En Genç Şampiyon: Ayhancan Güven

Pistlerde art arda elde ettiği zaferlerle kendinden söz ettiren milli otomobil yarışçısı Ayhancan Güven, başarısının sırrını ve geleceğe dair hedeflerini paylaşıyor.

Eski otomobil yarışçısı babasından aldığı ilhamla doğduğundan beri pistlerde olan Ayhancan Güven, yarış hayatına bilgisayar simülasyonlarıyla başlamış. Beş yaşındayken karting garajlarında özel izinlerle yarışan, 12 yaşına kadar karting’e devam eden Güven, yarış sevdasıyla geçen çocukluğunun meyvelerini şimdiki şampiyonluklarıyla topluyor. Farklı klasmanlarda Türkiye şampiyonluklarının ardından, geçtiğimiz günlerde ilk kez yarıştığı İngiltere’deki Silverstone pistinde, 13 tur boyunca birinciliğini koruyarak Porsche Mobil 1 Süper Kupa tarihinde ilk sezonunda yarış kazanan ilk pilot oldu. Ayhancan Güven henüz çok genç, ama kendine çok güveniyor ve geleceği de bu güveni sayesinde şekilleniyor.

Motor sporları kariyerinizin dönüm noktası neydi?

2017’de Türkiye’de her klasmandan en başarılı 50’den fazla pilotun yarıştığı şampiyonada Türkiye Şampiyonlar Şampiyonu oldum. Federasyon başkanımız Serkan Yazıcı, “bu yarışı kazanan pilotu Türkiye’yi temsil etmesi için yurtdışında geliştireceğiz” demişti. Ben de 18 yaşındaydım, gelecek vaat ettiğim için benim adıma bir avantaj oldu. Ardından 2017’de yurtdışında Porsche kupalarında yarışmaya başladım. İyi bir sezon geçirmiştik ve 2018’de de Porsche’de hem Benelüks hem Fransa şampiyonu olduk. Bir de en son Mercedes’te Türkiye adına Uluslar Kupası’nı kazandık.

Eski röportajlarınızda, “Geçen sene hızlıydım ama tecrübesiz bir pilottum” demişsiniz ve artık şampiyon olmak için piste çıkacağınızı anlatmışsınız. Sözünüzü tuttunuz mu?

Evet tuttum. Geçen sene şampiyonluklar almadan önce söylemiştim bunu. 2017’de ilk kez yurtdışına çıktığımda gerçekten hızlıydım, ama hep hatalar yapıyordum, sonuç alamıyordum. 2018’de piste şampiyon olmak için çıktım ve oldum. Üç şampiyonaya girdim ve üçte üç yaparak kazandım.

Bu yıl programınızda hangi yarışlar var?

Geçtiğimiz aylarda Misano World Circuit’de ikinci oldum. Fransa Şampiyonası’nda geçen sene galibiyet aldım. Bu yıl hem Fransa’da hem de Süper Kupa’da yarışıyorum. Şu anda sezon ortasındayız ve Fransa’da 104 puanla liderim. Süper Kupa’da da ilk yarışımda podyuma çıktım. Geçen yarışta bir şanssızlık yaşandı; bir pilot bana vurdu ve aracım hasar aldı, yarışı bitiremedim. Bu yüzden birincilikten yedinciliğe düştüm. Fakat sezon başı olduğu için puanlar oynuyor, iki yarış kazansam bile birinciliğe çıkabilirim. Sezon sonunda tekrar Nations Cup’ta yarışmayı da düşünüyoruz.

Neden Süper Kupa’da uzmanlaşmayı seçtiniz?

