‘housEmotion’ Londra Tasarım Bienali’nde

 

Mimarlık ve tasarım yaklaşımını son yıllarda düzenli olarak katıldığı tasarım, kültür sanat etkinlikleriyle de uluslararası platformlara taşıyan Tabanlıoğlu, bu yılın Bienal teması olan “Duygusal Durumlar” başlığına mimari aracılığıyla bir karşılık veriyor. İkincisi düzenlenen ve 40’dan fazla ülkenin katıldığı Londra Tasarım Bienali’nin ilki 2016’da gerçekleşmişti. Gelen başarının ardından bu yıl 4-23 Eylül arasında ikincisi düzenlenen bu prestijli küresel buluşmada; Fransa, Almanya, Hong Kong, Hindistan, İngiltere, ABD ve Türkiye’den tasarımcıların eserleri sergileniyor. Küresel kültür ajandasında dikkat çekici bir konum kazanan Londra Tasarım Bienali; tasarımın evrensel gücünü kutlamak, kolektif geleceğimizde tasarımın rolünü irdelemek üzere, yenilikçi ve kültürel yapılanmaları ile dünyanın en heyecan verici, iddialı tasarımcılarını Somerset House’da izleyicilerle bir araya getiriyor.

Bienalin bu yılkı “Duygusal Durumlar” temasına karşılık veren, inovasyon, yaratıcılık ve araştırma odaklı, dünyanın çeşitli ülkelerini temsil eden çağdaş tasarım çalışmaları, Eylül ayında 20 gün boyunca Somerset House’un iç ve dış mekanlarının tamamında görülebilecek. Tasarım disiplinleri arasında zihin açıcı tartışmaları teşvik etmek amacıyla seçilen “Duygusal Durumlar” temasıyla kurgulanan enstalasyonların, insan yaşamlarına, deneyimlere, varlık ve duygu durumlarına dair meseleleri dile getirmesi amaçlanıyor.

Bu uluslararası platform bünyesinde, sürdürülebilirlik, göç ve çatışma, toplumsal sorumluluk, sosyal hak ve eşitlikler, kirlilik, iklim ve su meseleleri gibi hayati konular ve bunlara dair 21. yüzyıla uygun yenilikçi çözümler çerçevesinde farklı ülkelerden işler sergileniyor. Bir fikir laboratuvarının girdilerini oluşturacak olan sergi ögeleri, içerik ve tasarımlarıyla, güçlü duygusal tepkiler ve gerçek sosyal ihtiyaçlar arasındaki önemli ilişkinin değerlendirilmesine de aracılık ediyor.

‘housEmotion’ şeklen bir evi anıştırıyor, ama bu bir yuva mı?

Gelelim Tabanoğlu’nun projesine… Çubuklar arasındaki boşluklar, yapıya yarı şeffaflık ve geçirgenlik katıyor, dışarıdan, farklı açılardan izlendiğinde ise optik illüzyonlara yol açıyor. Uzaktan merak uyandıran bu etki ziyaretçileri “ev”in içine girmeye teşvik ediyor. Tabanlıoğlu’nun “anne kucağı gibi” şeklinde tarif ettiği mekânın merkezinde bir divan yer alıyor; içeride olanlar için, oturup dinlenebilecek bir sığınak ya da bir buluşma noktası. Ziyaretçilerin vakit geçirmek, rahatlamak ve yeni insanlarla tanışmak isteyecekleri bir yer. Evin çerçevesini kuran çubuklara gömülmüş olan aydınlatma elemanları, özellikle geceleri, yapıyı parlayan bir fenere ya da samimi, sıcak bir mekana dönüştürüyor.

Özetle, “Günümüzde ‘yuva’, kişinin tüm anılarını hafızasında tutan bir akıllı telefon olabilir. Ya da kendi özümüzü çağrıştıran bir hayal, hatta yanımızda taşıdıdığımız herhangi bir şey” diyor Tabanlıoğlu Mimarlık.

Tabanlıoğlu, kültür sanat dünyasının en önemli küresel merkezlerinden Londra’da son üç yılda iki kez daha enstalasyonlarını sergilemişti. Londra Tasarım Festivali kapsamında; 2015 yılında Tabanlıoğlu-Arik Levy işbirliğinde, farklı disiplinleri, farklı yaratıcılıkları, farklı malzemeleri bir araya getiren “Geçiş, Sıcak/Islak” başlıklı enstalasyonla Somerset House’da yer alan Tabanlıoğlu, 2016 yılında ise Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanına atıfla Beloved isimli enstalasyonunu Victoria & Albert Müzesi’nde sergilemişti.