Doğu’nun Işıltısı: Cartier

Louis Cartier’nin İslami sanat ve oryantal motiflere duyduğu ilgi, Cartier’nin zarif mücevher tasarımlarına ilham vermekle kalmayıp günümüzde markanın kimliğinin belirleyici bir unsuru haline geldi.

Cartier, L’Odyssée de Cartier belgesel serisi için hazırladığı kısa filmlerle, markanın kurulduğu günden bu yana dünyanın dört bir yanındaki kültürlerden aldığı ilhamın köklerini keşfe çıkıyor. İlk beş bölümü, Maison de Cartier’nin dönemler ve stil üzerine etkileri ile Cartier stilinin yaratılışına atfedilmiş hikayelerden oluşan serinin, Cartier ve Doğu’ya Giden Yol başlıklı dördüncü kısa filminde, Basra Körfezi’ni ve nadir inci dalgıçlarını keşfe çıkan sanat tarihi tutkunu koleksiyonerlerin kararlılığını görüyoruz. Doğu’ya, mimarisine ve sembollerine açılan kapının aralanması sonucu, soyut geometriyi benimseyen, markanın bugünkü stil dağarcığını belirleyen İslami motiflere ilk bakışta aşık olan mücevher ustasının peşine takılıyoruz.

Sonuçta, Cartier’nin stil ve kimliğinin gelişimine katkıda bulunan ve yaratıcı tasarım sürecini etkileyen sanatsal keşifler, markanın köklü geçmişinin büyük bir parçası. 1900’lerin başında İslami sanata ilgi duymaya başlayan Louis Cartier, Art Nouveau akımının bazen fazlasıyla abartılı görünen süslemelerinden ziyade, İslami sanatın dekoratif stilinin karakteristik özelliği olan geometrik ve çizgisel tasarımlara yöneldi. İslami sanatın geometrik motiflerden meydana gelen kompozisyonları, Cartier’nin zaman içinde biriktirdiği ve ileride markanın stilistik dilini belirleyecek şekillerin repertuarına hitap ediyordu.

Jacques Cartier’nin Hindistan ve İran Körfezi seyahatine ait fotoğraf sergisinden.

Cartier’nin değişik medeniyetlere olan yoğun ilgisi, sanat tutkusu ve yabancı kültürlere dair merakından kaynaklanıyordu. Hayatı boyunca İran minyatürleri ve İslami objelerin koleksiyonunu yapan Cartier, İslami sanat üzerine en değerli monografilerden oluşan zengin kütüphanesinden tasarımcılarının da faydalanmasını teşvik ediyordu. Paris Musée des Arts Décoratifs, New York Metropolitan Museum ve Bibliothèque Nationale de France gibi dünyaca ünlü müze ve kültür merkezleri, İslami sanat üzerine düzenledikleri sergiler için sıklıkla Cartier’nin koleksiyonundan sanat eserleri ödünç alıyordu. 1903 yılında Paris Musée des Arts Décoratifs’in “Müslüman” sanatı olarak adlandırdığı sergi, Cartier için büyük bir ilham kaynağıydı. Söz konusu sergi Cartier’nin kültürel birikimi, kendine özgü göz zevki ve içgüdüleriyle bir araya gelince, İslami sanatın gücünü keşfetmesini ve inceliklerini anlamasını sağladı. 1912 yılında Paris’te yine aynı temayla düzenlenen sergiye bu kez Cartier’nin tasarımcıları da katıldı. Böylece 1910’ların devamında Cartier, Louis Cartier’nin modernizm ve Paris sergisiyle pekişen dekoratif İslami sanata olan ilgisini yansıtan kafes ve kare motifleri üretmeye başladı.

