Luxurys Kulüp: Densa Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hacı Sabancı

 

Köklü ve sanatsever bir ailenin mensubu olmak, ister istemez sanat refleksini harekete geçiriyor şüphesiz ama Hacı Sabancı’nın sanata dair hissettikleri kelimenin tam anlamıyla büyük bir tutku.

Röportaj: Gülay Koç
Fotoğraflar: Caner Özkan

Arzu ve Ömer Sabancı’nın 2005 yılında başladığı sanat koleksiyonu, ailenin büyük oğlu Hacı Sabancı’nın alımlarıyla genişlemeye devam ediyor. Burhan Doğançay’dan Mübin Orhon’a, Seçkin Pirim’den Adnan Çoker’e, Jeff Koons’dan Patrick Hughes’a… Ailenin koleksiyonunda çağdaş sanatın yerli ve yabancı en önemli isimlerinin yapıtları yer alıyor. Yakın dönemde yaptığı alımlarla Hacı Sabancı da aile koleksiyonunu genişletiyor. Densa Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olduktan sonra da bu ilgisi artan bir ivmeyle devam ediyor Sabancı’nın. İstanbul, Çubuklu’daki Densa Holding Binası’nın neredeyse her santimetrekaresinin harika eserler bezeli olması da bunun göstergesi.

Sanatla ilgilenmeye nasıl başladınız? Ailenizin büyük payının olduğunu düşünüyorum.
Kesinlikle. Biliyorsunuz rahmetli Sakıp Sabancı’nın kurduğu bir müze var: Sakıp Sabancı Müzesi. Rahmetli dedem Hacı Sabancı da meraklıymış sanata. Tabii onlar daha çok klasik eserlere ilgiliydiler. Babam Ömer Bey, annem Arzu Hanım, halam Demet Hanım ve eniştem Cengiz Bey de aynı şekilde… Demet Hanım ve Cengiz Bey’in Demsa Collection altında kurmayı planladıkları bir müze projeleri de var. Türkiye’nin en büyük koleksiyonerlerinden kendileri ve koleksiyonlarında hattan heykele, resme birçok eser var. Babam Ömer Bey ve annem Arzu Hanım da 2005 yılından bu yana çağdaş sanata ilgi duyuyor.

 

 

Peki, önceleri ne biriktiriyorlardı?
Önceleri klasik eserler alıyorlarmış ama çağdaş sanata olan ilgileri 2005 yılında başlamış. Ben de üniversiteden mezun olup 2009 yılında Türkiye’ye dönünce bu ilgiyi devam ettirdim. Aslında sanata olan ilgim üniversiteyken başladı diyebilirim. Boston’da Tufts University’de sanat tarihi dersleri de almıştım. Anlayacağınız, sanatı ilk orada sevdim. Türkiye’ye döndüğümde de ailem çağdaş sanat eserleri toplamaya henüz çok yeni başlamıştı. Ben de işin içine girdim ve kısa sürede tutkuya dönüştü. Şu an da ağırlıklı Türk ressamları olmak üzere dengeli bir koleksiyonum var. Ara ara yabancı sanatçıların eserlerini de alıyorum.

İlk satın aldığınız eser hangisiydi?
2012 yılında bir sanat fuarından bizzat el sıkışarak aldığım bir eser vardı; onu söyleyebilirim. Ama benim için önemi ve değeri olan, sanatçılarını tanıdığım eserleri satın almaya gayret ediyorum. Sanatçısıyla tanıştığım, arkasındaki hikâyeyi bildiğim -hatta bazen yapım aşamalarına da tanıklık ettiğim- eserler var koleksiyonumuzda. Onların yeri tabi ki farklı. Ergin İnan, Devrim Erbil, Adnan Çoker, Ahmet Güneştekin, Çağatay Odabaş’ı tanımaktan çok mutluyum. Tanıdıkça kendilerini de çok sevdim. Sevdikçe eserlerine de daha bir şevkle bağlandım.

Yine de koleksiyonunuzun ‘best of’larını paylaşabilir misiniz bizimle?
Sanatçıları ayırt etmek istemiyorum; tanıdıkça seviyorum. Hepsi de çok değerli. Hem çok genç sanatçılar hem de çok değerli hocalar var aralarında. Ama tabii ki değer ve bilinirlik açısından farklılaşan eserler oluyor. Örneğin Burhan Doğançay ve Mübin Orhon’un birer eseri var koleksiyonumuzda. Bir de manevi değeri olan Pınar Du Pre imzalı Arzu Sabancı portresi… Her gören çok beğeniyor bu resmi; tuval üzerine karışık medya tekniğiyle yapıldı.

