Dilek Telkes ile Kahve Molası

Uzun yıllardır konuşuyorduk, ama dijital devrimin en büyük adımları son aylarda atıldı belki de. Hâl böyle olunca biz de yine dijital ortamdan, dijital içerik dağıtım şirketi Videomite’ın kurucusu Dilek Telkes ile dijital dünyadaki kariyeri ve yaşamı üzerine konuştuk. 

Salgın günlerinde nasıl bir düzen kurdunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?

Bu dönemde herkes içeriği internet platformlarından takip etmeye başladığı için bizim işimiz normalin iki katına çıktı diyebilirim. Eskiden yapımcıları dijitale ikna etmemiz gerekirdi şimdi durum tersine döndü, yayın yapmak için yapım şirketleri bizlerle bağlantıya geçiyor. 

Normalde ofisimizde iş-yaşam dengesine çok dikkat ediyoruz. Bu dönemde net çalışma saatlerimiz kalmadı doğal olarak. İçerik üreticiler saat konusunu dikkate almadan canlı yayın yapma ya da yeni içerik yayınlamaya odaklandığı için bizim de çalışma saatlerimiz epey uzadı. Bu dönemde doğal olarak gün mevhumu kalmadığından hafta sonlarımız da yoğun geçiyor. Eskiden sosyalleşmeye ve spora ayırdığım zamanı da çalışarak geçirdiğimi görüyorum. Farklı olan bir şey de artık evde yemek yapmaya başlamam. Yediklerime çok dikkat ediyorum. Bu dönemde kilo alanlar değil, fit olmayı seçenlerdenim. Spor salonları kapandığından evdeki spor köşemi daha fazla kullanmaya başladım ama tek başına spor yapma konusunda o kadar becerikli olamadığımı görüyorum. Müzik dinleme alışkanlıklarım biraz değişti. Gitmekten keyif aldığım mekanların DJ’leri artık Instagram üzerinden live session’lar yapıyorlar. Biraz da olsa o mekânlardaki havayı hissetmeme yardımcı oluyor. Bu yayınların saatini hiç kaçırmıyorum. Lucca Style live sessions’ı şiddetle tavsiye ederim.

Siz home-office’çilerden misiniz yoksa “her gün işime gideyim” diyenlerden mi?

Kesinlikle “her gün işe gideyim” diyenlerdenim. Evden çalışma konusunda başarılı değilim. Evde aklım sürekli başka konularla bölünüyor, sulanması gereken çiçekler, sehpanın üzerindeki kahve fincanı izi gibi… 

İzolasyon ve evden çalışma önerileri yapıldığında öncelikle Videomite çalışanlarının güvenli ortamda çalışabilmeleri için ekibimizi evlerine taşıdık. Her gün internete büyük dosyalar yüklediğimiz için bu konu bizim için diğer şirketlerin evden çalışmaya geçmesi kadar kolay olmadı. Ekip arkadaşlarımızın ofisteki bilgisayarlarına uzak erişimlerini sağlayan yazılımlar kurduk. 

Normalleşme başladı, neler yapmayı planlıyorsunuz?

Ben Eskişehirliyim ve ailem hâlâ Eskişehir’de yaşıyor. Türkiye’de salgının ilk başladığı günlerde annemin doğum gününü kutlamak için birlikte Amsterdam’a uçacaktık. Bu planlarımızı erteledik. Şimdi ilk işim 65 yaş üstü olan ve gezmeyi çok seven annem ve babamı görmeye gitmek olacak. Umut ederim ki ertelediğimiz bu doğum günü kutlamasını geç de olsa birlikte keyifle gerçekleştirebiliriz. 

Şehirde sevdiğiniz, bulunmaktan hoşlandığınız noktalar, mekânlar nerelerdir?

Özlediğim arkadaşlarımla Lucca’ya gidip limonlu levrek ve ona eşlik eden Chablis’den yudumlamak istiyorum. Yaz aylarında Belgrad Ormanı’nda koşu sonrası Yeniköy Apartıman’da brunch, Soho House’un terasında güzel müzik eşliğinde gün batımı, bulunmaktan en çok keyif aldığım mekânlar. Tarih kokan Kapalıçarşı’nın atmosferi de bana hep çok iyi gelmiştir. Oradaki dükkanları gezip başka hiçbir yerde bulamayacağınız aksesuar alışverişi ve sonra Havuzlu Restaurant’ta Türk yemeklerinin tadını çıkarmak tek başıma kalmak istediğim günlerde en sevdiğim ritüelim. 

