimler alıyor hâlâ.
Mağazalarınız alışılmışın dışında. Nasıl bir deneyim sunuyorsunuz misafirlerinize?
10. yılda tam da bu interaktif deneyimi hedefledik. Zorlu’daki Flagship Store’umuzu sanatla tasarımın iç içe geçtiği farklı bir deneyim kurgulayarak açtık. Önce şunu düşündük: Biz nereden nereye geldik? Tasarıma bakışımız nasıl değişti. İlerlemek zorundayız, her koleksiyon bir öncekinden daha önce olmak zorunda; ki işçiliğimiz, tasarımlarımız, materyallerimizle beraber oluyor da zaten. Ama her koleksiyon çıkışında aynı sancılar var: Geceleri uyumuyor, şunu sorguluyorum: Önceki koleksiyondan farklı ne yaptım? Bir adım ileri gittim mi? Kendimi tekrar ediyor muyum etmiyor muyum? Markanın DNA’sında var bu. 10. yılda da dönüp geriye baktık ve 10. yıl koleksiyonumuzda gözlerimizi yeniden yorumladık. İlk yıl ve 10. yıl arasında nasıl bir fark olduğunu görmek adına yeni bir koleksiyon yaptık. İlk gözler küçük, çekingen, içine kapanık, sade. Şimdikiler kocaman, belirgin kirpikler. Kadının da dünyada 10 sene içinde geldiği yer aslında bu. Modanın gelişimi de değişti tabii, erkekler etek giyiyor, unisex tasarımlar var, sanat dijitalleşti. Tüm bu gelişimlerin birbirinden ayrılmazlığını kullanarak mağazamızda bir deneyim sunmak istedik ve Ozan Türkkan bize bu değişimi gelişimi anlattığı bir sanat eseri yaptı. Mağazalarımız ikiye bölündü. Bir tarafta dijital sanat, bir tarafta Kısmet’in sanatı. Çok sade ama tasarım kokan bir atmosfer var. Her şey tasarım ürünü ama asla mücevherlerin önüne geçmiyor. Mağaza danışmanlarımızın hepsi styling uzmanları.
Şimdi neler olacak? Kafanızda Madonna gibi yeni bir Kısmet by Milka kadını var mı? Yeni projeler yolda mı?
Mücevher anlamında daha önce hiç görülmemiş, çok önemli projelerimiz var sırada… İçinde yaşadığımız gezegeni korumak adına bir şeyler yapmayı çok istiyoruz; ilerleyen zamanlarda da bunu açıklayacağız. Şu anda yedi monobrand mağazamız var. Mağazalarımıza ek olarak 20 ülkede, 100’den fazla satış noktasında varız. Her geçen gün de bu sayı artıyor. Ama bu bizim için yeterli mi, tabii ki hayır! Çok ciddi yatırım planlarımız var. Mağazalaşmayı çok önemsiyoruz çünkü Kısmet by Milka’dan bir ürün satın almak aslında bütünsel bir deneyim. Ayrıca son koleksiyonumuz ile ilgili çalışmalarımız sürüyor. Birkaç parça ortaya çıktı bile. Çok kısa bir süre sonra mağazalarımızda olacaklar.
Röportaj: Cansu Varol