Süper Kupa, Formula 1’den önce olduğu için dünyada en çok izlenen yarışlardan bir tanesi ve bu yarışlarda Porsche araçları kullanılıyor. Belarus’u, Fransa’yı kazandım ve Süper Kupa’ya girme hakkı kazandım. Hedefim Süper Kupa’yı kazanmak ve dünya şampiyonalarına girmekti. Süper Kupa, bir pilotun bireysel olarak yarışabileceği en üst nokta. 32 yıldır düzenlenen Fransa Şampiyonası’nın 32. şampiyonuyum; benden önceki 31 şampiyon hep Fransız pilotlar arasından çıkmış. Fransa’yı bu sene de kazanırsam arka arkaya iki kere kazanmış olacağım. Üç yarış yapıldı, şu an liderim, üç yarış daha var. Zor olacak ama hedefim şampiyon olmak. Süper Kupa’da bu sene kazadan dolayı şampiyonluk zor görünüyor. Çünkü hiç bilmediğim pistler var; Meksika, İngiltere, Macaristan… Bu sene tecrübe edinip seneye kazanmaya çalışacağım.

Ailenizin kariyerinizde desteği büyük… Size nasıl yardımcı oluyorlar?

Psikolog olan ablam mental koçluğumu, babam ise teknik koçluğumu yapıyor. Eniştem spor hocası, beni fiziksel olarak çalıştırıyor. Bir takım gibiyiz. Avrupa’da da pilotlar böyle çalışıyor. Türkiye’de böyle bir kültür olmadığı için biz de bunu kendi içimizde yapmaya çalışıyoruz.

Koçunuzun babanız olması sizi zorluyor mu yoksa bu bir avantaj mı?

Bence avantaj. Otomobil içinde ne yaşadığımı en iyi o anlıyor. Kendisi iyi bir gözlemci, dışarıdan hatalarımı ve eksiklerimi iyi görebiliyor. Aynı evde yaşadığımız için de bu konuda sınırsız konuşma fırsatımız oluyor.

Sizi en zorlayan ve en keyif aldığınız pist hangisiydi?

İkisinin de cevabı Monako. Bu sene ilk kez Monte Carlo’da, sokak pistinde yarıştım. Hem ortam hem de pist çok daha zor ve keyifliydi ama benim stilime uygundu.

Peki, fiziksel olarak ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz?

Otomobil yarışı, fazlasıyla fiziksel bir spor. Çok hızlı gidiyoruz ve bunun vücuda uyguladığı bir G kuvveti oluyor. Kullandığımız direksiyonlar da günlük hayattaki kadar konforlu ve yumuşak değil. Hızlı sürerken bütün yük bileklerinize ve kollarınıza biniyor. Yarışırken yorulma şansınız yok, aksi takdirde yavaşlıyorsunuz. Sürüşlerde fiziksel olarak yüzde yüz hazır olmanız gerekiyor. Otomobilin sizi hiç zorlamayacağı şekilde antrenmanlı olmanız lazım. Psikolojik olarak stresle de mücadele ettiğiniz için, yorulmaya başlayınca daha stresli oluyorsunuz.

Psikolojik olarak da zorlayıcı olmalı…

Motor sporlarına çoğu kişi fiziksel olarak hazırlanabiliyor; ancak sporcular arasındaki en büyük farkın mental güç olduğunu düşünüyorum. Hem birbirimize karşı psikolojik savaş var, hem de otomobilin içinde kendinize güvenmeniz gerekiyor. Tabii onun da bir ayarı var;  kendinize fazla güvenmek de kötü. Otomobil sürerken kafanızın bomboş olması lazım; en iyi yarıştığım zamanlarda genelde kafamda hiçbir şey olmaz, adeta transta olurum. Yarış öncesi kendinizi dış dünyadan tamamen soyutlamanız gerekiyor. Sadece araç, pist ve ben.

Şans faktörü yarış sürecini ne kadar etkiliyor?

Yarışlarda bazen temaslar, kazalar gibi çok kritik şeyler oldu ancak dualarla birlikte hep galip çıktım. Motor sporlarında şans faktörü çok önemli. Ama ben şansın hep çalışandan yana olduğuna inanıyorum. Gerçek otomobille çok fazla antrenman yapma fırsatım olmuyor ama bilgisayarda yarışlara, pistlere çok iyi hazırlanıyorum.

