En İyi Yılbaşı Şehirleri

Yeni yılın gelişini (eğer özel uçağınızla kuzey-güney yarımküreler arasında uçma şansınız yoksa) yılda sadece bir kere kutlayabiliyorsunuz. Peki, hangi şehri seçmeli? Basel mi, yoksa Lyon mu?

BASEL: Üç Kral ile Yeni Yıl

Ren Nehri’ne tünemiş bir saray olan Grand Hotel Les Trois Rois, ilk bakışta görkemiyle müstakbel konuklarına selam veriyor. Kapıdan içeri girdiğiniz anda tarihe adım atıyorsunuz. Üç yüzyıldan uzun bir tarihe sahip, bir nevi eski dünyanın cazibesinin merkezine düşmüş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Güzel kemerlerle süslenmiş yapı, altı katlı ve etkileyici bir karaktere sahip. Duvarlardaki resimler, otelin çağlara yayılmış hikâyesini anlatıyor adeta. Avrupa’nın en eski şehir otellerinden biri olan, İsviçre’nin Basel şehrindeki, The Leading Hotels of the World üyesi otel, 1681’de centilmenlere özel bir han olarak kurulmuş. Hancı, üç kralı temsil eden, ahşaptan oyulmuş üç figürü binanın cephesine monte ettirmiş. İsmini de bu üç kral temsilinden alan otel, aristokratik etkinliklere ve en önemli devlet resepsiyonlarına hâlâ ev sahipliği yapıyor. Napolyon da 1797’de burada kalırken, adına düzenlenen ışıltılı bir devlet resepsiyonuna katılmış. Otel, günümüzde bu özel konuğun anısına özel bir süit hazırlamış.

Otelin, yılbaşı seçeneklerinden biri, işte bu muhteşem süitte konaklama teklifi. Süit, yaklaşık 70 metrekare genişliğinde, bonkör bir yaşam alanı sunuyor. Art deco stilinde döşenmiş, rahat bir oturma odası, televizyonu ve çalışma alanı var. Yılbaşı kutlaması için süiti tuttuğunuzda, içeride sizi ilk karşılayan şey, yeni yıl tebriği içeren şık bir kart ve gelen yıl şerefine kadeh kaldırmanız için sizi teşvik eden bir şişe şampanya.

Odadan dışarı çıktığınızda, gümüş renkli Ren Nehri’nin kıyılarını süsleyen, periler gibi ışıklar saçan onlarca ağaç, sizleri yeni yılın atmosferine davet eden görkemli bir fon oluşturuyor. Ama bizce yıldızları, otelin Michelin yıldızlı restoranı Cheval Blanc by Peter Knogl’da yakalamalısınız. Mekân, otelin sunduğu yılbaşı etkinliklerinden sadece biri.

Şef Peter Knogl ve ekibi, Fransız mutfağını Akdeniz ve Asya etkileriyle zenginleştirdikleri muhteşem kreasyonları sayesinde, dünyanın en iyi restoranları arasına girdiler. Prestijli Gault Millau restoran rehberi, Grand Hotel Les Trois Rois’yı 2020 Oteli seçmiş ve üç Michelin yıldızlı bu mekâna 19 Gault Millau puanı vererek ödüllere boğmuş. Ustaca hazırlanmış yemekler, kusursuz bir aroma ve renk uyumuna sahip. Eğer olur da otele yılbaşı döneminde gelirseniz, bu gösterişli restoranda yeni yılı karşılamak için önceden rezervasyon yaptırmanız gerektiğini unutmamakta fayda var.

Fondation Beyeler

Tıpkı Grand Hotel Les Trois Rois’nın ziyaretçi defterindeki konuklar gibi siz de sakın ola Fondation Beyeler’i gezmeden Basel’den ayrılmayın! Basel’den birkaç kilometre uzaklıktaki Riehen şehrindeki bu sanat müzesinin binası, Renzo Piano tarafından tasarlanmış ve içeride 250’den fazla klasik modern eser bulunuyor. Degas, Cézanne, Rousseau, Van Gogh, Kandinsky, Matisse, Giacometti, Picasso, Klee, Mondrian, Andy Warhol gibi sanatçıların eserlerini yakından görmek için bir gününüzü ayırmanızda fayda var.

LYON: Çağdaş Cennette Yılbaşı

Bir başka The Leading Hotels of the World üyesi Villa Maia, Fransa’nın sevimli şehirlerinden Lyon’un UNESCO koruması altındaki eski şehir merkezinin ruhunu taşıyor ve Notre-Dame de Fourvière Bazilikası ile Fourvière Antik Tiyatrosu yakınındaki bir Roma villasının kalıntıları üzerine inşa edilmiş. Villa Maia, tarihle iç içe ve modern bir konaklama adresi olarak Lyon seyahatinize yepyeni bir boyut katıyor. Otel, tarihi mirasa o kadar saygılı ki, bu antik bölgede sanki her zaman oradaymış gibi gururla yükseliyor. Otelin tasarımında, üç ikonik Fransız tasarımcıyla çalışılmış; ünlü mimar Jean-Michel Wilmotte, Paris’teki Jardin des Tuileries ve Versailles Sarayı bahçeleri restorasyonlarıyla şöhreti yakalayan bahçe ve peyzaj sanatçısı Louis Benech ve Yves Saint Laurent ve Francis Coppola ile birlikte çalışan iç mimar Jacques Grange. Villaya adım attığınız anda bir kutsallık hissi sarıyor her yanınızı. Sebebi, Villa Maia’nın ana girişinin katedral yüksekliğine sahip olması ve zeminin üzerinde yukarıya doğru eğriler çizen sarmal aydınlatmanın büyüleyiciliği. Wilmotte’un tasarladığı otelin cam cephesinden iç mekâna sızan güneşin yansımaları enfes bir görsel şölen yarattığı gibi alana giren doğal ışığın aydınlığı da huzur verici.

