Bottega Veneta’nın Yeni New York Maison’u

 

Bottega Veneta’nın yeni New York butiği, metropolden aldığı ilhamı, markanın değişmez değerleriyle birleştiriyor ve şehirde sıcak bir ev havası yaratıyor.

İtalyan moda evi Bottega Veneta’nın şehirli havası, New York sokaklarına taşınıyor bu aralar. Bunun sebebiyse, markanın Milano ve Beverly Hills’den sonra Maison adını verdiği büyük butiklerinden birini açmak için bu moda başkentini tercih etmesi. Bu büyük açılış için New York’un seçilmesi bir tesadüf değil, tam tersine, Bottega Veneta kreatif direktörü Tomas Maier’in şehre olan büyük sevgisi ve markanın geçmişte şehirle olan yakın teması.

 

Bottega Veneta Kreatif Direktörü Tomas Maier

 

Bize, Maison’un sunduğu yenilikleri ve arkasındaki ilhamı en iyi kim anlatır diye düşündük ve Maier ile bir sohbete oturduk. Ve bize, New York’un yeni cazibe noktasını anlatmasını istedik.

 

 

“New York’taki yeni butiğimiz bizim için eve dönüş anlamına geliyor. Çünkü Bottega Veneta’nın İtalya dışındaki ilk butiği, 1972’de Madison Avenue’da açılmıştı. Buraya taşınan ilk İtalyan lüks markalarından biriydik, Jacqueline Onassis bile gelip alışveriş yapmış, Andy Warhol hakkımızda bir kısa film çekmişti!”

 

 

“New York Maison’un tasarımına birebir dâhil olmayı tercih ettim ve Manhattan’ın yüksek gökdelenleri de bana ilham sağladı. Maison’un arkasındaki fikir, müşteri kitlemize markanın tüm ürün gamına ulaşabilecekleri ve fazlasıyla kişiselleştirilmiş bir hizmet alabilecekleri bir alan sunmaktı. Bottega Veneta’nın her Maison butiği, içinde bulunduğu şehrin karakteristiklerini yansıtıyor. O şehirlerin bu özgün mimarilerini, kendi ürünlerimizle bir araya getiriyoruz. Bizim dünyamızda ‘kökler’ büyük önem taşıyor. Marka belirli bir yerden geliyor, geldiği coğrafya ise kendi özgün hikâyesini anlatıyor. İşte ben de o bir yere ait olma duygusunu, butiklerimize taşımak istiyorum. Markamızın ‘Sadece baş harfleriniz yeterli olduğunda’ mottosunun da belirttiği gibi, ‘bireysellik’, esaslarından biri.”

 

 

“Yeni butiğimiz, dünyadaki en büyük Bottega Veneta mağazası. Ve müşterilerin aradıkları her şeyi içinde bulacaklarından eminim. Tasarım, tam anlamıyla Bottega Veneta’yı yansıtıyor. Zarif, sofistike ama aralarda beklenmedik, hatta biraz sürreal detaylar da göze çarpıyor. Katları birbirine bağlayan merdiven özellikle çok çarpıcı. Ayrıca mobilya koleksiyonumuzdan bazı parçaları, butiğin her yerine dağıttık. Bu çoğu butikte karşınıza çıkmayan bir dekorasyon anlayışıdır. Renkler bizim için önemliydi, bu yüzden de her kat kendi renk skalasına sahip. Zemin katında Manhattan’ın gökdelenlerinden ilhamla gümüş ve bronz tonları kullandık. Kadın katıysa daha açık renklerle dekore edildi.”

 

 

“Maison’un içinde çok yeni bir konsepte yer verdik: The Apartment. Bu büyük önem teşkil ediyor çünkü ABD’de, Bottega Veneta’nın sunduğu yaşam tarzını tüm detaylarıyla sergileyebileceğimiz bir mekânımız yoktu. Kıyafetlerimizi giyen, çantalarımızı taşıyan müşterilerimizi düşünün… Nerede yaşıyor? Ne tür bir ortamda olmaktan hoşlanıyor? İşte bu ortamı yaratmak için, mobilya ve ev dekorasyon ürünlerini The Apartment katında sergilemeye karar verdik ve bu alanı gerçek bir evmişçesine döşedik. Duvarlarda sanat eserleri asılı, kütüphanelerde kitaplar sıralı, tıpkı gerçek bir ev gibi. Bu alanı yaratırken asıl amacımız koleksiyonlarımızı sergilemekti ama bu basit misyondan çok daha fazlası için de kullanılabilecek bir yer yarattık. Örneğin, içerisine ilk bakışta görünmeyen, güzel giyinme kabinleri gizledik ki burada en özel müşterilerimize, gözlerden uzak bir şekilde alışveriş keyfi sunabilelim. Günümüzün dijital odaklı dünyasında bile bir markanın vizyonunu tüm detaylarıyla görebileceğiniz, bu tür gerçek hayatta ziyaret edebileceğiniz yerler olması çok önemli. Bottega Veneta müşterilerinin kaçış noktasının The Apartment olacağını düşünüyoruz.”

 

 

Maier’in New York sevgisi, sadece Maison ile sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Bottega Veneta, bu yıl Sonbahar/Kış 2018-19 koleksiyonunu tarihinde ilk kez New York’ta sergiledi. Ayrıca şehre atıfta bulunan küçük bir koleksiyon da hazırlandı. Peki, New York, tasarım dünyasının önemli bir figürü olarak Tomas Maier’e ne ifade ediyor? Alman tasarımcı, şehir merkezindeki ofisinde çalışırken, etrafının 1920’lerden günümüze inşa edilmiş, efsanevi mimarların işleriyle çevrili olduğunu bilmekten büyük mutluluk duyuyor.

 

 

Edward Larrabee Barnes’ın IBM binası, Lever House by Skidmore, Owings and Merrill ve Mies Van der Rohe’nin Seagram binalarının renk paletleri, butiğin iç mekân tasarımlarında yer bulmuşlar kendilerine. Gökdelenlerin güneş ışığını yansıtarak, New York siluetine güzellik kattığını düşünen Maier, butikteki metal ışıltılarıyla kontrast oluşturması için yün halı ve deri koltuk gibi sıcaklığı olan detayları da dekorasyona dâhil etmeye karar vermiş.