Luxurys Kulüp: Ezra Çetin Soyay ve Tuba Çetin
Kalıpların dışında, hayal gücünüzü zorlayan tasarımlar ve yapay zekânın yöneteceği bir mağaza, moda sektörünün değişimini işaret ediyor.
Nasıl bir ortamda büyürseniz geleceğiniz o yönde şekillenir. Aileleri tekstille uğraşan Ezra Çetin Soyay ve Tuba Çetin kardeşlerin evinde de her daim sanat ve tasarım konuşulmuş. Farklı disiplinlerde ikişer üniversite bitiren kardeşler, yarattıkları EzraTuba markasıyla modaya yön verip, trendleri belirlemeye devam ediyor. Üstelik bunu yaparken teknolojiyi es geçmeyip yeni nesil malzemeleri de kullanıyorlar. Bu vizyoner bakış açılarının etkisi, pandemi döneminde geliştirdikleri özel koleksiyonda da hissediliyor. İkiliyle pandeminin moda sektörünü ne yönde değiştireceğini, teknolojinin bu değişimdeki rolünü konuştuk.
İçinde bulunduğumuz süzeri Ezra Tuba markası nasıl geçiriyor?
Ezra Çetin Soyay: “Beyin bir paraşüt gibidir, sadece açık olduğunda iyi çalışır” demiş İskoç kimyacı ve fizikçi Sir James Dewar. Pandemi, bizim için de projeleri hızlandırma ve hayata geçirmek için en hızlı süreci yaşadığımız bir dönem oldu. Güne değil önümüze bakarak pandemi çıkışındaki ürün gamları ve ihtiyaç haritamızı belirlemek üzerine çalıştık.
Tuba Çetin: Bu dönemde Ezra’nın dediği gibi herkes daha çok güne yoğunlaştı ama bazıları önüne baktı. Değişecek olan tüketici alışkanlıkları ve yeni dünya düzenini doğru analiz ettiler. Pandeminin başlarında en beğendiğimiz proje, Sedef Çalarkan’ın kendisine dijital dünyada bir avatar yaratması oldu. Bu karakterin adını da Robodef dedi. Sanal dünyada her şeyin mümkün olduğunu gördü. Pandeminin bitmesini beklemek yerine uyum sağladı ve Robodef’i yarattı. Buna, vizyon sahibi olmak denir.
Pandemiden önce de dijital uygulamalar, platformlar kullanılıyordu. Ancak, bundan sonra moda, ne yönde dijitalleşecek?
T.Ç.: Şirketler, dijital verileri yaratıcı insan gücüyle işleyerek her bir tüketiciye özgü formüller geliştirebildikleri ölçüde hayatta kalabilecekler. En unutulmaz dijital deneyimlerin ortak özelliği, bu sayısal veri ile yaratıcılığı bir araya getirme kabiliyetleri. Artık bu tür gelişmelere ayak uydurması gerekiyor moda sektörünün. Kendine has bir görsel dünyası olan moda endüstrisi, tüketicileri yeni trendlerden ve ürünlerden haberdar etmek için çok uzun zamandır görsel ve basılı medya araçlarını kullanıyordu. Ama yine de yüksek bütçeli defileleri izlemek ve podyumları süsleyen mankenlerin etkisi pandemiye kadar daha güçlüydü. Ve sonra Covid-19 ile tanıştık ve evlerde geçen dönem sonrası bir kez daha high touch yani, o homo sapiens duygu ile geçmiş alışkanlıklara dönmek istedik. Virüs bize error verdirmeye başladı. İşte şu anda dijitalleşen dünya high tech… Podyumların yerini dijital defileler, influencer’lar almış durumda.
