Geleceğe Yön Verecek Yeni Bir Sanat

Post modern, post truth’tan sonra gündemimizde bu kez post internet art var. İnternet tarayıcıları sayesinde üretilen eserler trendleri değiştireceğe benziyor.

“Eskiden Dada, Warhol ve Duchamp vardı. K-Pop, Pokémon ve genç erkeklerin müziğin efsanelerini cover’lamaları ise günümüzü özetliyor.” Bu söz işlerinin odağında internet olan Kanadalı video ve yeni medya sanatçısı Jennifer Chan’e ait.
Birkaç yıl geriye gidelim. 2015 yılında, star küratör Carolyn Christov–Bakargiev’in Tuzlu Su kavramsal çerçevesiyle düzenlenen 14. İstanbul Bienali’nin en heyecan verici yanlarından biri, Büyükada’ydı. Adada yıkık, eksi ahşap bir yapı olan Rizzo Palas’ta İngiliz sanatçı Ed Atkins’in bir çalışması sergileniyordu. Dijital çağda nasıl algıladığımız, iletişim kurduğumuz ve bilgiyi nasıl elediğimize dikkat çeken sanatçının üç kata yayılan bir video çalışmasını izlemiştik. Bir bilgisayar ürünü canlandırma uzmanı ile ortaklaşa çalışan Atkins, yeni yazılım sistemlerinin ürettiği hiper gerçek yüzeylerden faydalanarak müphem kökenleri ve arzuları olan sanal karakterler, avatarlar barındıran karmaşık ve kabusvâri ortamlar yaratıyordu. Bienalde izlediğimiz çalışması Hisser, 2013 yılında Florida’daki evinde uyuduğu sırada yatağının tam altında açılan obruk tarafından yutulan Jeffrey Bush’un absürt öyküsünü takdim ediyordu.


Odağında internetin olduğu post internet art, sanal ağların var olduğu günden beri gündemde, ancak adını 2008 yılında almaya başlıyor. Kimileri bu yeni akımı, çağdaş sanatın bir uzantısı olarak görüyor. Akımın amacı interneti bir medyum
olarak görmekten biraz daha fazlası. Bu konuda çalışmalar üreten sanatçılar, interneti eserlerinin ana fikri olarak görüyor. İnternetin hayatımızı kontrol edişi ve gözetlenme ve dijital kültür de bu nedenle çalışmaların odağında yer alıyor. İşte bu da post internet art’ı yeni medya sanatından ayrıştırıyor. Bu arada ‘post’ kelimesi konu bu kavram olunca ‘sonrası’ anlamına gelmiyor. Daha fazla ‘hakkında’ anlamını taşıyor.

İngiltere’nin en köklü müzelerinden Victoria&Albert; geçtiğimiz yıllarda All of This Belongs to You başlıklı sergisini düzenlerken Amerikalı sanatçı Kyle McDonald’a özel bir iş sipariş etmişti. McDonald, Exhausting a Crowd adını verdiği video çalışmasını, Londra’nın en kalabalık bölgelerinden biri olan Piccadilly Circus’ta 12 saat geçirerek kurgulamıştı. Ardından sanal ortamlara da yüklenen bu videoya, seyirci de müdahale edebiliyor. İzleyici hayal kurarak, karşılaşan insanların birbirlerine söyleyebilecekleri diyalogları üretebiliyor. Loop’ta sonsuza kadar devam eden bu görüntü gözetleme ve yaşadığımız çağda insan ilişkileri konusunda benzersiz bir çalışma. Bir bakıma, bir kafede arkadaşımızla otururken sohbetten sıkılınca herkesin birbiriyle oynadığı bir oyun gibi aslında.

İnternet, bugün her şeyimiz. Pek tabii, Rusya’nın doğusunda el değmemiş bir ovada yaşamıyorsak ya da Pasifik Okyanusu’ndaki ıssız bir adaya yanlışlıkla yolumuz düşmediyse… Bir metropol insanıysak internette yaşadığımızı söyleyebiliriz, bunun en büyük nedeni hayatımızı kolaylaştıran ve konforlu hale getiren teknolojik ürünler. İnternet, sadece hayatımızı kolaylaştırmakla sınırlı değil. Elbette sanatı ve estetik algımızı da yönetiyor. İnternet bu kadar elzem ve popüler olmadan önce dijital sanatlar daha çok bilgisayar ve teknoloji meraklısı limitli bir kitle tarafından üretiliyordu. Fakat her gün hızına yetişemediğimiz derecede yenileriyle karşılaştığımız sosyal ağlar sayesinde ve elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar sebebiyle dijital içeriğin üretimi de tüketimi de arttı. Bu da bu yeni sanat dalının daha geniş kitlelerle ulaşmasına yol açtı. Tıpkı internetin işlevinde olduğu gibi, dijital sanat da teknolojinin insanlar üzerindeki etkisini incelemek ve eleştirebilmek açısından güzel bir alan ve fırsat. Bu yüzden teknolojiyi iyi anlayabilmek gerekiyor.

Post internet art henüz yıllar yıllar evvel fotoğraf sanatının geçtiği yolları deneyimliyor. Küratör ve sanat yazarı Brian Droitcour, bu yeni akımı “reklamlarla işbirliği içinde” ve “reklamlarla aşk yaşıyorlar” diyerek Warhol ve dönemine de benzetiyor. Kimi de bu eserlerin sadece bir bilgisayar ekranından bakınca hoş olduğunu savunuyor. Mesela, Nettitudes-Let’s Talk Net Art kitabının yazarı, bu eserlerin hiçbir zaman müzayedelerde rekor fiyatlara satılamayacağının altını çiziyor. Ancak Obrist’in bile bu akımı destekleyen bir sanat inisiyatifi kurduğunu düşünecek olursak, geleceğin nerede yattığı belli.