En Pahalı Film Afişleri
Film afişleri, genelde filmleri izlemeden önce zihnimizde ve hatta kalbimizde kendilerine yer edinirler. Picasso, Dalí ya da Basquiat denildiğinde aklımıza nasıl en popüler eserleri geliyorsa, konu bir film olunca da en az unutulmaz replikleri ya da oyuncuları kadar afişleri de canlanıyor zihnimizde. Rosemary’nin Bebeği, Ölüm Korkusu, Metropolis… Filmlerin adını duyduğunuzda serbest çağrışımla ilk birkaç saniyede sizin de aklınıza bu posterler gelmiyor mu mesela?
Bu afişler bugün Yıldızlı Gece, İnci Küpeli Kız ya da Andy Warhol’un Campbell’ın Çorba Konserveleri başlıklı eserleri kadar pahalı ve popüler. 2005 yılında yapılan şu önemli satışı hatırlayın: Fritz Lang’ın 1927 yapımı kült Metropolis’inin Alman ressam Heinz Schulz-Neudamm tarafından tasarlanan afişi, 690 bin dolara alıcı bulmuştu. Yani Picasso’nun benzersiz Guernica’sının tam iki katı! Bu afiş, ‘bir galeri tarafından satışı yapılan en pahalı film afişi’ olma rekorunu hâlâ elinde bulunduruyor. Metropolis’in orijinal afişlerinden dünya üzerinde sadece dört adet bulunuyor. Bunlardan ikisinin müzelerde olduğu biliniyor ve bir diğerinin ise Leonardo Di Caprio’nun elinde olduğu var sayılıyor. Sanat simsarı Sean Linkenback’a göre Metropolis afişinin değeri, tıpkı bir kraliyet tacı gibi ‘paha biçilemez’. Bu klasik eserin yeniden satışa çıkması durumunda zikredeceğimiz fiyat bir milyon dolar dolaylarında olabilir.
Müzayedelik afişler
2017 yılında müzayedelerde iki büyük satış gerçekleşti. Temmuz ayında Kazablanka’nın posteri için 478 bin dolar ödendi. Hemen ardından kasım ayında da Dracula’nın satışı ‘bir müzayedede gerçekleşen en pahalı afiş satışı’ olarak tarihe geçti. Ödenen çek, 535 bin doların üzerindeydi.
Peki, bu afişler neden bu kadar pahalı ve onları kimler topluyor? Leonardo DiCaprio, Peter Jackson, Martin Scorsese, Mark Wahlberg ve Megan Ellison gibi isimler için filmler, oyunculuk, yönetmenlik ya da yapımcılığın çok ötesinde, bir tutku. Hollywood’un en popüler afiş koleksiyonerleri arasında yer alan bu isimler yukarıda bahsi geçen filmlerin afişlerinin yeryüzündeki kimi zaman tek, kimi zaman da birkaç sahibinden biri
Gelelim bu afişlere biçilen pahanın miktarına. Afişler, Picasso’nun tablolarıyla yarışabilir, ancak mevzu bahis bir resim olunca eserin kendisi kadar sanatçının ismi de değerin belirlenmesinde rol oynuyor. Örneğin, Saul Bass birçok ikonik yapımın posterlerini tasarlamış olsa da isim bilinirliği açısından hâlâ kendisini Warhol, Dalí ya da Frida Kahlo’yla karşılaştıramıyoruz.
Nostaljiye duyduğumuz özlem bugün ürettiğimiz eserlerde geçmişten referans almamızın da nedeni. Aynı zamanda afişler birçoğu dijitale aktarılan filmlerin aksine geçmişle bağ kurabilmemizin tek yolu. Metropolis’i ele alalım. 1920’li yılların Art Deco akımının bir yansımasını gördüğümüz bu çalışma, dönemin ruhunu tamamıyla yansıtıyor. Öte yandan kullanılan font da zamansız. Art Deco akımının hüküm süresinden tam 40 yıl sonra, saykodelik renkler, moda evlerinin tanıttığı koleksiyonlardan iç mimar ve dekoratörlere kadar birçok yaratıcı insanın üretimlerinde başroldeydi. İşte bu yüzden bugün yaşam alanlarını 60’lı yıllardan ilham alarak dekore etmek isteyen biri için, bu tür saykodelik dokunuşlar taşıyan bir Roy Lichtenstein tablosuyla, Saul Bass tasarımı Hitchcock filmi Ölüm Korkusu’nun afişine sahip olmak birbiriyle neredeyse eş değer.
En popüler afiş koleksiyonerlerinden biri olan Kenneth Schacter, elinde Metropolis dışında 1933 yılından King Kong ve The Invisibile Man filmlerinin afişlerini de bulunuyordu ve koleksiyonun toplam değeri 5 milyon doları aşıyordu. İflas eden ve dünyanın en değerli bu afişlerini satmak zorunda kalan Schacter’ın koleksiyonu nihayetinde 1,2 milyon dolara satıldı. Satılanların arasında, üzerinde Charles Addams’ın arz-ı endam ettiği Addams Ailesi afişi de bulunuyordu.
Metallica’nın gitaristi Kirk Hammett da dünyanın sayılı koleksiyonerlerinden. 2015 yılında seçkisine 358 bin dolarlık bir Frankenstein posteri ekleyen Hammett’ın birçoğu korku filminden oluşan 2.000 filmlik pahalı bir arşivi bulunuyor.
Bugün en değerli diğer afişlerin arasında Jaws, 1932 yapımı Mumya ve yine 30’lu yıllardan Kara Kedi gibi kült filmler yer alıyor. Liste elbette bunlarla sınırlı değil, ancak yükte hafif, pahada ağır bu benzersiz çalışmaların hepsi de hemen hemen 20’li ve 30’lu yıllara ait. Üstelik hepsinin başka bir ortak noktası daha var, dünyanın en değerli afişlerinin neredeyse tamamı, aynı türdeki yapımlara ait; korku, fantastik ve bilimkurgu. Kim bilir, belki bu türlerdeki yapımlar, şimdi yetişkin olan tüm bu koleksiyonerlerin çocukluk anılarıyla bağlantı kurmalarını sağlıyordur…