E.Ç.S.: Pandemiden sonra muhtemelen tarihin en büyük dönüşümü olacak ve bu dönüşüm, geçmişteki tüm uygarlıklardan keskin biçimde ayrılacak. Artık yeni dünyanın bir parçası olmayı arzu ediyorsak şimdiden her sektörde inovasyon ve dijital dönüşümü tamamlamalıyız. İhtiyaçlar doğrultusunda kendini her an güncelleyen platformlar gün geçtikçe artıyor. Yaratıcı editoryal gücü göz ardı etmeden yapay zekâyı kullanabilen platformlar sayesinde moda endüstrisi de renk değiştiriyor. Artık mağazalarda yaşadığımız kararsızlığın yerini, akıllıca kategorize edilmiş çevrimiçi platformlardaki mutlu deneyimler alacak. Veri bilimi ve tasarım ilkeleriyle kişiselleştirilen alışveriş kültürü, eski alışkanlıkları geride bırakarak güncel ihtiyaçları takip ettiği sürece hayatımızda kalıcı bir yer edineceğe benziyor. Bu da bizi big data’nın gücü ile tanıştıracak. Tüm yazılımlar big data analizlerine göre evrilecek. Yani, artık moda sadece dijitalleşmeyecek teknoloji şirketleri ile birleşecek. Ya tekstilci teknoloji şirketine yatırım yapacak ya da teknoloji şirketi tekstil markalarına…
Peki, sizin yakın zamanda hayata geçirmeye çalıştığınız bir dijital projeniz var mı?
T.Ç.: Yapay zekâlı insansız mağazamız bir hayli yol aldı, çünkü biz human touch ve high touch arasındaki savaşı teknolojinin kazanacağına inandık. Mesleklerde robotlaşma oranı artacak. Pandemi yapay zekânın iş ve sosyal hayata müdahalesini hızlandıracağa benziyor. Bunun üzerine hızla çalışıyoruz. Yanımızda çok değerli mühendis bir ortağımız, bize inanan teknoloji şirketleri ve konusunda deneyimli danışmanlarımız var. Kolektivizm yükseliyor ve her projenizi, yeni kolektif çalışma sistemlerini (en önemlisi birçok multidisipliner başlığı kullanarak) hayata geçirebilirsiniz.
E.Ç.S.: Yeni jenerasyon alışverişi beş yıl önce tasarlamaya başladık; akıllı ürünlerin yapay zekâ tarafından satışının gerçekleştirileceği bir mağaza. Bu mağaza dünyada türünün ilk örneği olacak. Her santimetresi sizinle gerçek zamanlı iletişim içinde olan bir mağaza alanı hayal edin. Ruh halinizi, tarzınızı, yaşam tarzınızı analiz edip ve bunlara yanıt verecek. Mikrop ve virüs içermeyen, hiçbir yere dokunmadan ürünleri deneyimleyeceğiniz sürpriz bir teknoloji. Her şeyden önce bu dijitalleştirilmiş duyusal alan, gelişmiş yapay zekâ teknolojisi yardımıyla yanıt veren büyük bir veri analizörü ve işlemci de aynı zamanda. Amacımız, gerçek ile sanal ve artırılmış gerçekliği “hiperreal alışveriş deneyimi” içinde birleştirmek. Her şeyden önce kendi enerjisini üreten ve aynı zamanda geri dönüşümlü malzemeden üretilen bir mağaza düşünün… Gelecekte, bu tür çözümlerin kesinlikle hayati olacağını artık hepimiz çok iyi biliyoruz.
Geçtiğimiz aylarda Council of Fashion Designers of America ile British Fashion Council, modanın biraz yavaşlamasına yönelik açıklamalarda bulundu. Bu”yavaşlama”dan ne anlamalıyız?
T.Ç.: Sürdürülebilirlik ile yeni akıl çağının eşiğindeyiz. Tasarımcılardan büyük moda markalarına, moda yayıncılarından sektörün kreatif kısmında çalışanlara kadar herkesi kapsayan bu açıklamalar genel olarak modanın biraz yavaşlaması gerektiğine dikkat çekiyor. Gereğinden fazla sezonlar, durdurulamaz sanılan trilyon Dolar’lık moda şovları sektörün gerekliliği hâline gelmişti. Şimdi sezonlara ve koleksiyonlara bir reset gelmesi, aşırı hızlanan ve büyük bir bilgi kirliliğine dönen sektörün yavaşlaması konuşuluyor. Ve yavaşlayacak da…
E.Ç.S.: Sezonların ikiye düşmesi, koleksiyonları yapısını değiştirecek, Türkiye’nin konumu avantaj sağlayacak. Zamanla dijitalleşmeye bağlı olarak fiziki konumun önemi azaldı. Ancak şimdi virüs sonrasında durum değişeceğe benziyor. Türkiye’nin pek çok ülkeye, pek çok pazara erişimi var. Küresel tedarik zinciri geri dönülemez bir durumda. Ne kadar yerel üretime yönelsek de ayrılamayacak kadar birbirimize bağlıyız. Ancak, maliyetleri düşürmek için şirketler yeni çözümler geliştirecek. Çok katmanlı bir dağıtım zinciri modeli değişebilir. Ürün çeşitliliği azalabilir.
