Gösterinin Parçası: Tom Ford Takımlı Garsonlar
Grill’in menüsünün ilk sayfasının ortasında eğik harflerle bir cümle yazıyor: “Günün Yemeği: Dondurulmuş Kabuklular.” Şöyle açıklıyor Mario Carbone: “Bu ne mi demek? Aslında hiçbir şey. Menüye tetikleyici cümleler koyuyorum. Bugün İskoçya’dan gelen ıstakozlar ya da Santa Barbara’dan gelen güzelim karideslerle ilgili sohbet etmek istiyorum sizinle.” Grill’de bu minik etkileşim ve onu izleyen diğerleri, gösterinin birer parçası.
Şefler Carbone ve Rich Torrisi ile restoran işletmecisi Jeff Zalaznick’in yönetimindeki Major Food Group, Seagram Binası’nın içindeki eski Four Seasons restoranını azimle yeniden düzenlerken, açılış vuruşunu yüzyıl ortası Amerikan fine dining tarzıyla yaptı. Philip Johnson tasarımı ikonik yemek salonunda Tom Ford takım elbiseli garsonlar masaları hazırlamakla uğraşıyor. Kulak misafiri olduğunuz sohbetler, eski moda tasarım, müzik, servis arabaları… Hepsi başka bir yerlere götürüyor sizi. “Filmimin bir karakteriymiş gibi hissetmenizi istiyorum” diyor Carbone.
Elbette, yemekler de mekân kadar şatafatlı olmasaydı, tüm çaba boşa çıkardı. Neyse ki öyleler. The Grill’e uğradığınızda, dolgun remoulade sosu üzerinde dinlenen, ince sarı patates dilimleriyle kaplı yengeç keki sipariş edin. Ardından derinlemesine bir lezzet kazanması için kemikleriyle birlikte preslenip ezilerek enfes bir makarnanın üstüne koyulan, böylece ramen kalitesinde bir şahesere dönüşen ördek etini deneyin. Ancak The Grill’in asıl yıldızı şişte çevrilen ve tuzlu, çıtır çıtır kabuğu ve döşten yapılan suyuyla masanın yanında dilimlenen kaburga eti; kaburganın platonik ideali olabilir kendisi. Geceye masayı tutuşturan Baked Alaska ile son noktayı koyun: Bu piroteknik gösteri Carbone’nin Michael Bay’den ziyade Martin Scorsese’yi andıran filmi için harika bir final.