Otele giriş yaptığınızda, kum rengi üniformalar giymiş zarif personel tarafından karşılanıyorsunuz. Çağdaş mobilyaların bulunduğu, geniş lobiden geçerek odanıza ulaşıyorsunuz. Jacques Grand tarafından tasarlanan odalar, daha kapı açılır açılmaz sizi içeri yayılan Alpler, Saône ve Rhône nehirlerinin sansasyonel 180 derece panoramasıyla karşılıyor. Ve o an Lyon’un zirvesine çıktığınızı fark ediyorsunuz. Otelin bulunduğu yer, Dua Tepesi olarak adlandırılıyor ve her pencereden dışarı baktığınızda karşılaştığınız manzara size o sessizliği ve huzuru yaşatıyor. Odalar, yumuşak bir renk paletine sadık kalınarak dekore edilmiş. Grange’ın, “Villa Maia’yı koza gibi tasarladım. Şık ve sıcakkanlı” dediğini duyar gibi oluyorsunuz. Japon hasırı kaplı duvarlar, art deco mobilyalar, Charles Maze’in göz kamaştıran renkli eserleri…

Villa Maia, art deco mobilyaları ve Japon hasırı kaplı duvarlarıyla dikkat çekiyor.

Odalardaki bu uyum, zen bir bahçeyi anımsatan banyoya da taşınmış. Banyo o kadar güzel kokuyor ki, bu kokuyu alan konukların hemen soluğu spa’da aldığından eminim. Siz de eğer yılbaşını Villa Maia’da geçirecekseniz ve boş vaktiniz bolsa, otelin spa’sına bir şans verebilirsiniz. Les Thermes Spa’ya, Louis Benech tasarımı bir bahçenin içinden yürüyerek ulaşıyorsunuz. Lyon’un, Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu zamanlarda şehirde popüler olan termal banyolarının yankılarına sahip spa; sarı Jaumont kireç taşından sütunları, siyah-beyaz şık zeminleri ile adeta çağdaş bir Roma hamamı. Odanın ve bahçenin huzurunu içinizde taşıyarak spa’ya varınca, aklınıza gelen ilk şey kendinizi 20 metre uzunluğundaki yüzme havuzuna bırakıp rahatlamak oluyor. Oteldeki keyifli yılbaşı kutlamasına işte her konuk burada hazırlanıyor!

19. yüzyıl Fransız romancısı Stendhal, “Lyon’da iyi yapabileceğiniz ve yiyebileceğiniz tek bir şey biliyorum; yemek” demişti. Yaklaşık 200 yıl sonra gastronomi dünyasının başkentlerinden biri olan Lyon’un en kıymetli restoranlarından biri, Villa Maia’nın içinde bulunuyor. Eski ve yeni Fransız mutfaklarının karışımını sunan Têtedoie, Michelin yıldızlı şef Christian Têtedoie’nin gastronomik tapınağı. Şefin yıldızlı lezzetleriyle yeni yılı taçlandırmak mümkün. Menüde, şefin kaz ciğeri ile adeta yeniden icat ettiği soğan çorbası, ıstakozlu dana ve finalde olmazsa olmaz mandalina marmelatlı fındık sufle var. Têtedoie’nin yemeklerine bölgenin şarapları eşlik ediyor. Lezzetli yemeklerle geçen bir gece ve restoranın diğer konuklarıyla yeni yılı karşıladıktan sonra sakin odanıza çekildiğinizde, kulaklarınızda Maia Group Başkanı Christophe Gruy’un sözlerinin çınlamaması mümkün değil: “Bir hayalim vardı… İtalyan kökleri taşıyan bir şirket kurmak istedim ve bunun sonucu olarak ortaya Villa Maia çıktı. Roma tiyatroları ve Lyon Eski Kenti yakınlarındaki eski Antiquaille bölgesinde ortaya çıkan bu otel, hep sahip olmak istediğim evi temsil ediyor.” Sonsuza kadar Villa Maia’da yaşamanız mümkün olmasa bile bu güzel otele birkaç günlüğüne bile olsa “evim” demek isterseniz, ziyaret için en iyi vakitlerden birinin yılbaşı zamanı olduğunu unutmayın!

Tekstil ve Dekoratif Sanatlar Müzesi

Yılbaşı kutlamasında ne giyeceğinize hâlâ karar veremediniz mi? Lyon’daki Tekstil ve Dekoratif Sanatlar Müzesi’nin kostüm bölümüne bir göz atmak isteyebilirsiniz. Dünyadaki en büyük tekstil koleksiyonlarından birine sahip olan müze, yakından inceleyebileceğiniz yaklaşık 2.5 milyon adet eser, kumaş, kıyafet ve daha bilimum ilgi çekici şeyle dolu.