T.Ç.: Küreselleşmenin sonuna geldiğimize inanmıyorum. Pandemi dünyadaki sınırların ne kadar yapay olduğunu ortaya koydu. Virüs, güneşin doğduğu yerden battığı yere doğru seyrüsefer yapmakta. 100.000 yıl önce soğuktan ve vahşi hayvanlardan korunmak için karanlık mağaralarında saklanan insanoğlu, bugün de vahşi bir virüsten korunmak için aydınlık mağarasına sığınmış durumda. Pandeminin tedarik zinciri üzerindeki etkisi büyük olacak. Hızlı üretim, anında üretim modelleri değişmek zorunda kalacak. Küresel tedarik zincirindeki değişim ticaret savaşlarını artırabilir. Artık “en ucuz tedarikçi nerede, onu bulup kullanmalıyız” diye düşünmemeliyiz. Güvenilir olmanın önemi artıyor. İnsan error verdi. Bu nedenle robotlaşma daha da artacak.
O halde sektör için sürdürülebilirlik daha da önem kazanacak. Peki, sizin bu doğrultudaki çalışmalarınız neler?
E.Ç.S.: Uzun zaman önce sürdürülebilirlik üzerine projeler hayata geçirdik. İki yıl önce satışa giren koleksiyonumuzdaki “vegan geri dönüşümlü” kumaşlar, toprağa gömüldükten üç ay sonra toprakta çözünmeye başlıyor ve içinde bulunan tohum toprağa temas edince yenilebilir bitkiye dönüşüyor. Öte yandan çok farklı tüketici sorularıyla da karşılaştık. İster 100 yıl ister bir yıl sonra, sadece “çöpe değil toprağa gömmeniz yeterli” diyoruz çünkü sadece toprakta bulunan bakteriler ile aktive oluyor erime süreci. Kumaşlar makinede yıkandıktan sonra yeşermiyor ya da erimiyor.
T.Ç.: Geleceği kirletmeyi bırakmalıyız. Çünkü sadece bir tişört ve bir çift kot pantolon üretmek 5.000 galondan fazla su gerektirir. Tekstil endüstrisi, dünyadaki en büyük üç su israf endüstrisinden biridir. Çevre Koruma Ajansı, 2020 yılında 50.000 milyon ton üzerinde tekstil atığının üretildiğini ve bunun 30.000 milyon tondan fazlasının atıldığını bildirdi. Duralım artık, aldığımız her üründe ucuz ya da pahalı polyester varsa tüketmeyelim.
Pandemi sürecinde özel bir koleksiyon hazırladığınızı biliyorum. Biraz bahsedebilir misiniz?
E.Ç.S.: VIR US koleksiyonu, pandemi öncesinde başladığımız bir projeydi. Pandemi sürecinde hızlandırdık. Üretimi tamamlanıp yakında satışa girecek. Öncelikle gün içinde ve seyahatlerinizde virüse bir kalkan oluşturmanız için kumaşların üzerinde antivirüs ve antibakteriyel kaplama uygulandı. Ve en önemlisi ipliğin DNA’sı ile uygulanarak virüse karşı mukavemeti arttırıldı. Telefon kullanımı da hızla virüs ile temas etmemizi sağladığı için iletken ipler (yeni bir teknoloji çalışıldı) ile teknolojiyi bir araya getirerek dış giyiminizi telefon olarak kullanabileceğiniz tasarımları hayata geçirdik.
T.Ç.: Şok olduk mu olduk, korktuk mu korktuk. Durduk mu? Hayır! Hızla çözüme yöneldik. Artık koleksiyonlarımızı insan sağlığını önemseyen kumaşlarımız ile hazırlayacağız. Bu, tüm ezberleri bozan bir dönem. Nihayetinde, teknoloji sayesinde bu salgına karşı hayatta kalmayı başaracağız.