Biraz backgroundunuzu öğrenebilir miyiz? Nasıl geldiniz bu noktaya? 

Üniversiteyi kazanınca İstanbul’a geldim. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Üniversite son sınıfta Microsoft Türkiye’de çalışmaya başladım ve 7 yıllık çok güzel bir deneyim edindim. Emre Berkin, Süreyya Ciliv ve Tijen Armağan gibi teknoloji sektörünün vizyoner liderleri ile yakından çalışmak bana çok şey öğretti. 2005 yılında Google, Türkiye’de ofis açmaya karar verdiğinde bir akıl hocama referans listesi soruyor ve bu şekilde bana ulaşıyorlar. Tüm dünyada en çok çalışılmak istenen şirket olarak seçilen Google’daki 8 yıllık deneyimim bana çok şey kattı. Bir süre de Latin Amerika’da Kolombiya, Şili ve Peru Google ofislerinin kurulmasında görev aldım ve Buenos Aires’te yaşadım. Kurumsal hayatta 15 yıllık tecrübeden sonra hâlâ enerjim varken ve 40 yaşıma gelmeden girişimcilik sularını test etmek ve her zaman aklımın bir kenarında olan kendi işimi kurma motivasyonuyla 2013 yılında Videomite’ı kurdum.

Meslek seçiminizde etkili unsurlar nelerdi?

Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken bölümüm finanstı. Satış ve pazarlamayı herkesin yapabileceğini, ama finans alanının ayrı bir zeka gerektirdiğini düşündüğümden bankacı ya da finansal yatırım alanında ilerlemeyi hedeflemiştim. Üniversitede okurken bu alanlarda çalıştım ve bana hiç uygun olmadığını anladım. Üniversite döneminde iş hayatına atılmak bana neyin uygun olduğunu erkenden anlamam için çok iyi oldu. Satış yapmaktan büyük keyif alıyordum. Üniversite 4. Yılımda, o dönemde yeni kurulmakta olan Microsoft Kurumsal Satış ekibine katıldım. Şans faktörünü kesinlikle atlamamalıyım. En büyük şansım teknoloji ve dijital dünyaya neredeyse en başında adım atmış olmaktır. O dönemde internet penetrasyonu % 0,7 ve en çok kullanılan arama motoru Alta Vista’ydı. Bu sektör büyürken farklı pozisyonlarda ve dünya devi şirketlerde bunu tecrübe etmem Videomite’ı kurarken nasıl bir strateji ile ilerleyeceğimi belirlememe yardımcı oldu.

Biraz da Videomite’tan söz edelim. Orada neler oluyor?

Google’da çalışırken 2013 yılı başında YouTube’un Türkiye’de farklı bir yere geleceğini gördüm. Yükselişe geçeceğini bir şekilde hissettiğim bu akımı en başında yakalamak istedim. Bugün Videomite sadece YouTube partneri değil, aynı zamanda Netflix, Amazon, Apple, Spotify gibi tüm streaming platformları ile premier partnerliğimiz var. Her geçen gün gücünü artıran dijital dünyada içerik sahiplerine (film ve dizi yapım şirketleri, müzik yapımcıları gibi) ellerindeki içerikten maksimum kazancı sağlamalarına yönelik stratejik destek veriyoruz. Reklâmcılıkta dijital reklâmlar nasıl bir yol kat ettiyse, benzer bir ivmeyi medya sektörünün dijitale evrilmesinde de görüyoruz. 

Videomite gibi, içerik dağıtımı yapan bir şirketin önemi nedir sizce? İçerik dağıtmak ne demek?