Yakın zamanda çok isteyerek aldığınız eserler hangileri?
Geçtiğimiz aylarda Pilevneli Gallery’de Refik Anadol’un Eriyen Hatıralar sergisi düzenlenmişti. Çok etkileyiciydi. İnsanların beyin dalgalarından video art yapmış sanatçı. O eserlerden birini koleksiyonumuza dâhil ettik. Şunu söyleyebilirim ki; izlerken eserin içinde kayboluyorsunuz. Amerikalı sanatçı Patrick Huges’ün Books By Venice eseri de her görende hayranlık uyandırıyor. Ofisimizde toplantı odamızda sergiliyoruz. Anlamak için belli bir mesafeden yürüyerek bakmak gerekiyor esere. Bir de Joe Black’in Blink 2 isimli yapıtı var. Üzerinde küçük boyutlarda el yapımı plastik oyuncak askerler yer alıyor. Uzun zamandır takip ediyordum kendisini. Yurtdışından geldiği için eserin elimize geçmesi uzun sürdü ama beklediğimize değdi.

Koleksiyonunuzu nasıl tanımlarsınız? Araştırmaya dayalı, genç, dinamik bir bütünlük içinde mi?
Koleksiyonumuzda 250 eser var. Yarısı ofiste yarısı da evlerimizde sergileniyor. Neredeyse tamamı çağdaş sanat eserlerinden oluşuyor. En azından benim aldıklarım… Bu açıdan baktığınızda evet, bir bütünlük içinde. Ama araştırmaya dayalı mı? Açıkçası hayır. Daha çok kendi beğendiklerimi alıyorum. Geleceği parlak ve açık sanatçılardan potansiyeli yüksek eserler almayı tercih ederim.

 

 

Tam da bu noktada fikir mi yoksa teknik mi önemlidir sizin için?
Aslında teknikle çok ilgilenmiyorum. Her sanatçının tekniği değiştiği gibi, koleksiyonerliği ‘bir iş’ olarak görmüyorum. Öyle de olsun istemiyoruz zaten. Eserleri alıp satmıyoruz. Sadece alıcıyız. Alıp, depoya da koymuyoruz. Tümünü evlerimizde, ofislerimizde sergiliyoruz ki dostlarımız da görebilsin. Ailemin, benim, dostlarımızın beğeneceği, rahatsız edici içerikler sunmayan eserleri almaya çalışıyoruz.

Bir esere bakarken içine girip, kendi hikâyelerinizi yaratır mısınız?
Oturup izlemeyi çok severim. Yurtdışında müze gezmeyi de… 1950’li yıllar ve sonrasına hâkim olduğum için bir müzeye girdiğimde anladığım eserlerle karşılaşırsam kulaklığımı takar ve büyük bir keyifle incelerim. Anladığım dışındaysa bir eser ise, bu kez müzenin verdiği kulaklığı takarım. En çok da video art izlemeyi seviyorum.

Koleksiyonunuzu oluştururken sıklıkla seyahat eder misiniz?
Tabii ki. Gittiğim yerlerde o esnada bir sergi var mı diye mutlaka bakarım. Müzeler hangileri, aralarında görmediklerim var mı… Gitmeden önce tüm bunların planını yaparım. Sanat için seyahat etmeyi de severim. Senede iki kere mutlaka bu doğrultuda yolculuk yaparım. Biri Miami’ye, diğeri Basel’e. Eğer vakit bulabilirsem Londra’da Frieze’ye de giderim.

Çalıştığınız bir sanat danışmanı var mı?
Değerli bir sanat eseri alırken, yanımızda her değerli sanatçıyı yakından takip etmiş insanlar oluyor. Onlara danışmadan, eserlerin gerçekliğini teyit etmeden alım yapmıyoruz. Sonuçta ne kadar sevip takip etsem de aslında çok da bilmeden alım yaptığım için bu konuda bir profesyonelin fikrini almak gerekli. Galerilerle de çalışıyoruz. Severek çalıştığım birkaç galeri var. Sevil Dolmacı ve Galeri Nev’den Haldun Dostoğlu gibi.

Yeni sanaçtılar keşfetmeyi sever misiniz?
Çok isterdim ama onun için koleksiyonumuza daha fazla vakit ayırmam gerekir. Şu an için öyle bir zamanım yok ne yazık ki. İsmi duyulmuş, tanıdığım, bildiğim sanatçılarla çalışmayı tercih ediyorum. Yoksa tabii ki çok isterim. Keşke ben de keşfedebilsem bir sanatçıyı.