Aslında bu koleksiyondan görüyoruz ki, hayatın doğal akışı trendlere yön veriyor. Akıllı teknolojiler bundan sonra modaya nasıl yön verecek?
E.Ç.S.: İrlanda’daki Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nden Pete Lunn, “Alışkanlıklarımızda ve değerlerimizde kalıcı değişiklikler olacağı bir dönemi yaşıyoruz. Hayatlarımızın birçoğu alışılmış kalıplara sahiptir. Alışkanlıkları değiştirmek sistemde bir şok etkisi yaratır. İnsanları şok etkisiyle başka şeyler yapmaya zorladığınızda, yeni alışkanlıklar oluşmaya başlar. Bunun uzun sürmesi gerekmiyor; birkaç hafta veya bir ay kadar kısa olabilir” diyor. Bize de bir virüs yeterli oldu.
T.Ç.: Tüketici, akıllı teknolojilerle geliştirilmiş ürünler sayesinde hayatını her an güncellemek, sağlıklı konfor alanını yaratmak isteyecektir. Giyilebilir teknolojilerin virüsten önce tahmin edilen pazar payı ile bugünkü pazar payının arasında uçurumlar bulunuyor.
Böyle bir ortamda sezon trendleri neler?
E.Ç.S.: Bence antivirüs koleksiyonumuz gibi, bu konuda şaka yapmıyorum, tüm bu şekilde düşünen ve hazır olan markalar arasında trend hâline gelecek. Az ama daha verimli ürünler tüketilecek.
T.Ç.: Doğaya sahip çıkmak, doğaya verdiğimiz zararı telafi etmek isteyen özellikle bilinçli genç tüketiciler yeni trendi belirleyecek. Elveda ucuz polyester üretim!
Son koleksiyonunuz özelinde sizlerin de trend belirleyici olduğunu düşünüyorum. Ezra ve Tuba olarak profesyonel bakış açınızı hangi kaynaklarla besliyorsunuz?
T.Ç.: Tek ilhamımız gelecek ve geçmişin kadim bilgeliği. Biz doğayı inceleyerek teknolojiyi kullanıp taklit ediyoruz. Ve tarih boyu yapılan çalışmalar nasıl büyük bir kılavuz, anlatamam. Örneğin; bir yönden baktığınızda başka bir renk ve desen, başka yönden baktığınızda daha farlı bir renk ve desen göreceğiniz bir kumaş çalışmak istedik. Bu noktada da Lycurgus Kupası bizim ilham kaynağımız oldu. Eski Romalılar tarafından kullanılmış bir goblet ilham verdi. Kupa, insan saçından 1.000 kat daha ince binlerce altın ve gümüş parçacık ile dolu. Yani uzun lafın kısası, Romalılar nanoteknolojiyi keşfetmişti ve bu teknolojiyi böyle bir kupa yapmak için kullanmışlardı. Böyle bir kupa yapabilmek için, kum tanesinden daha küçük olan altın ve gümüş parçacıklar yapmaları ve bu parçacıkları cam ile kaynaştırmaları gerekmişti. Fakat kaynaştırma yapılırken özel bir oran kullanılmalıydı, aksi halde bu kupada gördüğümüz atomaltı efektleri elde edemezlerdi. Kupaya ön tarafından ışık tutarsanız kupa yeşil, ışığı arkadan tutarsanız kırmızı oluyor.
E.Ç.S.: Böyle bir teknolojinin tarihte kullanılması oldukça şaşırtıcı. Biz bu teknolojiye 2000’lerin başında ulaştık. Ama tarihi ya da doğayı iyi incelerseniz şaşırtıcı yaratıcılıklar ile karşılaşacaksınız. “Herkes kendi hayal gücünü dünyanın sınırları zanneder” demiş Arthur Schopenhauer. Biz de kendi hayal gücümüzün sınırlarında koleksiyonlar ve projeler üretiyoruz.
Röportaj: GÜLAY KOÇ
Fotoğraflar: ERHAN TARLIĞ