Bu yeni akım, geometrik formların ve temiz çizgilerin kullanımından meydana geliyor; yeni ile eski, işlevselcilik ile sübjektivizm arasında mekik dokuyarak Louis Cartier’nin vizyonuyla uyum gösteriyordu. Birbiriyle kesişen karmaşık çizgiler, ortaya soyut motifler çıkarıyor ve bu yeni stil Cartier’yi natüralizme yönlendiriyordu. Sert, dayanıklı platin, geometrik şekillerle ve ajur yapımıyla mükemmel uyum sağlarken, pırlanta ve renkli taşların ışıltısını ortaya çıkarma özelliği ise normalde daha küçük üretilen bu mücevherlerin iyice parlamasını sağladı. Örneğin, 1913 üretimi platin, ajur kolye ucu; Oryantal mimarinin geleneksel simetrik ve geometrik motifinden esinlenerek tasarlanarak sonrasında broş olarak kullanılmak üzere değiştirilmiş. Aynı dönemde, 1909’da Ballets Russes’un Paris’teki Theatre du Chatelet’de ilk sahne alışından sonra Cartier’nin kayıt defterleri Arap ve Pers kültüründen ilham alan eskizlerle dolup taşmaya başlamıştı. Cartier, Ballet Russe’un sahnesindeki renkler ve egzotik çağrışımlardan etkilenerek yeşim, turkuaz ve safirden oluşan bir broş tasarlayarak Avrupa’nın renk paletinde mavi ve yeşili öne çıkardı. Tavuskuşu motifi olarak adlandırdığı bu tasarım, Louis Cartier’nin gözdesiydi.

İslami sanata ilişkin bu keşifler Louis Cartier’nin vizyonunu değiştirerek, markasının stilinin en ayırt edici ve önemli parçası haline geldi. Günümüzde ise Cartier tasarımları halen sade çizgiler, simetriye gösterilen özenin getirdiği ahenk ve soyut tasarımlar ile dikkat çekiyor.

Losange broş, 1912

Doğal incilerle çerçevelenmiş, safirler ve pırlantalarla süslü bu platin broş, Rothschild ailesinin bir mensubu tarafından satın alındı.

Broş, 1913

1913’te Cornelius Vanderbilt tarafından satın alınan bu zarif broş, platin üzerine pırlantalardan oluşuyor.

Saç Aksesuarı, 1923

Saç bandı olarak kullanılan bu aksesuar, platin ve pırlantalardan yapılmış ve 1923’te Ossa Ross tarafından satın alınmış.

Makyaj kutusu, 1924

Markanın, İslam mimarisinden ilham aldığı bu küçük makyaj kutusu; altın, platin, zümrüt, turkuaz, pırlanta ve inci kullanılarak tasarlanmış. Sedef kakmalı kutuda kullanılan zümrütlerden merkezde olanı, 8.82 karat büyüklüğünde.

Fatma’nın Eli broş, 1940

Nazara ve kötülüklere karşı koruma sağladığına inanılan bu sembol, Cartier’nin en Oryantal tasarımlarından biri. Altın ve pırlantadan üretilen elin üzerinde pırlantadan yıldızlar, zümrütten bir ay yer alıyor. Tırnaklar ise yakut kullanılarak yapılmış.

Yüzük, 2010

Merkezinde, 3.03 karatlık yastık kesim bir Burma yakutu bulunan bu yüzük, platinden üretilmiş. Yakutu çevreleyen tasarımda ise yuvarlak kesim pırlantalar kullanılmış.

Zümrüt Bileklik, 2010

Bu göz alıcı zümrüt bileklik, gerek toplam 159.89 karatlık minik zümrüt boncuklarıyla, gerekse de merkezindeki 60.91 karatlık gösterişli opal ile muhteşem bir parça.

Saatli bileklik, 2013

Ortasındaki 29.50 karatlık yastık kesim turmalinin altında bir quartz saat barındıran bu muhteşem bileklik, beyaz altın üzerine monte edilen pırlantalardan oluşuyor.

Kolye, 2013

Bu gösterişli kolyenin zincir kısmı, kuvars boncuklardan oluşuyor. Kahverengi ve beyaz pırlantalarla süslenmiş turmalin plakanın ucundan ise 31.59 karatlık bir akuamarin sallanıyor.