Çağdaş Dokunuş: Berlin

Bir zamanlar insanlığın en yıkıcı, şiddetli dönemlerine ev sahipliği yapmış bir çatışma merkezi olan Berlin’in kötü şöhretli duvarının 9 Kasım 1989’da yıkılmasıyla şehir; yeniden doğuşunu hem Avrupa’nın en sanatsal ve kültürel buluşma merkezi haline gelerek hem de UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Listesi’nde gururla yer alarak kutluyor.

Tartışmasız dünyanın en kuvvetli çekim gücüne sahip, cesur, herkes için her şeyi sunan ama asla sıkıcı olmayan; sıra dışı mimariye sahip yapıları, muhteşem anıtları, yeşil alanlarının bolluğu, barları, yıldızlı restoranları, bağımsız butikleri, çarpıcı müzeleri ve ilginç sanat galerileri ile dolu büyüleyici başkent Berlin, adeta bir başkalaşmışlıklar şehri.

Berlin’i Berlin yapan en önemli mimari harikaların sıralandığı, Unter den Linden (Ihlamurlar Altı Caddesi) bulvarının üzerindeki, şehrin ünlü Mitte bölgesi sınırları içinde yer alan Bebelplatz Meydanı’ndayım. Yolun karşısında, lüks gezginler için tasarlanmış beş yıldızlı hoş bir Berlin oteli bana göz kırpıyor; The Leading Hotels of the World üyesi Hotel De Rome. Meydanda yükselen neoklasik taş bir yapıda hizmet veren Hotel De Rome, büyüleyici ve elverişli konumuyla dikkatimi çekiyor. Berlin tarihinin önemli sembollerinden Brandenburg Kapısı, Alexanderplatz, Tiergarten, Norman Foster tasarımı cam kubbesiyle Almanya parlamentosuna ev sahipliği yapan Reichstag, bölünmüş Berlin’den günümüze kalan en popüler turistik noktalardan biri olan ve eskiden Doğu-Batı Berlin arasındaki geçiş kapılarından biri olan Checkpoint Charlie, Devlet Opera Binası, ihtişamlı Berlin Katedrali de dâhil olmak üzere kentin ikonlarına yürüme mesafesinde olması, otelin, kenti gezmek için mükemmel bir başlangıç noktası olduğunun kanıtı.

Tarihi binadan içeri adım attığım an, otelin eşsiz hikâyesini anlatmak üzere beni karşılayan sıcakkanlı ve yardımsever müdürle otel turumuza başlıyoruz. 1889 yılında inşa edilmiş bu muhteşem yapı, Almanya Dresdner Bankası’nın genel merkezini ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Doğu Almanya Devlet Bankası’nı barındırmış. 2006’da misafirperverlik sektörünün önde gelen markası Rocco Forte tarafından beş yıldızlı bir otele dönüştürülmüş. Yenileme sürecinde yapının banka kimliğine ait mozaik taş zeminleri, mücevher kasaları, altın tavanları gibi otantik detaylarını, bugünün lüks gezginleri için korumak adına büyük çaba harcamışlar. Beş yıldızlı bir otel ortamında, hem Berlin’in hem de bu binanın tarihçesini deneyimlemek harika!

Gösterişli lobi alanı, yani ana salon, tarihin modernle harmanlanmasına şahitlik ediyor. Tıpkı Berlin’in kendisi gibi… Özgün mimari özellikler, etkileyici çağdaş dokunuşlarla kusursuz bir şekilde birleşmiş. Dört köşede devasa büyüklükteki etkileyici siyah kadife kanepeler var. Salonun tam ortasına ise otelin yetenekli tasarımcısı, yüksek tavandan süzülen pembe neon bir kuş kafesi yerleştirerek çarpıcı bir atmosfer yaratmış. Ana salonun diğer tarafındaki klasik İtalyan ve Akdeniz lezzetleri sunan ana restoran La Banca ve yalnızca ikindi çayına adanmış Opera Court, daha sakin detaylara sahip. Yine de Opera Court’un görkemli tavanının 24 ayar altın olduğunu öğrenmemle yüksek finansmanın titreşimlerini bir kez daha hissediyorum.

Otel turunun ardından, katlar arası keşifteyim… Asansör yerine, eski bankanın muazzam demir işçiliğine sahip orijinal merdivenlerini kullanmayı tercih ediyorum. Tasarımcılar, bankanın 19. yüzyıldan kalma eski kasiyer salonunu akıllıca davranarak cam çatılı, aydınlık ve havadar bir balo salonuna dönüşmüşler. Dahası da var: Eski mücevher kasalarının bulunduğu alan artık olağanüstü şekilde aydınlatılmış, altın kaplı ışıltılı mozaik sütunların süslediği, 20 metrelik yüzme havuzu ve oldukça cömert bir alanı kapsayan lüks bir spa. Manikür odasına açılan 15 santimetre kalınlığındaki çelik kasa kapısı gibi geçmişten gelen unsurlarla iç içe olmak, her şeyden önce insana kendini benzersiz hissettiriyor. Sıra odalarda… Üst kata çıkıyoruz. İçinde yüzlerce kitap barındıran rengârenk Royal Bebel Suite ile II. Dünya Savaşı’nda binanın yediği mermilerin ve el bombası parçalarının gömülü kaldığı orijinal ahşap panelleriyle, lüksün yanı sıra tarihi de yansıtan zarif Historic Banker Suite ve sofistike Humboldt Historic Suite benzersiz odalar. Konaklama tercihimi Bebel Suite’ten yana yaparken, Hotel De Rome’un benim için beş yıldızdan daha fazlasını temsil ettiğini de hissediyorum…

Berlin’in Küçük Hazineleri

  • Müdavimleri arasında Claudia Schiffer’ın da bulunduğu dünyaca ünlü şapka tasarımcısı Fiona Bennett’in mağazasına uğramadan alışveriş turunuzu tamamlamayın! fionabennett.de
  • Eşsiz kokan bir hediye arayışındaysanız, büyüleyici parfümeri Harry Lehmann‘a gidin. Yaklaşık bir yüzyıldır, Kantstrasse 106 numarada açık olan butik, bazıları Berlin temalı eski ve çağdaş kokular sunuyor; hepsi el yapımı ve benzersiz.
  • Berliner Nouvelle olarak bilinen mutfak akımının en lezzetli versiyonu, Gendarmenmarkt meydanındaki Borchardt’ta servis ediliyor. Politikacılar ve ünlüler tarafından sıkça tercih edilen mekânda yer bulmak zor! borchardt-restaurant.de
  • 25hours Hotel Bikini’nin terasındaki Monkey Bar, şehrin keyifli akşamüstü duraklarından, adeta bir efsane ve kokteyllerinin yanı sıra harika aperatif seçeneklerine de sahip. monkeybarberlin.de
  • Avrupa’nın, Londra’daki Harrods’tan sonra en büyük alışveriş merkezi olan KaDeWe‘nin altıncı katı, gastronomi meraklıları için bir cennet: 400 farklı ekmek, 2.400 çeşit şarap, 1.300 farklı peynir ve 1.200 sosis çeşidi sizi bekliyor. Hoş bir öğle yemeği için ideal… (KaDeWe, Kaufhaus des Westens‘in kısaltılmış hali. Yani, Batı’nın Alışveriş Merkezi anlamına geliyor.