Sinema performansına bel bağlamış geleneksel yapım firmaları dijital transformasyonu tamamlayamazsa maalesef yok olmaya mahkumlar. Korona virüs yüzünden bu daha da hızlanacak. Dünya borsalarına da baktığınızda geleneksel medya firmalarının düşüşte ve dijitale uyum sağlamış firmaların yükselişte olduğunu görüyorsunuz. Eğlence sektöründe her şey çok hızlı tüketilmeye başlandı. Eskiden albüm alırdık, artık takip ettiğimiz sanatçıların neredeyse ayda bir single çıkardığını görüyoruz. 3-4 ay içinde de bu içeriğe olan ilgi azalıyor. Benzer durum film ve dizi tüketiminde de var. Geçtiğimiz yılın filmleri neredeyse eski kategorisinde değerlendiriliyor. Tüketim alışkanlıkları kısa formata yöneldi. Videomite’ta, yapımcılara doğru strateji kurarak ellerindeki içeriklerden en kısa sürede profesyonel bir anlayışla maksimum kazancı elde etmelerini sağlıyoruz. Yeni yapımlar için değişen izleyici alışkanlıkları ve tercihlerine göre önerilerimizi de kendileriyle paylaşıyoruz.

Dijital içeriklerin ve paylaşıldıkları platformların önemi nedir sizce?

Bizim jenerasyonumuz takip ettiği dizilerin gününü ve saatini beklemeye alışkın. Genç nesil ise film, dizi, müzik de dâhil, her şeyde hızlı tüketimden yana. Netflix, BluTV gibi platformlarda izleyiciler istediklerini istedikleri zaman, istedikleri kadar, kesintisiz ve reklâmsız seyredebiliyorlar. Reklâmların geçmesini beklemek durumunda değiller. İzolasyon zamanında bu platformların önemini daha net gördük. Diğer taraftan bu platformlar farklılaşan tüketim alışkanlıklarının nabzını tutarak kendi yapımlarını üretmeye başladılar. Bir başka deyişle, platformlar yapımcılığa da evrildiler.  En çok konuştuğumuz diziler Netflix orijinal yapımları. 

Herkes bir gün ünlü olacaktır sözünün bittiği yer YouTube. Buranın izleyicisi profesyonel çekimler yerine daha basit ve samimi içeriklerden hoşlanıyor. Her dakika 400 saatlik video yüklenilen uçsuz bucaksız bir platform YouTube. Her platformun sürekli değişen dinamiklerini takip edip, doğru tartıp o doğrultudaki strateji geliştirmek gerekmekte.

En önemli şey, izleyicinin alışkanlıklarına uyum sağlayabilmek. Örneğin son zamanların en iyi örneklerinden Güldür Güldür Show’un yeni bölümü karantinadaki her bir oyuncunun kendi evindeki ayrı ayrı çekimlerden oluşuyor. 

Bir içeriğin yer alacağı doğru mecra nasıl seçilir?

Yapımcıya en çok kazancı sağlayacak stratejiyi kurmak en önemli konu. Bu bazen maddi anlamda bazen de uzun dönemli planlar doğrultusunda finansalları bir kenara koyup maksimum izleyiciye ulaşmak olarak da tanımlanabilir. Farklı platformlarda farklı formatlar çalışabiliyor. Örnek olarak Netflix’te 20-30 dakikalık bölümlerden oluşan 8-10 bölümlük mini seriler çok seyredilirken televizyon kanallarında prime time’da 2 saatlik dizilerin izlenildiğini görüyoruz. 

Siz aynı zamanda Google Türkiye’nin ilk çalışanısınız. Azımsanacak bir başarı değil…

Bence insan hayatında her şey birbirine bağlı. Bu zincirde en büyük krediyi Boğaziçi Üniversitesi’ne veriyorum. Eğitimi iş hayatıyla en güzel şekilde harmanlayarak öğrencilerine veren ilk günden network kurmanın önemini aşılayan ve okul döneminde çalışmamıza da destek olan bir eğitim kurumu.  Aslında geldiğim yer biraz şans, biraz çok çalışmak, biraz network, biraz inat, biraz hırs, biraz ailem; yani beni ben yapan şeyler.  

Şu anda Netflix, Apple, YouTube gibi önemli ortaklarla iş birliği içindesiniz. Videomite bu noktaya nasıl geldi sizce? Sırrınızı paylaşır mısınız? 

Videomite neredeyse 7 yaşında, bu sektöre çok erken başlamak ve yatırım yapmak ve geçmiş deneyimlerimizle günümüz trendlerini harmanlamak bizi farklı bir noktaya taşıdı. Videomite’a daha sonra katılan ortağım Milena Djuricic de eski bir Google çalışanı ve daha sonra Yandex International’da üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra bana katıldı. İkimiz de dijital dünyayı ilk zamanlarından deneyimledik, Google’da çalışmaya başladığımda çok küçük bir şirketti. O dönemde birlikte yakın çalıştığımız diğer ülkelerin yöneticileri şu anda Netflix, Amazon, Apple, Spotify, Facebook gibi firmalarda üstü düzey yönetimdeler. Bu network’ümüzün bizi farklı yere taşıdığını görüyoruz. Başka bir sırrımız da mükemmeliyetçilik. Yaptığımız işin en iyisi olmalıyız gibi bir hırsımız var.