Bireysel yarışıyorsunuz. Ancak bir takımın parçası olmayı seviyor musunuz?

Aslında çok büyük bir takımız biz. Benim aracımı hazırlayan büyük bir ekip var. Mühendisler, takım patronu, takım içinde çalışan menajerler, direktörler… Ben o gün orada bireysel yarışıyorum ama o aracı hazırlamak için çok fazla kişi çalışıyor. Bu bir takım oyunu. Ne kadar iyi olursanız olun, takımla olan iletişiminiz kötüyse, otomobil istediğiniz forma olmuyor. Bunun dışında uzun yarışlarda iki pilot yarışabiliyor. Mesela Nations Cup’ı Salih Yoluç’la beraber kazandık.

Hangi araçlarla yarışıyorsunuz?

Ben, GT klasmanında yarışıyorum; günlük sokaklarda görebileceğiniz güçlü arabaların pist versiyonu. İçindeki her şey sökülmüş oluyor, sadece direksiyon, motor, hızları ve vitesleri görmemiz için bir ekran var. Bir de güvenlik kafesi. Araçlarımız takım tarafından tüm ekipmanları ve parçalarıyla beraber tırla taşınıp piste getiriliyor. Bir garajı dünyanın her yerine taşıyorlar.

Türkiye’de motor sporlarının gelişmesi ve ilginin artması için neler yapılması gerekiyor?

Türkiye’de motor sporları son iki senede çok gelişti. O kadar gerideydik ki, şu an bulunduğumuz nokta hâlâ olmamız gereken nokta değil. Ülke olarak otomobili çok seviyoruz ama motor sporlarını tam benimseyememişiz. Bunun sebepleri var; bu spor çok yanlış lanse edilmiş. Formula 1, Türkiye’ye gelip gittikten sonra “motor sporları bize göre değil” gibi bir algı oluştu. Bu zamanla kırılacak. Ben üst seviyelerde yarışmaya başladım. Süper Kupa, Formula 1’den önce olduğu için insanlar çok rahat şekilde izleyebiliyor ve izledikçe ilgi artıyor. Benimle beraber birkaç Türk sporcu çıkar ve başarılar elde ederse bu sporun Türkiye’de daha çok duyulacağını düşünüyorum. Böylece sponsorluklar da artacaktır. Sponsor seyircinin olduğu yere gitmek istiyor. Şuan için motor sporlarındaki seyirci yetersiz.

Motor sporlarına yeni başlayanlara tavsiyeniz neler?

Milli sporcu olduğum için Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) ve Gençlik ve Spor Bakanlığı bana destek oluyor. Bu işe başlamak isteyenler için de TOSFED Yıldızını Arıyor projesi var. 18-27 yaş arasındaki pilotlar bu proje sayesinde kendilerini gösterebiliyorlar. Senede bir kere düzenleniyor; yaklaşık 600-700 kişi başvuruyor. Federasyon, seçilen üç kişiyi profesyonel anlamda eğitiyor ve yarıştırıyor.

Yarışmak dışında neler yapıyorsunuz?

Sporu çok seviyorum. Farklı sporlar yapmaya ve izlemeye çalışıyorum. Boks, basketbol severim. Aslında Bilgi Üniversitesi’nde Mekatronik Mühendisliği okuyordum ama yoğunluktan dolayı dondurdum. Yılbaşından bu yana 38 defa uçağa bindim, yani kendime ayıracak pek fazla vaktim olmuyor. Şubat sonu testler başlıyor, çok yoğun bir program oluyor. İki şampiyonaya hazırlandığım için, diğer pilotlardan daha da yoğun olabiliyorum. Bütün yılım şöyle geçiyor; ya seyahat, ya hazırlık, ya yarış…

Portre Fotoğrafları: Erhan Tarlığ