Şu anda Videomite’ın üzerinde çalıştığı özel bir proje var mı?

Birden fazla proje var. İzolasyon dönemi bizi daha farklı ve yaratıcı düşünmeye sevk etti. İçinde bulunduğumuz dijital dünya da bunun için bize avantaj sağlıyor. 

Sizin en çok kullandığınız uygulamalar ve ziyaret ettiğiniz web sitelerini öğrenebilir miyiz?

Duolungo, Pinterest, spotify, YouTube ve Beymen

İşinize eşlik eden uğraşlarınız nelerdir? 

Türk yapımlarını farklı ülkelerin izleyicisine alt yazı ya da dublaj ile sunmak da bir çalışma alanımız. Yapımlarımıza en çok ilgi gösteren bölge Latin Amerika ülkeleri. Yeni bir dil öğrenmek bana ciddi bir beyin jimnastiği etkisi yaptığından son 1 yıldır İspanyolca öğreniyorum. Hem hobim hem de işimde de kullanabileceğim bir uğraşım. 

Yaşadığımız bu zor günleri de göz önünde bulundurarak, lüks tanımınızı öğrenebilir miyiz?

Karantina döneminde lüks tanımım farklı bir yöne evrildi. Sağlıklı olduğumuz her saniyenin kıymetini bilerek keyif aldığımız şeyleri yapmanın en büyük lüks olduğunu düşünüyorum. Son 4 yıldır iş yoğunluğundan uzaklaşıp hem kendimi dinlemek hem de daha sakin düşünebilmek için her Haziran ayını New York’ta geçiriyorum. Bir daha NYC’ye ne zaman gidebilirim bilemiyorum ama o zamanlar çok normal gözüken, kendim için yaptığım bu kaçış artık büyük bir lüks gibi geliyor. 

Haydi biraz seyahat hayalleri kuralım…

Bu dönemde çok yorulduğum için gözlerimi kapadığımda kendimi zen bir ortamda buluyorum. Bali’nin pirinç tarlaları arasında bisiklete binmek ya da Goa’da plajda meditasyon gibi. Hindistan’daki iş ortağım Navin Daswani kendisini Hindistan’da ziyaret etmemde çok ısrarcı oldu. Bir türlü organize olup gidemedim. Varanasi’de puslu bir havada Ganj nehri kenarında bir töreni izlemeyi çok istiyorum. İlk fırsatta Navin’i ziyaret edeceğim. 

Sanatla aranız nasıl? Dijital sanat mı, geleneksel mi?

Çocukluğumu hatırlatan 80’li yıllara ait antika parçaları takip ediyorum. İşimde dijitalle çok iç içe olduğumdan sanatta tercihim geleneksel.

Eser satın alır mısınız? Takip ettiğiniz sanatçılar var mı?

Eser koleksiyonu yapmıyorum ancak evimin ve ofisimin dekorasyonuna uygun olabilecek tarzda eserler tercihim. New York’tayken keşfettiğim Kindah Khalidy ve Türk ressamlardan Utku Varlık yakından takip ettiğim ressamlar. Günnur Özsoy’un soyut heykellerinde farklı malzemeleri çekinmeden kullanması da ilgimi çekiyor. 

Peki ya moda ve tasarım? Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Üç parça ile yaşayacak olsanız, neler olurdu onlar?

Kendimi iyi hissettiren kıyafetlerimi düşündüğümde rahat ve klasik çizgiler taşıdığını görüyorum. Siyah en büyük kurtarıcım. Siyah Massimo Dutti tulum, Chloé Susanna bootie ve YSL Matelasse omuz çantam dolabımdaki favorilerim… 

En son yatırım yaptığınız tasarım, giysi ya da teknoloji ürünü neydi?

Karantina günlerinde en son Adidas online shop’tan Yeezy Boost 380 yakaladım. Terasım için Patricia Urquiola tasarımı koltuk ve şezlong aldım.